Özge KİZİR

Ulusal Birlik Partisi (UBP) Milletvekili Ali Pilli, Haberal Kıbrıslı gazetesine çözüm sürecini değerlendirdi. Bir çözüm olacağına inanmadığını ifade eden Pilli, “Ben bir çözüm olacağına inanmıyorum. Yani ben inanmadığım gibi halkımız da inanmıyor” dedi. Görüşmelerin devam ettiğini ancak Rum tarafının görüşleri ve isteklerinin konuşulandan çok farklı olduğunu ifade eden Pilli şöyle konuştu: “Arka planda Rum tarafı Kıbrıs'ın tümüne sahip çıkmak istiyor. Dolayısı ile burada çözüm olmuyor. Yani bizim burada bu topraklarda Türklerin bu topraklarda birinci sınıf vatandaş olduklarını kabul etmiyorlar. Bizi azınlık olarak görüyorlar. Rum tarafı eskiden beri idealleri Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamaktır. 

“Rum çocuklar Türk düşmanlığıyla yetişiyor”

Tek hedefleri odur ve baktığımız zaman bizde yani bizdeki gençlik Rum tarafı ile ortak bir federal cumhuriyet kurmak istiyor ve iyi niyetli yaklaşıyor. Fakat diğer tarafa Rum tarafına baktığımız zaman oradaki gençlik tam tersidir. Orda çocuklar Türk düşmanlığıyla eğitilmektedir. Ama bizde gençlik bu topraklarda hem Rumların hem Türklerin ortak menfaatleri doğrultusunda bir federal çözümün olmasını istiyoruz. Bizde hem gençlik istiyor hem de ileri yaştaki insanlar istiyor. Fakat Rumlar tam tersidir. Onun için Rumlarla bir anlaşma olacağına ben inanmıyorum. Çünkü Rumlar bunu istemiyor.” 

“Bizim için garantörlük çok önemlidir”

Kıbrıslı Türkler için garantörlüğün çok önemli olduğuna dikkat çeken Pilli şöyle konuştu: 

“Kıbrıs Türk toplumunun her ferdi Türklerin garantör olmasından yanadır. Kesinlikle bu ülkede Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi şarttır. Türkiye’nin garantörlüğü olmadığı müddetçe Kıbrıstopluluğu bir anlamaya imza atmayacaktır. Bukesindir. Onun için Rumların da kendi açılarından Türkiye’nin garantör olmaması ve Avrupa Birliğinin ya da diğer ülkelerin garantör olmasını istemektedirler ama biz bunu kabul etmiyoruz. Dolayısıyla ile garantörlük bizim olmazsa olmazımızdır. Yani her kişinin burada oturan her Türk vatandaşının arzusu Türkiye’nin garantör olmasıdır. Dolayısıyla bizim için garantörlük çok önemlidir.”

“Kıbrıs’ta bir anlaşma olması sadece bize bağlı değildir”

Dış ülkelerin çözüm sürecine etkisini değerlendiren Pilli, “Kıbrıs’ta bir anlaşma olması sadece bize bağlı değildir. Yani başka ülkelerinde bu topraklarda belli menfaatleri vardır. Bu bir gerçektir. Bunu bilmektedir. Dolayısıyla yani bugünİngiltere’nin belli menfaatleri vardır ya da Amerika’nın menfaatleri vardır. Şimdi şöyle bir şey var eğer bu yer altı kaynakları gerçekten varsa yani bunlar İsrail, Mısır ve diğer ülkeler özellikle Mısır ve İsrail bunu pazarlaması için sadece ekonomik yönden Türkiye üzerinden gitmesi lazımdır. Diğer yönden başka yönden gitmesi ekonomik değildir” ifadesini kullandı.

“Savaşların hepsi ekonomiktir”

İsrail’in elinde güçlü gaz kaynaklarının Avrupa’ya pazarlanması halinde sırf Kıbrıs ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmesi için bir anlaşma olabileceğini söyleyen Pilli şöyle dedi: “Savaşların hepsi ekonomiktir. Dolayısıylaeğer gerçekten bu petrol varsa ve bu Avrupa’ya gidecekse Rum tarafı istese de, istemese de bu Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanacaktır. Bu da kısıtlı bir anlaşma yada uzun vadeli bir anlaşmada olabilir. Yani bu tam bir anlaşma şart değil ekonomik yönden isterlerse geçebilir.Buda aslında gerçekten bir gaz varsa bu Avrupa’ya pazarlanacaksa hem Rumlar hem Türkler için hem Avrupaiçin faydalı olacaktır.En azından bu ülkeler birbirlerine ekonomi üzerinden menfaat sağlarsa o zaman barışın ve anlaşmanın olması daha kolay olacaktır.”

