Eniz Orakcıoğlu

Eğitim Bilimci Salih Sarpten, yükseköğrenimde 90 bin civarında gösterilen öğrenci sayısının gerçeği yansıtmadığını belirterek, “Bu sayı sadece üniversitelere kayıt yapan öğrenci sayısıdır. Ülkemiz odağında yapılan birçok araştırmaya göre ülkemizde 15 bin üzerinde aktif olmayan, eğitim amacı ile buralarda bulunmayan öğrenci kayıtlarının olduğu bulgusuna da ulaşılmıştır” diye konuştu.

“Kuzey Afrika, Orta Asya, Arap ülkeleri gibi 3’üncü dünya ülkelerinden gelen öğrenciler ne yazık ki ülke koşullarından kaçmak kaygısıyla buralara öğrenim görme amacı dışında gelmektedir” diye konuşan Sarpten, “İş piyasasında da bu öğrencileri çok sıklıkla görmekte, özellikle son yıllarda iş kazalarında hayatını kaybeden öğrenciler de olduğunu gözlemlemekteyiz” dedi.

Ülkemizde yükseköğrenime gelir getiren bir sektör gözü ile bakıldığını söyleyen Sarpten, “Üniversitelerin yaşam bulması ve kendini idame ettirmesi öğrenci parası üzerine oturmuş durumdadır. Bu yüzden ne kadar çok öğrenci olursa, o kadar iyi üniversite algısı yaratılıyor. Oysa bu son derece hatalı bir yaklaşım ve hatalı bir politikadır” dedi.

Eğitim Bilimci Salih Sarpten, yükseköğrenimde yapılan ve düzeltilmesi gereken yanlışları Yeni Bakış’la paylaştı. Sarpten, “Üniversitelerimizin Avrupa’da ve dünyada sıralama listelerin içerisine girmesini dert etmemiz ve bilimi tüketen bir halden, bilim yapan bir hale getirmemiz lazım. Aksi halde yükseköğrenimdeki yapı sürdürülebilir değildir. Ne kadar çok üniversitemiz olursa olsun yükseköğrenim de ciddi sorun ve sıkıntılar yaşayacağımız aşikârdır” diye konuştu.

“15 bin civarında aktif olmayan öğrenci vardır”

Sarpten, ülkemizde yükseköğrenim öğrenci sayısının 90 binler civarında olduğuyla ilgili haberler ve açıklamaların bulunduğunu belirterek, “Aslında bu sayı gerçekleri yansıtmamaktadır. Belirlenen ve kamuoyu ile paylaşan bu sayı sadece üniversitelere kayıt yapan öğrenci sayısıdır. Ancak tüm öğrencilerin aktif öğrenci olduğunu söylemek de bu noktada doğru olmaz. Ülkemiz odağında yapılan birçok araştırmaya göre ülkemizde 15 bin üzerinde aktif olmayan, eğitim amacı ile buralarda bulunmayan öğrenci kayıtlarının olduğu bulgusuna da ulaşılmıştır” şeklinde konuştu.

“Eğitim amaçlı gelmiyorlar”

Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyetinden öğrenciler buraya LYS veya YGS yolu ile gelmektedir” diyen Sarpten şöyle devam etti:

“ Bunun dışında gelen öğrencilerin diplomalarının denkliği ile ilgili ciddi sıkıntılar olduğu için pek tercih edilmiyor. Ama özellikle Kuzey Afrika, Orta Asya, Arap ülkeleri gibi 3’üncü dünya ülkelerinden gelen öğrencilerde ne yazık ki ülke koşullarından kaçmak kaygısıyla buralara öğrenim görme amacı dışında gelenler bulunmaktadır. Zaten iş piyasasında da bu öğrencileri çok sıklıkla görmekteyiz. Yine son yıllarda iş kazalarında hayatını kaybeden öğrenciler de olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu durumda olan öğrencilerin sosyal yaşamların oldukça kıt olduğunu ve basın yayın organları aracılığıyla intihar eden öğrenciler olduğunu da biliyor ve görüyoruz.”

