Özge Kizir

Ferdi Sabit Soyer, dövizdeki hızlı yükselişin ülke ekonomisinde kriz yarattığına dikkat çekerek, vatandaşlara, “dövizle borçlanmayın” demenin anlamsız olduğunu söyledi. “Bazı ekonomist veya yetkililer ‘Yurttaşa tavsiyem kazandığı para cinsinden (TL) borçlanmalarıdır’ diyerek açıklamalar yapıyorlar. Çok teşekkür ederim, sanki bilmediğim bir şeyi bana öğrettin!” diyen Soyer, vatandaşın neden dövizle borçlandığının sorgulanması gerektiğini vurguladı.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Birleşik Güçler (CTP-BG) Mağusa Milletvekili Ferdi Sabit Soyer konuk olduğu bir televizyon programında ülkedeki ekonomik durumu değerlendirdi. Ülkede çok ciddi bir döviz krizinin olduğunu vurgulayan Soyer, “Ülkede çok ciddi bir döviz krizi var. Elbette dövizin fiyatına ve diğer başka noktalara biz karar veremeyiz. Fakat bununla ilgili olarak oluşan bu ortamın mağdurları durumunda bulunan, gerek toplum ekonomisi, gerek işletmeler, gerekse vatandaşlar için formüller üretmemiz gerekiyor. Ekonomik kurumlarımızın ve insanımızın tamamen ezilmemesi için neler yapabiliriz diye tartışmamız gerekiyor” ifadesini kullandı.

“Bu dalgayı göğüsleyebiliriz noktasını toplumun her kesiminin düşünmesi gerekiyor”

Soyer programda şu ifadelere yer verdi:  “TL kullanırım ama doların ya da dövizin kuruna ben karar veremem gibi söylemler doğrudur. Bütün bunların hepsi doğru ama bunlarla yaşayan biz olduğumuza göre bunun yarattığı avantajlar ve dezavantajları tartışarak, biz bu dalgayı nasıl, hangi usul ve metotlarla göğüsleyebiliriz noktasında hareket etmemiz gerekiyor. Ben gazetelerde okuyorum; Bazı ekonomist veya yetkililer vatandaşa ‘Yurttaşa tavsiyemiz, kazandığı para cinsinden borçlanmalarıdır’ diyorlar. Çok teşekkür ederim, sanki bilmediğim bir şeyi bana öğrettin!

“Bankaların kasalarında çürümeyeceğine göre bu toplum ekonomisinden ve insan yaşamından kaçıştır”

Neden vatandaş dövizle borçlanmayı tercih etti? Neden TL ile borçlanmayı tercih etmedi? Çünkü faizi yüksekti. Onun için vatandaş tercihini bundan yana kullandı. Peki, vatandaş dövizle borçlanmasın diyelim; Bizim mevduatlarımızın yarıdan fazlası döviz cinsidir. Yurttaş dövizle borçlanmayacaksa, döviz cinsi biriken tasarruflar ülke ekonomisine nasıl girecek? Bu girmeyecek demektir. Girmeyecekse zaten para piyasalarına gidecektir. Bankaların kasalarında çürümeyeceğine göre bu para ekonomiye aktarılmayacak demektir. Senin toplumsal ortak emeğinin ve alın terinin sonucu olan tasarrufların ülke ekonomisine dönüşümün olmaması demektir. Bu duruma nasıl çare bulabileceğimizi düşünmemiz gerekir.

“Döviz krizinin yarattığı etkenle bu ülkeden önemli bir kaynak kaçışı oluşmaktadır”

Ben yani açık kapı bulursam ve ne kadar geç ödersem borcumu buda benim menfaatime olur kültürünü de beslememelidir. Bütün bu durumların hepsi ciddi bir tartışma ile ele alınmalıdır. Şimdi bunları oturup konuşmamız gerekiyor. Döviz krizinin yarattığı etkenle bu ülkeden önemli bir kaynak kaçışı oluşmaktadır. Bunun önlenmesi gerekir.”

