Özlem ÇİMENDAL

Ülkemizde kadına yönelik fiziki şiddetin her geçen gün artması ve bu şiddetin son noktası olan cinayetlerin toplumda üzüntü yaratmasının yanında, Meclis’ten geçmesine rağmen hala bir kadın sığınma evi olmayışı da kadınların çaresizliğine çaresizlik katıyor.

Baraka Aktivisti Nazen Şansal ve Bağımsızlık Yolu üyesi, hukukçu Cansu Nazlı her şeyden önce devletin sorumluluğunda olan “can güvenliğini” sağlama yükümlülüğünün en birincil ve unutulmaması gereken görevi olduğu noktasına dikkat çekerken, Sosyal Hizmetler Dairesi Müdürü Umure Örs ise kadına şiddetin son noktası olan cinayet olaylarının üzücü ve önünün alınmasının ivedi olduğu görüşünü belirterek, kadın sığınma evinin altyapısını oluşturmak için bina kiralandığını ve sığınma evi için de arazi tahsisinin yapıldığını ifade ederek, en kısa zamanda tamamlanacağını ayrıca Kamu Hizmeti Komisyonu’nun sığınma evi için çalışacak personel için de sınav hazırlığını tamamlamak üzere olduğunu söyledi.

Baraka Kültür Merkezi Aktivisti Nazen Şansal:

Kadın cinayetleri, münferit cinnet vakaları ya da psikolojik bozukluklar değil

KKTC’de son 5 ayda 3 kadın cinayeti işlendiğine dikkat çeken Baraka Kültür Merkezi Kültür Merkezi Aktivisti Nazen Şansal, “3 kadın kocaları tarafından öldürüldü. Biz Baraka Kültür Merkezi olarak kadına yönelik şiddet konusunda yıllardır çalışma yapıyoruz ancak son yıllarda kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin artmasıyla ilgili bir kaygı ve öfke içerisindeyiz” diyerek, kadın cinayetlerini münferit cinnet vakaları ya da psikolojik bozukluklar olarak görmediklerini, topumun bütünüyle alakalı ve politik olduğunu belirtti. “Biz; devletin eğitimden, sığınma evine, polisten, mahkeme sistemine, sosyal hizmetlerden, ekonomik yaşama kadar kadına yönelik şiddeti önleyici bütünlüklü bir politika izlemesi gerektiğini söylüyoruz” diyen Şansal, kadına yönelik şiddet ve bu şiddetin son noktası olan cinayetlerin önlenebilmesi için homojen ve işbirliği içerisinde toplum ve hükümetin de içinde olduğu bir mekanizmanın gerekliliğini vurguladı.  

“UBP kadını ikinci plana iterken, CTP de sadece lafta söylemlerle yetindi"

Hükümetin ısrarla kulaklarını tıkayıp toplumsal bir yara haline gelen kadına yönelik şiddet ve cinayetler konusunda imtina etiğini söyleyen Nazen Şansal, “Hükümet ortağı UBP bugüne kadar kadın hakları veya şiddeti hakkında hiçbir şey yapmamış, kadını hep 2. plana atmış bir partidir. Hükümetin diğer kanadı CTP ise bu konuda sadece lafta söylemlerle var olup, icraata hiçbir etki gösterememiştir. CTP, bazı yasal düzenlemelerle kadınların hayatını iyileştirmeye çalıştığını iddia etse de pratik hayatta bu söylemlerin hiçbirinin görülmediği gibi iyileştirme de söz konusu değil. Bilakis kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinde artış gözlemlenmektedir” dedi.              

