Eniz Orakcıoğlu

Eski Çiftçiler Birliği Başkanı Alican Kabakçı, tarımsal üretimde yaşanan sorunları Yeni Bakış’a anlatarak, hükümetin plan, proje yapmamasından yakındı.

Kabakçı, Özellikle 90’lı yıllardan sonra hükümetlerin bakış açısının değiştiğini belirterek, “O yıllardan bu yana finans sektörlerinin baskısı hükümetler üzerinde artmıştır ve her geçen gün tarıma ayrılan desteklerde azalmakta… Bu gün hükümetler tarımsal desteklerden bahsederken, tarımsal ihracat ve tarımsal sanayi desteklerini de sanki de tarımsal üretime verilen desteklermiş gibi göstermektedir. Ama gerçeğe baktığımızda özellikle bu yıl genel bütçe yüzde 18 civarında arttı.  Ama Tarım sektörüne de verilen destekler yüzde 8 civarında azalmıştır, bunun 2’sini bir araya topladığımızda ise yüzde 26 gibi bir sonuç elde etmekteyiz” dedi.

Ama bu yüzde 26 gerilemenin içerisinde diğer taraftan baktığımızda tarımsal ihracat ve tarımsal sanayi destekleri de içerisinde” diye konuşan Kabakçı, “ Dolayısıyla tarımsal üretime ayrılan paya baktığımız zaman KKTC bütçesinin 150’de 1’idir. Kısacası tarım sektörünün gerilemesindeki en büyük sorunlardan biri budur” şeklinde konuştu.

“Su ülkemizdedir ama denize dökülmektedir”

3-5 yıldır hükümetlerinde dilinde bayrak ettikleri bir konu olan su konusunda sıkıntılarımızdan bir diğeridir diyen Kabakçı, “Türkiye’den gelen su konusu ile ilgili tarımsal üretim artacak diye bir söylem vardı, fakat görüyoruz ki su ülkemizdedir ama denize dökülmektedir. Bu konu ile ilgili ise tarımsal üretime yönelik henüz daha ciddi bir çalışma yoktur. Kaldı ki ciddi bir çalışma varsa tarımsal üretici birlikleri bile bu konuların dışında tutulmaktadır” diye konuştu.

“150 bin dönüm civarında tarım arazisi inşaat sektörüne kaydırılmıştır”

Kabakçı, sözlerine şu şekilde devam etti; “Tarımsal arazilerimize baktığımız zaman, her geçen gün bu araziler inşaat sektörüne kaydırılmaktadır. Bu sıkıntıları hep bir araya topladığımız zaman ise görünüyor ki tarımsal üretim noktasında hükümetlerin tarımsal üretime ilgileri azalmıştır. Bu yalnızca şu andaki hükümet için değil, geçmişe de bakıldığında özellikle 2004 yılından sonra birçok toprak el değişmiş, birçok toprak satıl, birçoğu da inşaat sektörüne kaydırılmıştır. Son 10-12 yılda 150 bin dönüm civarında tarım arazisi inşaat sektörüne kaydırılmıştır.  Bugünkü savaşlara baktığımızda bu savaşların biri toprak, diğeri de tarımsal üretimden elde edilecek olan gıda savaşlarıdır. Dolayısıyla bugün en gelişmemiş ülkeler dâhil tarım sektörüne gözleri gibi bakarken, bizim ülkemizde tarım sektörü ihmal edilmek ve bütçeden gerektiği payı alamamaktadır.”

“Tarımsal üretimi korumalıyız”

“Sorunları bir araya topladığımızda temel etkenin finans kuruluşları ile tarımsal ticaret adamların hükümetlerin üzerinde kurdukları baskı olduğunu görmekteyiz” diyen Kabakçı, “Dünyada tarımsal kredi faizleri konuşulurken, bizim ülkemizdeki tarımsal kredi faizlerinin hemen hemen hepsi ticari faizdir. En büyük etkenlerden biri budur. Diğer yandan da ülkede üretilen ürünler bütün dünyada koruma altındadır. Bugün Avrupa Birliği ve Amerika’nın ilişkilerini ne kadar uyumluda görsek aralarındaki bütün davaların tarımsal ürünlerle ilgili olduğunu görmekteyiz. Bu da tarımsal üretimi korumamız gerektiğinin göstergesidir” şeklinde konuştu.