“Yurttaşın piyasaya harcayacağı parayı büyük bir ölçüde azaltıyor”

Ekonomideki olumsuzlukların piyasaya zincirleme yansıdığını belirten Soyer sözlerini şöyle sürdürdü: “Dövizin yükselmesi, yurttaşın piyasaya akıtacağı parayı büyük ölçüde azaltıyor. Bunlar esnafa, zanaatkârımıza,  küçük ve orta sanayiciye ve işletmelerin toplamına hepsine önemli bir yük bindiriyor. Kim ne isterse desin bu memlekette emeğin ve insanın değerini vermeniz lazım. Bunun için bu yükselen fiyatlar ne kadar Devlet Planlama Örgütü’nün (DPÖ) rakamlarında hayat pahalılığı olarak gösteriliyorsa da, insanların alım gücüne reel olarak müthiş bir darbe vuruyor. Bu yüzden vatandaşların alım gücünü koruyacak bir kısım artışları nasıl yapacağımızı tartışmamız lazım. Dolayısıyla bütün bunların hepsi birbirine bağlı hadiselerdir.

“KKTC’deki enflasyon neden Türkiye’den daha yüksek çıkıyor?”

Derviş Eroğlu’nun, başbakanlık dönemi olan 2009’da, Türkiye ile imzaladığı ekonomik programın bir bölümünde şu ifadeler vardı: KKTC’deki enflasyon oranı neden Türkiye’den daha yüksek çıkıyor? Dolayısıyla ekonomik programda bu yanlıştır bunu değiştirmemiz ve farklılaştırmamız lazım diyordu. Şimdi1 Ocak 2015’ten 30 Nisan’a kadar olan sürede bizde hayat pahalılığı toplamı enflasyon olarak ilan edilen rakam 1.56, Türkiye’de ise 4.50’dir. 

“DPÖ hile yapmıyor ama…”

Peki, nasıl oldu da Türkiye’den daha ucuz olduk? Bunu soran var mı? Ama zamanında imzalanan protokolde şu sorulmuştu: Neden enflasyon bizde daha yüksek, Türkiye’de daha az çıkıyor? Ben de aynısını soruyorum, enflasyon neden bizde az çıkıyor da, Türkiye’de daha fazla çıkıyor. Biz Türkiye’den daha mı ucuzuz? Dolayısıyla bütün bunların hepsini bir tartışmaya döndürmemiz lazım. Herkes şunu bilmelidir, DPÖ hile yapmıyor ama uygulanan ölçülerin artık farklılaşması lazımdır.” 

“Stratejik alanlar özelleştirilmemeli”

Programda özelleştirme konusunu da değerlendiren Soyer, stratejik alanların özelleştirilmemesi gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu: “Telekomünikasyon, liman ve elektrik gibi kurumların özelleşmesi konularını tartışan, ya da sanki bunlar özelleştiği zaman memlekete büyük bir başka kaynak geleceğini veya başka bir gündeme geçeceğimizi savunanlara ben şunu söylüyorum: Kıbrıs Türk Petrolleri özelleşti de ne oldu? Benzinin kalitesinde bir fark mı oldu? 

“Ercan özelleşti de ne oldu”

Bununla beraber Ercan Havalimanı’nı özelleştirdiniz de ne oldu? Bu toplum Ercan Havalimanı’nın özelleşmesinden ne elde etti? Pahalılık geldi ve verimsizlik oluştu. Devletin gelirlerinde ciddi azalmalar oluştu. Dolayısıyla bu konuların artık gündemden çıkması lazım ama gündeme neyin girmesi lazım? Ben bu alanları nasıl verimli kullanabilirim, nasıl özerk yapabilirim, bu alanlarda nasıl kaynakların israfını engelleyecek başka modeller geliştirebilirim? Bunun üzerinde kafamızı patlatmamız ve yoğunlaşmamız gerekiyor.”

“Faiz yasasını ciddi ciddi görüşmemiz gerekiyor”

Komitede faiz yasasının görüşüleceğini belirten Soyer, “Bu faiz yasasını ciddi ciddi görüşmemiz gerekiyor. Görüşürken artık biraz duygulardan da arınmış şekilde ve ekonominin gereğiyle bunu konuşmamız lazım. Mesela mazbata mağdurlarıyla ilgili bir kısım kararlar aldık, bunlar doğru kararlardı ama bir kısım eksiklikleri ve yanlışlıkları vardı. Örneğin alacak verecek ilişkilerinde alacaklının aleyhine bir kısım problemler oluşmaya başladı. Dolayısıyla bunları çok yönlü düşünmek ve ülkedeki bütün ekonomik ilişkileri kilitlemeden, insanları da mahvetmeyecek bir şekilde olmalıdır” dedi.