Dış dünyanın Kıbrıs Türk toplumunu yok saymaması ve Rum yönetimin tavrına uymak yerine, kendileriyle görüşmekten çekinmemesi gerektiğini söyleyen Siber, “Bir taraftan iki toplumlu bir çözümden bahsederken diğer taraftan Uluslararası tanınmışlığının getirdiği avantajla sadece Kıbrıs Rum toplumunu dinlemek adil olamaz ve aynı zamanda sürece olumlu katkı da sağlamaz” dedi.

Siber, şöyle devam etti:

“Çözüm iradesi  yüksek, barışı özümsemiş ve çözümü umutla bekleyen bir halkın temsilcilerine, dolayısıyla toplumun sesine ambargo konması ne insani yönden ne de sosyal ve siyasi yönden bir fayda sağlamaz. Çözüm sürecine zarar verir. İki toplum arasında geliştirilmesi gerek güven bağlarının zayıflatır. Bu tür temasları  engelleyici her girişim, toplum algısını karşı taraf ile ilgili olumsuz yöne iter”

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber, Alman Hans Crished Eichhorst başkanlığındaki Kuzey Rhine West Phalia Avrupa Akademisi yetkililerini kabul etti. Siber, heyeti kabülde yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusundaki son gelişmeleri ve Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası camiadan beklentilerini dile getirdi.

Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm bulunması yönünde bu yılın başında her iki lider anlaşmaya vardığı ve bunu  ortak metinle müzakere sürecine başlattığını anımsatan Siber, süreç devam ederken geçen hafta hidrokarbon çalışmalarında yaşadığı krizi bahane ederek masadan kalkan Kıbrıs Rum Lideri Anastasiades’i eleştirdi.

Siber, “Kıbrıs Rum liderliği, hidrokarbon arama çalışmalarında kriz yaşadığını bahane ederek, görüşme masasından kalkmıştır. Rum tarafının, hidrokarbon çalışmalarının görüşme süreci ile ilişkilendirilmesine karşı duruşu ile bu tavrı ayrı bir tezat oluşturmaktadır” dedi.

Kıbrıs’ta 50 yıldır çözülemeyen bir “Kıbrıs sorunu” bulunduğu ifade eden Siber, sorunun çözümü yönünde Nisan 2004’te  yapılan referandumda Kıbrıs Türk toplumunun ezici çoğunluğu çözüm planına “evet”,  Kıbrıs Rum toplumunun ezici çoğunluğunun ise  “hayır” dediğini anımsattı.

Sibel Siber, şöyle devam etti:

“O günlerde çözüm için katalizör rol oynamaya çalışan  Avrupa Birliği Kıbrıs Türk toplumunun çözüm yönünde irade göstrermesi ve planı onaylaması halinde Kıbrıs Türk Toplumu üzerindeki ambargo ve izolasyonların kalkacağı sözü vermişti.  O günden bu güne tam 10 yıl geçti. Halen ambargo ve izolasyonlar devam etmektedir. Bu ambargolar, spor ve kültürel ambargo dahil yaşamın her alanındadır ve bireyin yaşam kalitesine olumsuz etki etmektedir.  Kıbrıs’ta iki toplumun var olduğu gerçeği değiştirilemez ve  çözüm de şüphesiz bu iki toplum arasında  olacaktır. Yani Güney Kıbrıs’ta yaşayan Rum toplumuyla,  Kuzeyde yaşayan Türk toplumu arasında bir anlaşma”

Siber, Kıbrıs Türk toplumunun çözüm iradesi ve motivasyonu ile çözüm yönündeki umudunun yüksek olduğunu vurguladı.

Kıbrs Türk toplumunun çözüm sürecindeki taleplerinin, dış dünyanın onu yok saymaması olduğunun altını çizen Siber, Kıbrıs’ta iki toplumlu bir çözümden bahsederken uluslararası tanınmışlığının getirdiği avantajla sadece Kıbrıs Rum toplumunu dinlemenin  adil olamayacağı gibi sürece olumlu katkı da sağlayamayacağını kaydetti.