“Japonya yüzde 100’ün üzerinde desteklemektedir”

Tarımsal üretimin koruma altında olmadığı müddetçe, tarımda başarının sağlanmasının imkansız olduğunu vurgulayan Kabakçı, “Eğer birileri çıkıp  “her şeyi dışardan getiririz, tarımsal üretimin maliyeti yüksektir, üretmeye gerek yoktur, bizim önceliğimiz ithalat olacaktır’ derse. O zaman iş değişir. Ama bir örnek vermem gerekirse, bugün Japonya’nın hiçbir şey üretmesine ihtiyaç yoktur. Ama bugün Japonya bile kendi üreticisini tarımdan kopmama noktasında yüzde 100’ün üzerinde desteklemekte ve üreticiye destekler vermektedirler. Bu noktada bu insanların bir şeylerin farkında olduğunu o yüzden tarımsal üretimi desteklediklerini söyleyebiliriz” dedi.

“Üretici ezdirilmektedir”

Kabakçı, sözlerine şu şekilde devam etti; “Genel anlamda tarımımızdaki en büyük sorunlardan biri hükümetlerin Ticaret Odası ve Finans Sektörlerinin baskısı altında olmasıdır. 2’incisi tarımsal arazilerimizin henüz hayata geçmemesidir. 3’üncüsüde tarımsal üretim mutlaka desteklenmelidir ve serbest piyasa ekonomisi altında kendi üreticilerimiz diğer ülkelerin üreticilerine ezdirmemelidir. Şu an baktığımızda kendi üreticilerimiz diğer ülkelerin üreticilerin ürünleri ile hükümetlerimiz tarafından ezdirilmektedir. Bunun en güzel örneği de süt ürünlerindedir. Bir taraftan sürte destek verilirken, diğer taraftan akıl almaz bir şekilde süt ürünlerinin ithaline izin verilmektedir. Kaldı ki bu gün süt üreticisi kendi sütünü 1,20 TL civarında satarken, tüketiciyi de korumak zorundayız diyen hükümet sütün süper marketlerde 3,75 TL civarında satılmasına müsaade etmektedir. Diğer ürünlerde de aynı sonuçlar yaşanmaktadır. Bu noktada tarımsal örgütlerin idarecilerine çok iş düşmektedir, çok açıkgöz ve uyanık olmaları lazımdır. Hükümetlere gerekli baskıyı gerektiği zaman yapmaları gerekmektedir.”

“Kuraklık hep vardı ve olacaktır”

Kuraklığın arkasına sığınan hükümetlere seslenen Kabakçı, şunları söyledi; “bilmelidirler ki kuraklık bu ülkede suyu tarıma elverişli bir noktaya getirmediğimiz sürece hep olacaktır. Kaldı ki bu ülkede kuraklık 100 sene öncede vardı, şimdide vardır, değişen çok bir şey yoktur. Son 100 senenin istatistiklerini alırsak her 10 senenin 3 senesinin tamamen kurak geçtiğini, 5 senesinin ise yarı kurak, 2 senesinin is normal üretime elverişli bir yıl olduğunu görürüz. Bu noktada kuraklık Allahtan gelir demenin bir manası yoktur, hükümetler bu konuda gerekeli proje, gerekli politika ve gerekli kaynağı üretmelidir.  Bu yıl yine yarı kurak bir sene geçirmek üzereyiz, ama henüz hükümet noktasın da herhangi bir çalışmanın veyahut herhangi bir kaynak üretmenin çaresine bakılmamaktadır”

“Hükümet üreticiye biraz daha cömert olmalı”

Kabakçı, sözlerine şu şekilde son verdi; “Jeolojik anlamda da ülkemiz ateş çemberinin içerisindedir. Dolayısıyla biz mutlaka seferi stoklarımızı, herhangi bir gemilerin uçakların kalkmadığı bir duruma da bulundurmamız gerekmektedir. Bu konuda da çok büyük endişelerim vardır, herhangi bir stokun olmaması, hatta hayvanların bile her gün yem ihtiyaçlarının olduğunu ve sıkıntılar yaşandığını görmekteyiz. Hükümetlerin yazın sıcağında, kışın soğuğunda gece gündüz çalışan ve üretim yapan insanlara da biraz daha cömert olması gerekmektedir.”