“Yükseköğrenimde ciddi sorun ve sıkıntılar vardır”

3’üncü dünya ülkelerinden öğrenim amaçlı değil de farklı farklı alanlarda çalışma amacı ile ülkemize gelip üniversitelere rahatlıkla kayıt olabilmelerinin nedeninin üniversitelerimize giriş koşullarının, yani öğrenci kabul koşullarının yeterlilik üzerine kurgulanmaması olduğunu söyleyen Sarpten, “Ne yazık ki bizim üniversitelerimize kayıt kabul koşulu sadece okulun kayıt ücretini ödemek üzerine oluşturulmuştur. Dolayısıyla da öğrenci sadece kayıt parasını bulup kayıt yaptırıp, öğrenci vizesi yaparak ülkemize geliyor. Ancak okula da eğitim amaçlı devam etmiyor. Zaten çoğunun okula devam etme için ön koşul bilgisi de bulunmamaktadır. Örneğin, 3’üncü dünya ülkelerinden gelen öğrencilerin yabancı dil düzeyleri oldukça düşüktür ki bilindiği üzere bizim ülkemizdeki bütün üniversiteler yabancı dille eğitim yapmaktadırlar. Yine diğer bir örnek bu öğrencilerin kayıt yaptıkları alanla ilgili ön koşul bilgilerinin yeterli olmamasıdır. Zaten bu kişiler içinde bu dert değil. Bu yüzde bu konuda bizim yükseköğrenimimizde ciddi sorunlar ve ciddi sıkıntılar vardır” dedi.

“Öğrenci sayısından çok niteliği önemli olmalı”

Ülkemizde yükseköğrenime gelir getiren bir sektör gözü ile bakıldığını söyleyen Sarpten, “Üniversitelerin yaşam bulması ve kendini idame ettirmesi öğrenci parası üzerine oturmuş durumdadır. Bu yüzden ne kadar çok öğrenci olursa, o kadar iyi üniversite algısı yaratılıyor. Oysa bu son derece hatalı bir yaklaşım ve hatalı bir politikadır. Öğrenci sayısından çok öğrencilin niteliği önemli olmalıdır. Üst düzey dediğimiz, hazır bulunmuşluk düzeyi yüksek öğrencilerin bizim üniversitelerimizi tercih etmesi gerekiyor ki yükseköğrenim kalitemizi yükseltelim” sözlerini aktardı.
Üniversitelerde artık sadece öğrenci parası ile yaşamlarını sürdürür kurumlar olmaktan çıkmaları gerektiğine dikkat çeken Sarpten, “Üniversitelerin artık bilim yapmaları ve bilim üreterek gelir elde etmeleri gerekir. Böylelikle yükseköğrenim kalitesi artacaktır aksi durumda bu sıkıntılar hep sürüp gidecek, daha da kötüsü bu yapı olduğu müddetçe de üst düzey öğrenci dediğimiz öğrencilerinde bizim üniversitelerimizi tercih etmeyeceklerdir. Bu yüzden daha çok öğrenci, daha çok bina ve daha çok öğretim elemanı anlayışını terk edip, daha derinlemesine eğitim kalitesini dikkate alan eğitim anlayışlarını hayata geçirmemiz şarttır. Örneğin; uluslararası yarışmalarda ödül almak, uluslararası projelere ve öğrenci programlarına dahil olmak gibi unsurları öne çıkarıp buralardaki öğrencilerin bizim üniversitelerimizi tercih etmelerini sağlamak önemlidir” dedi.

“Bilim yapar bir hale gelmeliyiz”

Üniversitelerimizin dünyada ilk bin veyahut ilk beş yüz üniversite arasında yer alma gibi bir kaygısı olmadığını belirten Sarpten,  “Bu konuda genelleme de yapmak istemiyorum. Çünkü bu konuda ciddi çalışmalar yapan üniversitelerimizde mevcuttur. Örneğin Doğu Akdeniz Üniversitesi geçtiğimiz yıllarda ilk bin üniversite içerisine giren bir üniversiteydi. Ama bunu geriye kalan diğer üniversiteler için söylemek oldukça zor. Bizim kaliteyi dikkate alan, üniversiteleri gelir getiren bir sektör olma anlayışını terk etmemiz gerekiyor. Üniversitelerimizin Avrupa’da ve dünyada sıralama listelerin içerisine girmesini dert etmemiz ve bilimi tüketen bir halden, bilim yapan bir hale getirmemiz lazım. Aksi halde yükseköğrenimdeki yapı sürdürülebilir değildir. Ne kadar çok üniversitemiz olursa olsun yükseköğrenim de ciddi sorun ve sıkıntılar yaşayacağımız aşikârdır.