Çiğdem Aydın

Meclis Başkanı Sibel Siber, sınır kapılarının açılması sonrasında güneye geçen Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı saldırılar karşısında Rum Yönetimi’nin pasif davranışlarının endişe yarattığını söyledi.

Diyalog’a konuşan Siber,  “Rumların ırkçı saldırıları çözümü ısrarla isteyen insanlarımızda bile endişe yaratıyor. O nedenle genel olarak halkımıza çözümle ilgili düşüncelerini sorduğumda güvenlik endişesi olduğunu görüyorum” dedi. Siber “Garantilere gerek yok” diyerek bu konunun kestirilip, atılamayacağını vurgulayarak şunları kaydetti:

“Meclis Başkanı olarak her Kıbrıslı Türk gibi, dünyanın en uzun sürmüş toplumlararası uzlaşmazlıklarından biri olan Kıbrıs sorununun çözüme ulaşması en büyük arzumdur. Ama çözüm ve barışın ayrı şeyler olduğunu sıklıkla dile getiren biri olarak, bulunacak çözümün yeni çatışmalara değil, barışa kucak açmasını arzuluyorum. Endişelerim var mı? Maalesef var. Çözüm;  ne kadar zor olsa da sonuçta bir uzlaşıdır ve kağıt üzerinde sonuçlanacak bir durumdur. Ama barışa ulaşmak , “Haydi gel imza atalım, barışalım!” demekle olmuyor maalesef.” 

Barış için birkaç nesi gerekebilir

“Barış bir kültürdür ve bu kültürün yerleşmesi, özellikle savaş yaşamış toplumların barışması, çok yönlü ve uzun bir çalışma gerektirir. Bazen birkaç nesil sürebilir” diyen Meclis Başkanı Sibel Siber şöyle devam etti:

“Barış çalışmalarında en önemli görev devlete düşer, tabii sivil toplum desteği de önemli. Barışa gönülden inanmış, bu konuda çalışmalar yürüten Kıbrıslı Rumları tenzih ederim ama son 10 yılda, kapıların açılmasından sonra Kıbrıslı Türklerin karşılaştığı ırkçı davranışlar, saldırılar, bu durum karşısında Rum Yönetimi’nin pasifliği, maalesef çözümü ısrarla isteyen insanlarımızda bile endişe yaratıyor. O nedenle genel olarak halkımızda çözümle ilgili düşüncelerini sorduğumda güvenlik endişesi olduğunu görüyorum. Bu Rum tarafı için de geçerlidir. O nedenle iki bölgelilik sulandırılmamalı.”

Mülkiyet ve iki bölgelilik

“AB normlarından olan, AB vatandaşlarının serbest yerleşim ve serbest mülk edinme hakkı, Kıbrıs’ta çözümün esasını teşkil eden iki bölgeli ve iki toplumlu çözüm modeli korunacak şekilde düzenlenmelidir” diyen Siber, şunları kaydetti:

“Yarım asırlık soruna çözüm bulurken yeni çatışmalara ve uzlaşmazlıklara gebe bir yapı ortaya çıkmaması çok önemlidir. Çözümle birlikte barışın da gelmesi, halkların birbirinin varlığına, eşitliğine saygı duyması, adanın ortak sahibi olduklarını kabullenme, nüfusu fazla olanın diğeri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmaması, geçmişte yaşananlardan ders çıkarma ama intikam hissi, düşmanlık beslememe gibi barış için gerekli olan bu duygu ve düşünce yapısı önemlidir. Tüm bunlar toplumlar tarafından ne derecede benimsenmiştir? Bugün bunu söylemek için çok erken. Çözümden sonra toplumların barışa yakınlığı veya uzaklığı çözümün ne kadar yaşayabilir olacağını gösterecektir. Yapılması gereken ne aşırı romantizme ne de karamsarlığa kapılmadan, geçmişin acı tecrübelerinin bir daha yaşanmayacağı yaşayabilir bir çözüme ulaşmaktır. O nedenle AB ülkelerinden beklenen 50 yıllık bir sorunu çözme iradesine katkı koymaktır. Bunun için de Kıbrıs’ta bulunacak bu anlaşma AB Birincil Hukuku olmalıdır. 

Ortak irade garantörlüğün devamından yana

Meclis Başkanı Sibel Siber, garantiler konusunda ise şunları söyledi:

“Garantiler konusunda da mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerin ortak iradeleri Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünün devam etmesidir. Bu aynı zamandaa halkımızın da ortak iradesidir. Bir halkın huzuru ve yaşam kalitesini ilgilendiren en önemli hususlardan biri kendini güvende hissetmesidir. Garantörlük, bir anlaşma olacağı ve prensipleri de belli olacağı için toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil bir güvence olarak algılanmalıdır. 