KKTC’nin, sivil toplum örgütü, sendika, basın ve yayın kuruluşları ve çok sesliliği benimseyen yapı ve  demokrasisiyle örnek olarak gösterildiğine dikkat çeken Siber, Kıbrıs Türkü’nün, barışı özümsemiş, hoşgörüsü yüksek bir toplumsal yapısı bulunduğunu belirtti.

Siber, “Meclisimizde 4 siyasi parti temsil edilmektedir. Meclis’te görev alan 50 milletvekili halkımızın oylarıyla demokratik seçimle seçilmişlerdir.  İşte bizim istediğimiz toplumun demokratik yolla seçilmiş temsilcilerinin sesine ambargo konmaması, bu temsilcilerimizin dış temaslarına engel çıkarılmamasıdır” dedi.

Meclis Başkanı Sibel Siber, Avrupa Parlamentosu’nda Kıbrıs Türk toplumunu temsilen iki sandalyenin verilmediği, bunun yerine  temsiliyetin  Kıbrıslı Rum Milletvekillerine verildiğini kaydetti.

Siber, “Bir toplumun temsilcisi; o toplumun özgür demokratik iradesiyle seçtiği kişiler anlamına gelir. Hal böyle iken, bu iki sandalye seçimi için Rum Yönetimi, Güney’de seçim sandığı kurarak, Kıbrıs Türkü adına kendi toplumunun  oylarıyla seçim yaptı” dedi.

Sibel Siber, şöyle devam etti:

“Bunun kabul edilemeyeceği toplum iradesini en üst düzeyde temsil eden meclisimiz  tarafımızdan uluslararası kamuoyuna bu seçimden önce  bildirilmişti. Şu gerçeğin altını çizmekte yarar görüyorum, Kıbrıs’ta  74 öncesinde de her iki toplum kendi seçimlerini ayrı yapmaktaydı. Bu Kıbrıs Cumhuriyeti 1960  Anayasısı’nda da gayet açık belirtilmiştir.

Avrupa Birliği ise 2005 yılında iki sandalye ile temsiliyetimizi bize  vermek yerine  Kıbrıslı Türklerle Yüksek Temas grubu diye bir grup kurmuştu. Nitekim Avrupa Parlamentosunda bizi temsil etme, görüş ve düşüncelerimizi aktarma fonksiyonu olacağı iddiasıyla kurulan bu grup, Kıbrıs’a ziyaretlerinde vakitlerinin çoğunu Güney’de geçirmiş, Kuzey’de hiçbir otelde konaklamamış ve maksatlı olarak o gruba üye oldukları anlaşılan 5 üye  tüm olumlu kararları veto etmiştir. Eylül 2010 yılında Kıbrıslı Türklerle Yüksek Temas Grubu tarafından , görüş ve düşüncelerimi  anlatmak üzere Avrupa Parlamentosu’ndaki grup toplantısına  davet edilmiştim. Bu grubun Kıbrıslı Türkleri temsil edemeyeceğini ve yanlı bir grup olduğunu orada da yakınen gözlemledim ve  grubun  başkanı  Libor Roucek’e de bu izlenimimi şahsen aktardım. Sayın Roucek de bu konuda bana hak verdiğini ifade etmişti.  Ardından Avrupa  Parlametosu başkanı Sayın Jery Buzek’e bu doğrultuda mektup gönderdim. Bugün bu grup işlevsellik nedeniyle kaldırılmıştır. Yani kısacası halen AP’da temsiliyetimiz yoktur.”

Siber, uluslararası platformlarda gözlemci üye olarak bile Kıbrıs Türkü’nün temsiliyetine engel çıkarıldığına işaret ederek, “Halbuki bir toplumu daha iyi tanımanın yolu seçilmiş temsilcileriyle  temastan geçer” dedi.