“Hükümet,  AKP zihniyetine çanak tutup, toplumsal ve kültürel yapıyı bozuyor”

Kadın cinayetlerinin sadece hükümetle değil, toplumsal ve kültürel yapıyla da alakalı olduğunu savunan Şansal, “KKTC kültürü ekonomik ve sosyal olarak Türkiye ve AKP devlet politikalarından doğrudan etkileniyor. KKTC, Türkiye’yle ekonomik olarak işbirlikçi olduğu gibi, kültürel anlamda da işbirlikçi bir zihniyetle hareket etmekle birlikte, AKP’nin yarattığı gericiliğe ve muhafazakarlığa çanak tutup izin de veriyor. Kadına yönelik şiddet AKP döneminde artış göstermekle birlikte burada da son yıllarda bunun etkisini görüyoruz. Kadına karşı şiddet ve cinayetlerinde de işbirlikçi hükümetin sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Eğer işbirlikçi hükümetler AKP politikası olan gericilik ve muhafazakarlıkla ekonomik olarak geriye gitmenin önüne geçmezlerse, kadına şiddetin devam edeceğini ve artacağını da üzülerek ifade ediyoruz” ifadelerini kullanarak, KKTC hükümetinin de AKP zihniyeti ve politikalarından etkilendiğine değindi.   

Dayatma politikalarla toplumda tamiri güç yaralar açıyorlar

“Son 5 ayda kaybettiğimiz kadınları geri getiremeyiz ama hükümeti derhal önlem almaya, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin ekonomik sosyal, kültürel boyutlarını da engellemek için bu ülkenin kültürüyle harmanlanmış politikalar izlemeye ve Türkiye’den dayatma ekonomik ve kültürel baskıları kabul etmemeye çağırıyoruz” diyen Şansal, hükümetin dayatma politikalarla KKTC toplumunun sosyal ve kültürel yapısını zedeleyecek ve toplumsal dejenerasyonlarla toplumda tamiri güç yaralar açacak zihniyete dur demesi gerekliliğine işaret etti.  

Bağımsızlık Yolu üyesi ve Hukukçu Cansu N. Nazlı:

"Devletin ve toplumun içinde olduğu bir mekanizma şart"

Her şeyden önce devletin kadınlara yönelik şiddeti önleyici bir mekanizması olması gerektiğini savunan Bağımsızlık Yolu üyesi ve hukukçu Cansu N. Nazlı ise, “Hem sosyal hizmetlerin hem polisin hem sağlık hizmetlerinin işbirliği içerisinde çalışmasını ön gören bir mekanizma kurulmalıdır kadına yönelik şiddeti önlemek için. KKTC şu anda bu yapıdan çok uzak” diyerek kadına yönelik şiddet ve cinayetleri önlemenin yolunun gerek hükümetin gerekse de toplumun tüm çevrelerinin içinde bulunan bir yapı sayesinde gerçekleşebileceğini ifade etti.  

“Polis evine gönderip eşiyle barışması yönünde telkinde bulunuyor”

Polisin şiddet gören kadınların şikayetlerini almaktan imtina ettiğini, görevini yapmak yerine evine gönderip ailesi veya eşiyle barışması yönünde telkinlerde bulunarak ciddi anlamda yanlış davranış ve muamelede bulunduğuna değinen ve polisin bir nevi çöpçatanlık görevi üstlendiğine işaret eden Cansu Nazlı şu şekilde konuştu: “Bu kadar önemli ve hayati meselelerde polisin bu tar telkinlerde bulunarak olayın seyrini değiştirmesi çok yanlış. Şahısların can güvenliğini korumak devletin Anayasal yükümlülüğüdür. Polis de kolluk kuvvetleri olarak bu görevini yerine getirmelidir.”

“Hükümet son 5 ayda ölen 3 kadını koruyamadı”

Şiddet gören kadınların güvenliğini sağlamaya yönelik elle tutulur herhangi bir adım atılmadığını ve hükümetin bu anlamda sınıfta kaldığını söyleyen Nazlı, “Hükümetlerin icraatları yoktur. Her yıl İçişleri Bakanlığının kadın sığınma evleri konusundaki vaatleri çözüm olmuyor. Son 5 ayda 3 kadın öldürüldü. Devlet bu kadınları koruyamadığı gibi şiddet gördükleri zaman başlarını sokacakları bir sığınma evi de henüz sunamadı” dedi.

