“Mülkte içinde oturan kişinin halk olduğunu ve onların hak sahibi olduklarını bir kez daha anımsatmak isterim”

“Kıbrıs’ta şimdi Stockholm Sendromu var.  Kişi başına 150 bin TL veya Euro gibi bir paranın Kıbrıs’a akıtılacağını düşünmek veya propaganda yapmak bir hayaldir”

“Biz bu hayalleri daha öncede yaşadık. Havuzlu evler olacak, gökyüzünden Eurolar yağacaktı falan filan”

Özge KİZİR

Demokrat Parti – Ulusal Güçler (DP-UG) Lefkoşa Milletvekili Hasan Taçoy, mülkiyet konusunda tavırlarının değişmediğini vurguladı. Mülkte içinde oturan kişinin hak sahibi olduklarını vurgulayan Taçoy, “Annan Planı’nda da olduğu gibi biraz olsun inkişafı sağlamış olan yerlerin tamamen içinde yaşayacak olan kişilere ait olduğunu ve onların hak sahibi olduklarını bir kez daha anımsatmak isterim” şeklinde konuştu.

İnsan Hakları Derneği’nin, Kıbrıslı Türklerin anlaşma istemi sebebinin ‘Stockholm Sendromu’ olarak nitelendirmesinin doğru bir tespit olduğunu düşünen Taçoy, “Kıbrıs’ta şimdi Stockholm Sendromu var. Kişi başına 150 bin TL veya Euro gibi bir paranın Kıbrıs’a akıtılacağını düşünmek veya propaganda yapmak bir hayaldir. Biz bu hayalleri daha öncede yaşadık. Havuzlu evler olacak, gökyüzünden Eurolar yağacaktı falan filan” dedi.

“O malın kimin olduğunu siz bilmezseniz, gidip de o malı satın almazsınız”

Mal sahibinin kim olduğunun bilinmemesi konusunun ekonomik döngüleri düşürdüğünü ifade eden Taçoy, “Mülk konusunda yeterli ifadelerin kullanılmadığı bir noktada mülk için söylenen ve mülk konusunda soru işareti olması, yani kimin malıdır? 1974 öncesindeki kişinin mi malıdır? Yoksa 1974’ten sonra eş değerleme veya tahsisleme herhangi bir şekilde o tapuyu elinde tutan hak sahibi midir? Bunun gibi bir soru işareti o malın değerini sıfırlar. Nedeni ise o malın kimin olduğunu siz bilmezseniz, gidip de o malı satın almazsınız. Bu gerek yerli yatırımcı gerekse yabancı yatırımcı için aynı şey demektir. Yatırımcı şuna yönelir: 1974’ten önce kalan ve 1974’ten sonra Türk toprağı olarak bilinen yerlere yatırım yaparak oraların değer kazanması için uğraş verir. Bu durumda toplumun içerisindeki fiyatları belli noktadan çok daha düşük yerlere çeker. Fiyatların bu düşük ortamda gitmesi de birçok müteahhit veya emlakçıyı etkiler. Bu zincir içerisinde ekonomik döngüler düşer” şeklinde konuştu.

“Kişi başına düşen milli geliri azaltacak”

Gayrisafi Milli Hâsıla’nın yüzde 30’a yakın bir kısmının her zaman için inşaat sektöründen geldiğini belirten Taçoy şunları söyledi:

“Bu durum 2014 sonrası yaşandı. Ancak biz bunu belli sebeplerden dolayı sürdüremedik. Şimdi şu anda tam tersi mevcuttur. Patlama yerine, Gayrisafi Milli Hâsılanın ve diğer ekonomik değerlerimizin aşağıya çekildiğini görüyoruz. Bu durum kişi başına düşen milli geliri azaltma durumunu getirecektir. Yüksek olarak iddia ettiğimiz kişi başına düşen milli gelirin daha aşağılara gitmesine sebep olacak. Çünkü emlak sitelerine bakıldığında şunu gözlemlersiniz. Örneğin, 150 bin poundluk evin üstünü çizmiş,130 bin pound yazmış. Bu gibi olaylar ve fiyatların aşağıya düşmesi ekonomik sıkıntının ortadan kalkması için yapılan işlemdir ve kişinin veya şirketin düşmüş olduğu sıkıntıdan kurtulabilmesi için yapılmıştır.

“Hükümetin devreye girmesi ardından cumhurbaşkanının devreye girmesi gerekir”

Buna sebep olan kimdir? Hükümetten ses yok… Hükümetin Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) kanadı zaten bu konuda pek fazla bir şey söylemez. Ulusal Birlik Partisi (UBP) ‘aman hükümet bozulmasın’ diye konuşmaz. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bu ekonomik durumu bir faaliyetmiş gibi göstermez. Bu durumda hükümetin ve ardından cumhurbaşkanının devreye girmesi gerekir. Çünkü gerçek anlamda piyasaların etkileşimi, söylemler ve siyasi söylemlerin yaptıklarıyla çok etkilidir.”