Rum tarafı, toplum lideri dışında diğer seçilmişlerle görüşmeme konusunda uluslararası topluma baskı uyguladığını ve Avrupa Birliği ülkelerinin de buna uyduğunu belirten Sibel Siber,  sözkonusu tavrın her platformda tekrarlanmakta olduğuna işaret etti.

Siber, şöyle devam etti:

“Rum liderliğinin kendince siyasi gerekçeleri olabilir ama Avrupa Birliği’ne düşen görev buna uymak olmamalı,  bilakis insani temasların çözüme ivme kazandıracağını karşı tarafa  izah etmelidir.Geçtiğimiz aylarda Dışişleri  Bakanı Özdil Nami Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’taki büyükelçileri ile bir görüşme yapmış ve hemen arkasından bu büyükelçilere Rum yönetimi tarafından durumu protesto eden nota verilmiştir. Avrupa Birliği ülkeleri bu görüşmelerin ve temasın yararlı olduğuna önce kendileri inanamalı sonra da Rum yönetimini ikna etmelidir. Sürekli Güven Artırıcı Önlemlerden söz etmekteyiz. Bu davranışlar güveni artırmaktan çok güven yıkıcı davranışlardır”

Siber, nisan ayında Dünya Parlamentolar Başkanı ile Cenevre’de gerçekleştirdiği görüşme sonrasında, toplantı salonuna girerek, konuşmaları dinlemek istediğini ancak Rum deregasyonunun protestosundan dolayı dışarı çıkarıldığını söyledi.

Siber, bu tür girişimlerin barış sürecine olumsuz etki eden girişimler olduğuna da dikkat çekti.

Nisan  ayında, Londra’da Commonwealth Parlamatosu Genel Sekreteri ile yaptığı görüşmede gözlemci üyelik talep ettiklerini de belirten Siber, görüşme sonrasında  ilk toplantılarına davet edeceklerine dair bir olumlu hava olmasına rağmen hiçbir yanıt verilmediğini de söyledi.

Sibel Siber, referandumdan sonra, AKPA’da 2 milletvekilinin gözlemci üye olarak Kıbrıs Türkü’nü temsil ettiğini; İslam İşbirliği Parlamentolararası Birlik’te ise gözlemci üye olarak temsil edildiklerini kaydetti.

Avrupa ülkesi bakanı veya büyükelçileriyle yapacakları görüşmelerin basında çıkmasının Rum tarfınca büyük proestoya sebep olacağı gerekçesiyle basından gizli görüşmeler gerçekleştirdiklerini dile getiren Siber, “Burada özellikle AB ülkelerine düşen görev, Rum yönetimin tavrına uymak yerine Kıbrıslı Türklerle görüşmeye devam etmeleridir” dedi.

Meclis Başkanı Sibel Siber konuşmasına şunları ifade ederek son verdi:

“Bu tavırlar barışa hizmet etmez bilakis toplumları birbirinden uzaklaştırır, güvensizliği derinleştirir. Çözüm iradesi  yüksek, barışı özümsemiş ve çözümü umutla bekleyen bir halkın temsilcilerine, dolayısıyla toplumun sesine ambargo konması ne insani yönden ne de sosyal ve siyasi yönden bir fayda sağlamaz. Çözüm sürecine zarar verir. İki toplum arasında geliştirilmesi gerek güven bağlarının zayıflatır. Bu tür temasları  engelleyici her girişim, toplum algısını karşı taraf ile ilgili olumsuz yöne iter. Bu nedenle siz değerli katılımcılarımızdan arzumuz dış temalarımızın geliştirilmesine katkı koymanız, karşılaştığımız bu zorlukları anlatmanız ve aşılması için girişimlerde bulunmanızdır.

Ülkemizi bu ziyaretinizin sonuçlarının verimli olmasını ve adamızdan güzel anılarla ayrılmanızı diler, tekrar ülkemizi ziyaretinizden memnunniyet duyacağımızı belirtirim.”