“Bu hükümet bir şekilde bu parayı vermek mecburiyetindedir”

13. Maaşların ödenememesi konusunda da değerlendirmede bulunan Pilli, 13. Maaşın anayasal bir hak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: 13. maaş anayasal bir haktır ve bu maaşı devlet vermek mecburiyetindedir... 13. maaşın geçmişi İngiliz dönemine kadar uzanır. 13. maaş ekstra bir maaş değildir. Bugün İngiltere bir sömürgesine 13. maaşını veriyorsa demek ki bu insanların hakkıydı ve kendi menfaati için veriyordu. Şimdi dünyanın her tarafında aylık olarak ödenmiyor. Ya haftalık, ya 15 günde bir ödeniyor. Bir ay 28 gündür ve 2-3 günlük sürenin toplana toplana 1 ay oluyor ve bunu sonunda veriyorsun. Devlet burada bu parayı zaten topluyor sene içerisinde bu para birikiyor ve bir yerde birikmesi gerekir onu sene sonunda veriyor. Bu hükümet bir şekilde bu parayı vermek mecburiyetindedir.13. maaşı verecektir. Yani bugün 60 bin tane çek vardır. Bu nüfusun 3/1’idir. 3’1 ide bütün nüfusu etkilemektedir.” 

“Türkiye’nin öyle bir şey yapacağına inanmıyorum…”

Türkiye’den gelen suyun önemli olduğunu vurgulayan Pilli sözlerini şöyle sürdürdü: “Su bizim için çok önemlidir ve bu Kıbrıs’ın da olmazsa olmazı olması lazımdır. Ben gerçekleri söylüyorum; Bize düşen görevi biz de yapmıyoruz. Bu su şimdi 2-3 aydır kıyılarımıza ve denizimize akıyor. Yani biz o suyu alıp da yer altı kaynakları ile bir dereye bile verebilir, bu suyu bir şekilde yer altı kaynaklarımızı bile destekleyebilirdik. Yeraltı kaynaklarımızı beslemek için bu suyun denize akmaması lazım. Gidip gördüm bu su denize akıyor ve akan bu suyu gördükçe gerçekten ben çok üzülüyorum. Onun için bir şekilde bizim bu sudan faydalanmamız lazım. Suyun akması ya da akmaması durumunu Türkiye yapmıyor. Sanırım bu barajdaki dolum esnasındaki bazı teknik kapaklardaki kontroller sonucu su yavaş yavaş verilmektedir. Bu suyun ‘Türkiye ve Kıbrıs’ta anlaşma olmadığı için denize akıtılıyor’ söylemlerine ben inanmıyorum. Türkiye’nin öyle bir şey yapacağına da inanmıyorum. Bu su barajdaki teknik dolum esnasında kademe kademe dolduruluyor. Bazı barajlar ve kapaklarda belli sızıntılar olduğu ve yavaş yavaş dolduğu için bir kısım su denize akıtılmaktadır.

“İşe göre adam alınmıyor adama göre iş alınıyor”

Önceden yapılan bir anlaşma vardır. Biran önce bu su sorununun aslında bana göre hiçbir sorun yoktur,fakat şuan ki duruma göre biran önce bunun çözülmesi lazımdır. Nasıl çözülecek konusu ise bizim menfaatimiz doğrultusunda hangi anlaşma olursa olsun bizim menfaatlerimiz doğrultusunda gerçekleşecektir. Sonuçta yapılan anlaşmaya uyulması gerekmektedir. Şimdi yönetim olarak bu suyu tabi ki biz yönetemeyiz diye birşey yoktur. Ülkemiz bu konuda belli personel yetiştirebilir. Fakat bizdeki anlayış tam tersidir. Bizde işe göre adam değil de, adama göre iş yaratılmaktadır. Yani bugün biri işe alınacaksa hep partisel anlamda alınmaktadır.İşe göre adam alınmıyor adama göre iş alınıyor. Dolayısıyla bence yap işlet devret modeli en uygunudur. Çünkü teknik olarak bu çok önemlidir. Türkiye bunu zaten başarmıştır. 

“Lefkoşa’da bugün yüzde 50 su kaybı vardır”

İlk olarak altyapı sorununun halledilmesi gerekiyor. Mesela Lefkoşa’da bugün yüzde 50 su kaybı vardır. Bu su kaybını önlemek için suyun yer altındaki bütün yeraltı yapısının yapılması lazım. Bunların hepsi yapıldıktan sonra bir müddet işletilip ve işletildikten sonrada zaman içerisinde belediyelere devredilmelidir. Çünkü şuanda bizim böyle bir teknik düzeyimiz yoktur. Dolayısıyla yap işlet devret modelinden yanayım. Çünkü böyle olunca daha süratli ve daha iyi yapılacağına inanıyorum. Onun için yap işlet devret diyorum.

“En önemli olan niyettir”

Bu ülkede gerçekten her şey olabilir. Bu ülkede gerçekten iyi bir yönetim iyi bir strateji ve temiz bir politika ile çözemeyeceğimiz sorun yoktur. Her şey çok rahat çözülmektedir. Ama maalesef bu tür şeyler olamıyor. Bu ülkede gerçekten olmayacak şey yoktur. Çok kısa sürede her şey yapılabilir,çözülebilir. Fakat burada en önemli olan niyettir.”