Ulaştırma eski Bakanı Bağımsız Milletvekili Hasan Taçoy müzakerelerde Kıbrıs Türkünün haklarının görmezden gelindiğini, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın buna tepki koymadığını söyledi. Tavizlerle müzakerelerin yürütülemeyeceğini kaydeden Akıncı, her verilen tavizin başka tavizler doğurabileceğini ifade etti.

Ulaştırma eski Bakanı Bağımsız Milletvekili Hasan Taçoy, Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kıbrıs sorununun çözümü çerçevesinde yapılan görüşmelerde Kıbrıs Türkünün haklarının görmezden gelindiğini kaydeden Taçoy, müzakerelerin tavizle yürütüldüğünü savundu. 

“Kuyuların açılmasına ne müzakereci, ne de Cumhurbaşkanı tepki koydu”

Rum Yönetimi'nin (GKRY), uluslararası hidrokarbon arama ruhsat ihalesine çıkmasının kabul edilemez bir durum olduğunu, yabancı şirketlerin ada etrafında izinsiz hidrokarbon faaliyetlerinde bulunmasına hiçbir şekilde izin verilmemesi gerektiğini kaydeden Taçoy şunları söyledi: 

“Müzakereler, taviz verilerek yapılıyor. En başta gelen ise hidrokarbon konusu... Bundan önceki müzakerecimiz NAWTEKS ilan ederek, ikinci bir duyuruya engel olmak üzere tüm önlemleri almıştı. Müzakereler devam ederken yine 3 ya da 4 tane kuyunun açılması için ihaleye çıkılması gündeme geldi. Bu konuda maalesef ne Cumhurbaşkanı, ne de müzakereci bir tepki koymuştur. Onlar bu çalışmaları hızlandırmalarına rağmen, biz görüşmelere hala iyi niyetle devam ediyoruz.

“Taviz, yeni tavizleri getirecek…”

İlk olarak şunu bilmeliyiz ki, günün sonunda bu bize ters bir silah olarak dönecek ve başka tavizler vermemize sebep olacak. Rum tarafı, Kıbrıs Türk halkıyla yeniden ortaklık kurma iradesini ortaya koymak yerine, Ada'nın tek sahibi gibi davranmaya, Ada'nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkının doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını göz ardı etmekte, bu kaynaklar üzerinde tek yanlı tasarrufta bulunmaya gayret göstermektedir. Bu görmezden gelinemez.”

“Garanti ve İttifak Anlaşmasına dokunulamaz…”

Garanti ve İttifak Anlaşması üzerinde en ufak bir değişiklik yapılmaması gerektiğini vurgulayan Hasan Taçoy, bunun Birincil Hukuka ters düşeceğinin altını çizerek şöyle dedi: 

“Sayın Cumhurbaşkanının Garanti ve İttifak Anlaşması yönünde söylemleri var…  Biz bu anlaşmalara hiçbir şekilde dokunulmaması arzusundayız. Çünkü bu Birincil Hukuktur. Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliği’ne girerken, mevcut olan uluslar arası anlaşmaların tümü Birincil Hukuk olarak geçmektedir. Birincil hukuku isteseler de, istemeseler de kabul etmek durumundadırlar. Buna dokunduğunuz an bu birincil hukuk olmaktan çıkar. Bu anlaşmayı değiştirmek, Birincil Hukuku değiştirmek demektir.  Bu nedenle Garanti ve İttifak anlaşmaları hiçbir şekilde ellenmemelidir. Garanti Anlaşması, halen yürürlüktedir ve bu Anlaşma’nın 2. Maddesine göre, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temel maddeleriyle oluşturulan düzeni korumayı garanti emişlerdir.”

“Dönüşümlü başkanlıktan taviz yok”

Dönüşümlü başkanlığın da olmazsa olmazlardan olduğunu belirten Taçoy, “Bizim için en elzem olanlardan bir tanesi, dönüşümlü başkanlıktır. Dönüşümlü başkanlığın şart olması ve kabul edilmesi gerekir. Dönüşümlü başkanlığın pazarlığını yaparken, Güney Kıbrıs çapraz oylamanın da yeniden görüşülmesini talep ederse, bunun hiçbir şekilde pazarlık konusu yapılmaması lazımdır. Rum halkı bir Kıbrıslı Türk’ün adil bir şekilde ortak devletin başında bulunmasını hazmedemeyecekse anlaşma olmaz. Bunu belki konuşuruz ama kırmızıçizgilerimizden vazgeçmeyiz. Bu üç madde üzerinde ısrarla durmalıyız” şeklinde konuştu.

“AB Kıbrıs’ı Türkiye’ye karşı şantaj olarak kullanıyor”

Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ı ve birçok unsuru Türkiye’ye karşı şantaj olarak kullandığını dile getiren Taçoy sözlerini şöyle sürdürdü: 

“AB Kıbrıs’ı Türkiye’ye karşı şantaj olarak kullanıyor, ancak sadece Kıbrıs’ı değil, birçok şeyi tehdit unsuru olarak kullanıyor. AB Kıbrıs konusunda suçlu pozisyondadır. 1995’te Türkiye’nin yaptığı bir hatayla Gümrük Birliğine girebilmesi için açılan bir kapının getirisi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin müzakere sürecini başlatması ve 2004’te Avrupa Birliği’ne entegre olmasını kabul eden AB,  maalesef yanlış yaptığını çok geç anlamıştır. 1995 yılında çok fazla heyecanları vardı. 

“İki huysuz çocuğu AB’ye almaktan pişman oldular”

Kıbrıs’ı, Yunanistan’ı ve Türk düşmanlığı olan, İslamofobisi olan ülkeleri hoş tutmak için 1995 yılında müzakere sürecini Kıbrıs Cumhuriyeti’ne açmak istediler, ama sonra pişmanlık duydular. Çünkü iki tane huysuz çocuk içerdeydi; biri Yunanistan, biri Kıbrıs Cumhuriyeti… 

“Türkiye’yi yanlarına alarak AB’nin Hristiyan Kulübü algısını yıkmak istiyorlar”

Bugün Türkiye’yi yanlarına almalarının bir sebebi vardır: Dünyada devam eden terör faaliyetleri… Bu faaliyetlerde İslam örgütlerinin suçlanması veya İslam ülkelerinin bu faaliyetleri üstlenmesinden dolayı AB’nin bir Hristiyan Kulübü olarak adlandırılmasının önüne geçmek istiyorlar. Türkiye’ye yakınlaşarak, İslamofobinin olmadığını göstermeye çalışacaklar! Bu Türkiye’nin önünde bir güçtür aslında. Türkiye’nin bu gücü iyi kullanması gerekiyor.”

“AB müzakerelere dâhil olmamalı”

Rumların, AB’yi müzakerelere dâhil etme planlarını eleştiren Taçoy, sözlerini şöyle tamamladı: “AB’nin müzakerelere dâhil olmaması gerekir. İlk günden beri hakem istemediğimizi, zaten AB üyesi bir ülkeyle müzakere ettiğimizi söyledik. AB üyesi bir ülkeyle müzakere etmek demek, AB ile müzakere etmek demektir. Bu böyle bilinmeli. Zaten şartlar Güney Kıbrıs’ın lehine. Dünyadaki tüm bahşedilen hakları, hukuku, imkânları, gücü kullanan Güney Kıbrıs’tır. Dolayısıyla her yönden önde bir durumdadırlar. Cumhurbaşkanının bu konuda tepkisini koyması gerekir.”