“Papandreu burayı ziyaret ettiğinde, Annan Planı’na evet denmesi için Kıbrıs Rum siyasi partilere çağrı yaparken, ‘Buna evet demezseniz Yunanistan büyük bir ekonomik kriz içine girecek’ demişti”

“Papandreu seçimi kazandıktan sonra PASOK olarak Avrupa’dan yardım istemeye gitti ve 280 milyar Euroluk yardım paketi almak için Almanya ve Fransa ile iletişime geçti”

“O paranın tam 13 milyarı silahlara gitti ve Yunanistan bugün onun diyetini ve ağır faturasını ödüyor”

Özge KİZİR

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Gazimağusa Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, Yunanistan ekonomisinin dış ilişkiler nedeniyle kötüyü gittiğini belirtti. Soyer, “Bu durum o kadar bariz bir hadisedir. 2004’te Yunanistan eski Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu burayı ziyaret ettiğinde, Annan Planı’na evet denmesi için Kıbrıs Rum siyasi partilere çağrı yaparken, ‘Buna evet demezseniz Yunanistan büyük bir ekonomik kriz içine girecek’ demişti. Bunun ardından o dönemde yaşanan seçimlerde Yunanistan eski Başbakanı Kostas Simitis ve Papandreu ikilisinin yaptığı barışçıl siyasetler nedeniyle milliyetçilerin husumetini çekmeleri yüzünden Yunanistan Panhelenik Sosyalist Hareket'i (PASOK) seçimleri kaybetmişti. Kazanan ise Yeni Demokrasi Partisi olmuştu. Yeni Demokrasi Partisi’nin Başkanı Konstantin Karamanlis bir müddet sonra Türkiye ile ilişkileri yumuşatma konusunda ciddi adımlar atmaya başladı” şeklinde konuştu. 

“Yunanistan bugün onun diyetini ve ağır faturasını ödüyor” 

Katıldığı TV programında değerlendirmelerde bulunan Soyer şunları söyledi: “Erken seçim kararının gerekçesini hiç unutamam. Karamanlis ‘erken seçime karar vermemiz lazım, çünkü asgari harcamalar çok artmıştır ve bu asgari harcamaların artışından ötürü yeni bir siyaset ve barış politikası izlememiz lazımdır. Aksi takdirde Yunanistan batacak’ demişti. Seçimi Karamanlis kaybetti. 
Bu defa Yorgo Papandreu kazandı. Papandreu kazandıktan sonra PASOK Avrupa’dan yardım istemeye gitti ve 280 milyar Euroluk yardım paketi almak için Almanya ve Fransa ‘şu kadar füze, şu kadar denizaltı alacaksın bizden’ dedi. O paranın tam 13 milyarı bu silahlara gitti ve Yunanistan bugün onun diyetini ve ağır faturasını ödüyor.”

“Tek bir hediye var, o da barıştır”

Adada bir çözüme ulaşılmasının kaçınılmaz olduğuna vurgu yapan Soyer, “Biz burada Kıbrıslı Türkler olarak ‘Türkiye’yi seviyoruz’ diyoruz, Kıbrıslı Rumlar ise ‘Yunanistan’ı seviyoruz’ diyorlar. Eğer gerçekten seviyorsak ve memleketimizi seviyorsak, bu sevdiklerimize armağan edeceğimiz tek bir hediye var; o da barıştır. Başka bir hediye yoktur. Bu bakımdan Kıbrıs’ta barış her açıdan artık hayati bir ehemmiyet taşımaktadır. Üstelik Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki yeni gelişmeler, çatışmalar ve cepheleşmeler Kıbrıs sorununun da çok önemli bir başka gelişmeyi bize dayatma ihtiyacını göstermektedir. Bu bakımdan barış konusu hayati önem taşıyor ve buna artık büyük bir ağırlık vermemiz gerekiyor” dedi. 