“Artık nişanlı ve sevgililere de koruma kararı çıkacak”

Geçtiğimiz yıllarda bu konuda olumlu birtakım adımlar atıldığına da değinen Nazlı, “Şiddet gören kadının mahkemeden koruma emri çıkartmasının kapsamı genişletildi. Artık kadınlar evlilik birliği içerisinde değil, nişanlıları ve sevgilileri tarafından da şiddet gördükleri takdirde koruma kararı çıkartabilecek. Yasal anlamda birtakım ilerleme sağlanmasına rağmen hükümet ciddi anlamda hiçbir adım atmamıştır” ifadelerini kullandı.  

“Yasal düzenlemeler yapılmasına rağmen adım atılmıyor”

Kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri önleyecek mekanizmanın kurulması için çeşitli yasal düzenlemeler yapılmasına rağmen hala Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi kurulmadığın da dikkat çeken Nazlı, “Bu daire bünyesinde hayat bulacak birçok önlem için hükümet duyarsız kaldı. Bu yasa geçeli bir buçuk yıl oluyor. Hem dairenin kurulması için hem de sığınma evi için devlet adım atmıyor. Aslında burada önemli olan bu yaslar olmadan da devletin görevi olan can güvenliği sağlama yükümlülüğünü unutmamasıdır. Hükümetlerin bu konudaki tutumunu göstermelik olarak değerlendiriyorum” diyerek suçlu aranması gerekirse bunun hükümetler olması gerektiğine işaret etti.  

“Nilgün Urhan davasında ‘Kıskançlık’ bulgusu yapılmasının üzerinden 1 hafta geçmeden Güzelyurt’ta aynı gerekçeyle cinayet işlendi”

2015 yılı ağustos ayında kocasından kaçmaya çalışırken düşen Nilgün Urhan olayını hatırlatarak davanın geçtiğimiz hafta “Kıskançlık” bulgusuyla ve cinayeti işleyen eşe 10 yıl verilmesiyle tamamlanmasına dikkat çeken Nazlı, “Cinayeti işleyen eş 10 yıl ceza aldı, kıskançlık nedeniyle mahkemenin bulguda bulunması kabul edilemez” dedi. Nazlı ayrıca Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi kabul edilip KKTC Meclisi’nin iç hukukun parçası haline getirildiğini hatırlatarak,  “Bu kararda bir taraftan sözleşmeye atıf yapılırken ki olumlu bir şeydir ancak öte taraftan cinayetin nedeni olarak kıskançlık gösterilmiştir kararda. Kıskançlık kadına yönelik şiddetin veyahut da ölümün nedeni olarak kesinlikle gösterilemez. Mahkemenin bu yönde bir saptamada bulunması kıskançlığı meşrulaştırmaya neden olmaktadır. Kadın cinayetinin kıskançlık nedeniyle yapıldığını kabul edersek sonuçları kötü olaylara da kapı aralamış oluruz. Yine Güzelyurt’taki son cinayette de cinayeti işleyen kişi teslim olduğunda cinayeti kıskançlık nedeniyle işlediğini söylemiştir. Gönyeli’deki cinayetin kararında kıskançlık bulgusu yapılmasının üzerinden 1 hafta geçmeden aynı nedenle bir başka cinayet daha işleniyor. Bu da buna olumsuz bir örnektir. Bu kadın ayrı yaşadığı eşi tarafından öldürüldü demek ki sadece boşanmayla kadınlar şiddetten kurtulamıyor. Boşanmanın tek başına çözüm olmayacağı ve devletin kadınları koruma yükümlülüğünün devam ettiğinin altı çizilmelidir” açıklamasında bulundu.                 