Kıbrıs Türk halkı için Türkiye garantisi bir güvencedir. Bu, yakın tarihinde yaşadıklarının ve acı tecrübelerinin yarattığı bir duygudur ve buna uluslararası toplum saygı duymalıdır. “Garantilere gerek yok!” diyerek kestirip atamazsınız. Belki gelecekte toplumlar barış içinde bir yaşam sürecektir ve zaman içinde bu garantiler önemini yitirecek, toplum hafızasından silinecektir ama şimdi toplumsal hafıza garantilerin devam etmesi yönündedir.

Dönüşümlü Başkanlıktan vazgeçilemez

Dönüşümlü başkanlığın önemine dikkat çeken Meclis Başkanı Siber, şunları kaydetti:

“Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği önemlidir. Dönüşümlü başkanlıktan taviz verilemez. Aksi, Kıbrıslı Türklere azınlık duygusu yaratacak bir çözüm demektir ki hiçbir Kıbrıslı Türk bunu kabul etmez. Kuzeyde kendi yönetimimizde mülkiyet ve nüfus çoğunluğunun bizde olması yasalarla korunmalıdır. Bu korunmazsa her iki tarafta da nüfus ve mülkiyet çoğunluğu Kıbrıslı Rumlara geçebilir. 

‘Zaten kuzeye yerleşmek isteyen Rum sayısı çok az, o nedenle endişe edecek bir durum yok’ diyemezsiniz. Her konu, ileride sıkıntı yaratmaması için açık ve net olarak anlaşma prensiplerine yazılmalıdır.”

Takas ve tazminat

“Kıbrıslı Rumların kuzeyde kalan mülkleri için takas ve tazminat yolu izlenmelidir” diyen Siber, şöyle dedi: 

“Taşınmaz Mal Komisyonu’nda takasın da devreye girmesi mülkiyet sorununda büyük ilerlemeye yol açacaktı ama maalesef bir türlü, çeşitli gerekçeler öne sürülerek uygulamaya sokulmadı. Bazı vatandaşlarımız, tapusuna sahip olduğu mülkiyetini sorunsuz hale getirmek için, Taşımaz Mal Komisyonu (TMK)  aracılığıyla müracaat eden 1974 öncesi sahibine bedelini ödemek istedi. Bunun yolunu da açmadık. TMK’nın işlevselliğinin artırılması yönünde daha milletvekilliğimin ilk yıllarından beri yazdığım yazılar, kürsü konuşmaları, yaptığım çalışmalar ve girişimlere rağmen hiçbir ilerleme sağlanmadı. 

Takası devreye sokarak ve mal değer artışı ile ilgili çalışma yaparak, müracaat eden Rumlara mülkiyetin bedellerinin zamanında ödenmesinin yolunu açacak düzenlemelere gidebilirdik, yapmadık. Böylelikle geçen bunca yılda mülkiyette büyük ilerleme sağlamamıza yardımcı olacak Taşınmaz Mal Komisyonu gibi önemli bir kazanımımızı da verimli kullanamadık ne yazık ki. Ama hala geç değil. Annan Planı’nın referandumda halkımız tarafından kabul edilmesinin ve Rum tarafınca reddedilmesinin üzerinden 12 yıl geçti. Göçmen olarak gelip yerleştiği ve 40 yıldır oturduğu köyünden, beldesinden, evinden, bağından, bahçesinden çıkıp yeni ve bilinmez bir hayata “Çözüm için evet” diyen insanımızın bugün yine aynı duyguları taşıdığını söylemek zor. Bunun çok çeşitli ve haklı nedenleri var. Buna rağmen, bunca yıllık mücadelesinin sonucunda iyi bir anlaşma olduğuna inanç duyacağı, kimliğini ve varlığını tehlikede görmeyeceği, geleceğe güvenle bakabileceği, kısacası toplum olarak yaşam kalitesini olumlu değiştireceğine inandığı bir çözüm için insanımızın yine fedakarlık yapabileceğine inanıyorum. 

Bir de referandumdan önce halkımıza anlaşma ile ilgili çok iyi bilgilendirme yapılması ve kutuplaşma yaratılmadan detayların açıklanması önemlidir. Bu anlaşma toplumun geleceğini direkt olarak ilgilendirdiği için anlaşmaya imza atacak liderimizin “Ben imzaladıktan sonra halk kararını verecek. Referandumda halk kararını versin” demek yerine “Halkımızın yararına olduğuna kesinlikle emin olduğum bir anlaşmayı imzalarım ve referanduma sunarım”  ifadesi güven yaratacaktır.”