“Güneyde konuşulmasaydı, buradaki olaylar çok daha farklı olacaktı”

1974’ten sonra adaya gelen Türkiyelilerin mülkiyet konusundaki tedirginliklerini dile getiren Taçoy, “Ben bu kelimeleri kullanmam gerçi, ama anavatan Türkiye’den gelip burada, Güney’in deyimiyle ‘yerleşik’ olarak yaşayan insanların tutmuş olduğu mülklerin hiçbir şekilde değerlendirilmeyeceği mevzusu Güney basınında konuşulmasaydı, buradaki olaylar çok daha farklı olacaktı. Ancak Dışişleri Bakanı Emine Çolak’ın röportajı içinde böyle bir anekdotu var sanırım” şeklinde konuştu.

“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi aman masadan çekilir ve kaçar korkusuyla hareket etme yerine, bu durumu söylemek gerekiyor”

Taçoy sözlerine şöyle devam etti:

“Bence hükümet kanadı ve Akıncı, işin fazla konuşma tarafında değildir. Ancak 1974 sonrası gelerek burada mülk sahibi olan insanların etkileşimi mevzu bahis olacaksa bu anlaşma olmaz. Bunu açık açık ortaya koymak lazımdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi aman masadan çekilir ve kaçar korkusuyla hareket etme yerine, bu durumu söylemek gerekiyor. Güney Kıbrıs Rum yönetimine, müzakerecilere ve halkına bu taleplerimizi ve kırmızı çizgilerimizin arasında olduğunu belirtmemiz gerekir. Eğer Akıncı bunu söylemiyorsa burada büyük bir hata yapar. Çünkü ekonomik ve kişi olarak toplumumuzun içerisinde yaşayan insanların etkileyemeyeceğini unutur. Bu değerlendirmeyi yaparken unutmadan yapması gerekir.”


“Güney AB’nin güvencesini kabul edebilir ama Kuzey kabul etmez”

Avrupa Birliği Başkanı Jean Claude Juncker’le yaptığı konuşmaya değinen Taçoy, “Juncker’e Avrupa Birliği devreye girecek, hakemlik de yapacak ve Kıbrıs halkına güven verecek demiştim. Nasıl? Belki Güney bu güveni kabul edebilir ama Kuzey kabul etmez. Çünkü sizin verilmiş sözleriniz vardır. Avrupa Birliği ilk olarak finansal yardım tüzüğü olmadı, Mağusa kanalizasyon projesi yapılmadı, çevre koruma barınakları yapılacaktı yapılamadı ve telefon konusu gerçekleşmedi. Telefon konusu benim çok iyi bildiğim bir konudur. New Generation Network diye isimlendirdikleri bir projeyi hala daha çalıştıramıyorlar. Yanlışı göre göre kabullenmeme ve gereğini yapmama gibi sorunları günün sonunda başınıza bu dertleri açacak pozisyona gelir. Bilir kişilerde bu konularda görüş oldukları sorunları dillendirmesi lazım ki bunlar olmasın” şeklinde konuştu.

“Yeşil Hat Tüzüğü tam olarak çalışıyor mu?”

Yeşil Hat tüzüğünde Güney ve Kuzey arasındaki ticaretten kimsenin memnun olmadığına dikkat çeken Taçoy, “Bu tarafa turist geliyor, bir t-shirt veya bir şişe su almalarına dahi müsaade edilmiyor. Gruplar getiriliyor, ziyaret ettiriliyor ve gidiyor. Çarşıda vatandaş anlatıyor,  Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden vatandaşın bir tanesi bu tarafa geçiyor ve gelip eski t-shirtünü çıkarıyor. Yeni t-shirtüyle sınıra geçiyor. Şimdi Yeşil Hat Tüzüğü tam olarak çalışıyor mu? Hayır. Bize yine 2004’ten sonra söz verilen ‘Direk Ticaret Tüzüğü’ diye bir tüzük vardı. Avrupa Parlamentosu içerisinde kayboldu. Nereye gittiği bilinmiyor. Eğer Kıbrıs Türkü Avrupa Birliği’ne güvenecekse aynen Juncker’e söylediğimiz gibi bu gibi sorunların çözümü için Kıbrıs Türk halkına biraz daha güven aşılanması gerekir. Bu güven ortamı yine bu kişilerden çıkacak” dedi.