“Bilinen bir terör hadisesini geçmiştir”

Türkiye Suruç’ta yaşanan terör olayını değerlendiren Ferdi Sabit Soyer şunları söyledi: 

“Hangi politik eğilimle, hangi siyasi rekabet içerisinde olursa olsun bütün siyasal güçlerin dünden farklı, bugün, bu teröre karşı ortak bir davranış biçimi geliştirilmesi gerektiğini zorunlu kılıyor. Çünkü bu artık bilinen bir terör hadisesini geçmiştir. Canlı bomba bir inançtır. 17-18 yaşında bir genç vücuduna bomba bağlayacak ve gidip orada onlarca ve yüzlerce insanın bulunduğu alanda bombayı patlatacak. Bunu yapacak insan ertesi gün bunu yaptığında cennete gideceğini düşünüyor. Onun düşüncesi ve beyni böyle bir fikirle köreltilmiştir. Bu bakımdan bu hadise, hangi inançtan olursanız olun, ya da hangi siyasal eğilimden olursanız olun, kolektif, akıl yolu ve demokratik bir iş birliği ile aydınlatmayı gerekli kılan çok önemli bir hadisedir. Bunun sosyolojik tabanını değerlendirmeniz gerekiyor.” 

“Koalisyon hükümetinin temel dayanak noktası 11 Şubat ortak belgesidir”

Kuzey Kıbrıs’ta çok ilginç bir siyasi ortamın olduğunu ifade eden Soyer, “Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) geleneğinden gelen ve daha sonra Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) geleneğinde devam eden bir akımın içerisinde yetişmiş ve temsilciliğini yapmış bir değerli siyaset insanıdır. Bu gelenekten gelen bir cumhurbaşkanıdır. Öbür taraftan Ulusal Birlik Partisi ve CTP bir koalisyon hükümeti kurdu. Her ikisi de çok farklı duruşu olan iki partidir. Fakat bu koalisyon hükümetinin temel dayanak noktası 11 Şubat 2014 çözüm ve ortak belgesidir. Akıncı’nın da şu anda değişik bir siyasal gelenekten gelerek görev yapan bir kişi olarak dayandığı zemin de bu zemindir” dedi.

“Anastasiadis, Güney Kıbrıs’ta büyük ölçüde 11 Şubat 2014 belgesini temel alan bir siyasi duruş içerisindedir”

Cumhurbaşkanı ve iki ana partinin oluşturduğu hükümetin, büyük sorumluluk yüklendiklerini vurgulayan Soyer, “Yürütme, meclisteki çoğunlukla birlikte bu anlamda bir ortak zemine sahiptir. Bu durum Kıbrıs Türk halkı için büyük bir şanstır. Bu şansı bizim ciddi bir şekilde değerlendirmemiz lazımdır. Aynı zamanda burada ikinci bir başka unsur daha vardır. Mesela Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, Güney Kıbrıs’ta büyük ölçüde 11 Şubat 2014 belgesini temel alan bir siyasi duruş içerisindedir. Ancak onun seçiminde onu destekleyen DİKO gibi partiler buna şiddetle karşıdır. Bir tek AKEL ana muhalefet partisi olarak 11 Şubat 2014 belgesi temelindeki görüşme zemini için Anastasiadis’i desteklemektedir” ifadesini kullandı. 

“Erdoğan pozitif mesajlar verdi”

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkeye yaptığı ziyareti değerlendiren Soyer sözlerini şöyle tamamladı:  

“Erdoğan’ın Kıbrıs’ı ziyaretinde çözüme dönük pozitif mesajlar vereceğine inandım. Nitekim pozitif mesajlar verilmiştir. Verilen pozitif mesajlar son derece ehemmiyetlidir. Bunun değerini Güney ya da Kuzey Kıbrıs’ta ne kadar politik farklı görüşler olursa olsun, iç siyasetteki davranış şekillerine karşı olsak dahi, bu politik mesajların içeriğini iyice değerlendirmemiz gerekiyor. Geçmişte yapılan açıklamalar ile şimdi yapılan açıklamaların en önemli farkı başlayan görüşme sürecine aktif desteğin verilmesidir ve görüşme sürecine güven duyulmasıdır.”