Sosyal Hizmetler Dairesi Müdürü Umure Örs:

"Cinayetler namus ya da kıskançlık nedeniyle işleniyor"

Son yılarda kadına şiddette artış olduğunu gözlemlemekle birlikte kendilerine gelen şikayetlerin artışından da bunu bire bir gördüklerine işaret eden Sosyal Hizmetler Dairesi Müdürü Umure Örs de, “Şiddetin son noktası cinayette artış var. Bunların hiç olmamamsınız arzu etmemize rağmen kadınlar cinayet maruz kalıyorlar. Cinayet sebepleri de namus ya da kıskançlık olarak ortak sebeplere dayandırılarak işleniyor” ifadelerini kullanarak, olayın merkezine namus olgusu yerleştirildiği zaman; ataerkil toplumlarda var olan “namusun sadece kadında olan bir olgu olduğu, ya da kadınlarda olan namusun sorgulanması gerektiğine inanılan bir” yanlış algının da oluşarak zihinlere yer ettiğine işaret etti. Erkeklerin kendilerini kadınlardan üstün görmesiyle birlikte; sınırsız, kontrolsüz öfke sonucu şiddeti ve sonucunu da cinayetlerin görüldüğüne değinen Örs, “Toplumun tüm kesimleri devletin tüm organları tarafından alınması gereken koruyucu önlemler var” dedi.

“Çoğu şikayetini geri çekerek, destek almak istemiyor ve şiddeti kabul ederek içselleştiriyor”

Daire olarak bölgedeki sosyal hizmet memur ve görevlilerinin kendilerine yansıyan şiddet vakalarında çalışmalar yürüttüğünü de söyleyen Örs, “Şiddete maruz kalan kişinin güçlendirilmesi veya şiddeti uygulayan tarafı şiddete yönlendirilen faktörlerin ortadan kaldırılmasıyla ilgili çalışmalarımız var. Ama her şeyden önce bizim bu çalışmaları yürütmemiz de tek başına önlem olmamakla birlikte kişinin dairemize ulaşıp talepte bulunması gerekir. Şiddete maruz kalan kadınların şiddet ve darp bildirimlerini polis örgütü yine sistemli olarak dairemize isimleri ile birlikte bildirmektedir. Dairemiz bu isimlerle ortak çalışma yürütmektedir. Maalesef kadınlar bu süreçte şikayetlerini geri çektikleri için bizim de bir yerde elimizi kolumuzu bağlamaktadırlar. Destek almayı istemiyorlar sonrasında ve ‘Ben sorunlarımı, eşimle, partnerimle, abimle, amcamla çözdüm, şikayetimden vazgeçtim o yüzden destek almak istemiyorum’ diyorlar. Aile baskısı, toplumsal baskı şiddeti kabul edip içselleştirmek de bu kararlarında etkili olabilir. Bu kadınların çaresizliğidir. Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’yla ortaklaşa yürüttüğümüz sığınma evi için uğraşıyoruz. Bu tarz şiddete maruz kalıp dayanağı olmayan veya boşanma süreçlerinde yardımcı olmak için bu evi hayata geçirmeye çalışıyoruz. Kadının arzusu güçlendirilmesi çok önemli” dedi.

“24 saat hizmet veren 183 Sosyal Hizmet hattımızı arasınlar”

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin aktif olarak hayata geçtikten sonra Kadın Sığınma Evlerinin hayat bulmasının gerçekleşeceğini ifade eden Örs, Kamu Hizmeti Komisyonu’nun Kadın Sığınma Evi için personel alımı başvurularını kabul ettiğini ve sınav çalışmalarının başladığını söyledi. Dairenin fiziksel altyapısını oluşturmak adına bina kiralandığını, sığınma evi inşaatı için de arazi tahsisi yapıldığını söyleyen Örs “Belirli mimarlarımızdan destek alıyoruz, proje bitmek üzere. Arzumuz kimsenin şiddete sessiz kalmaması” diyerek şiddet gören kadınlara çağrıda bulundu:  “Şiddetle ilgili 24 saat hizmet veren 183 Sosyal Hizmet hattımıza başvurabilirler. Polise gidip şikayette bulunup, sosyal hizmetlerin de desteğini kabul etsinler.”   


Kaynak: Yeni Bakış Gazetesi