Yurdagül Atun

İstanbul Su ve Kanalizasyon (İSKİ) eski Genel Müdürü Ergun Göknel, KKTC’de su yönetiminin, belediyelere bırakılmaması ve Cumhurbaşkanlığı veya yeni kurulacak bir Su İşleri Bakanlığı tarafından ele alınması gerektiğini söyledi. “Cumhurbaşkanlığı veya Bakanlık gelen suyun içme suyu ve sulama suyu olarak genel miktar dağılımını yapacak organdır” diyen Göknel, suyun KKTC yerleşim alanlarındaki nüfusa dağılımının ve tarımda kullanımının tek bir merkezî yönetim tarafından belirlenmesi gerektiğine de dikkat çekti. Bu yönetimin olabildiğince siyasal etkilerden uzak, öncelikle teknik konuları belirleyen bir yönetim olmasında fayda olduğunu vurgulayan Göknel, “Bu konuda örnek olarak 1981 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanarak uygulanan 2560 Sayılı Kanun esas olarak alınabilir. Bu kanun 1983 yılında yapılan birkaç ufak değişikliğe karşın gene de yönetimde ve denetimde merkezî otoriteyi kabul eden ve belediyeden bağımsız çalışan bir özelliğe sahiptir” şeklinde konuştu.

İstanbul'un içme suyu temin etmekle görevli kurumu İSKİ'nin eski Genel Müdürü Ergun Göknel Kıbrıs’a Türkiye’den sağlanacak yaklaşık 75 milyon metreküp içme ve sulama suyunun dağıtımında izlenecek yöntemi, “İdare Yöntemi ve Teknik Yöntem” olarak iki bölümde incelemek gerektiğini söyledi. Sadece suyu dağıtmanın yetmeyeceğine dikkat çeken Göknel, yerleşim alanlarındaki atıksu (kanalizasyon) yönetiminin de kurulacak yeni idareye verilmesinin doğru olacağına vurgu yaptı.

Suyun; içme suyu ve tarımda sulama suyu olarak kullanılacağını belirten Göknel, eldeki miktarın yerleşim alanlarına içme suyu ve tarımsal alanlara sulama suyu olarak dağıtılmasında güçlükle karşılaşılmaması için, paylaşımın ilk aşamada planlanması gerektiğini ifade etti.

Göknel ayrıca, yerleşim alanlarındaki atıksu (kanalizasyon) yönetiminin de kurulacak yeni idareye verilmesinin doğru olacağını belirtti.

“Tarımda kullanımının tek bir merkezî yönetim tarafından belirlenmesi gerek”

“Suyun KKTC yerleşim alanlarındaki nüfusa dağılımının ve tarımda kullanımının tek bir merkezî yönetim tarafından belirlenmesi gerekir. Bu yönetimin olabildiğince siyasal etkilerden uzak, öncelikle teknik konuları belirleyen bir yönetim olmasında fayda vardır” diyen Göknel, bu konuda, 1981 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanarak uygulanan 2560 Sayılı Kanunun esas olarak alınabileceğini dile getirdi. Kanunun, 1983 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi lehine yapılan birkaç ufak değişikliğe karşın gene de yönetimde ve denetimde merkezî otoriteyi kabul eden ve belediyeden bağımsız çalışan bir özelliğe sahip olduğuna vurgu yapan Göknel “Kanun bugün Türkiye’de tüm Büyükşehir belediyelerinde uygulanmaktadır” ifadesini kullandı.

“Cumhurbaşkanlığı veya Bakanlık gelen suyun dağılımını yapacak organdır”

KKTC özelinde su yönetiminin belediyelere bırakılmaması ve Cumhurbaşkanlığı veya yeni kurulacak bir Su İşleri Bakanlığı tarafından ele alınması gerektiğini savunan Göknel şöyle konuştu: 

“Cumhurbaşkanlığı veya Bakanlık gelen suyun içme suyu ve sulama suyu olarak genel miktar dağılımını yapacak organdır. Tarıma ayrılacak sulama suyunun yönetiminden Tarım-Doğal Kaynaklar Bakanlığı doğrudan sorumludur.

“Kıbrıs Su ve Kanalizasyon İdaresi (KISKİ)”

İçme suyu, yeni kurulacak olan “Kıbrıs Su ve Kanalizasyon İdaresi (KISKİ)” bir Genel Müdür ve Yönetim Kurulu ile yönetilmelidir. Yönetim Kurulu; Genel Müdür, en kıdemli Genel Müdür Yardımcısı, bakanlık temsilcisi ve üç yönetim kurulu üyesinden oluşur.  Bakanlık temsilcisi de dâhil olmak üzere tüm yönetim kurulu üyeleri tüm mesailerini KISKİ’ye ayıracaklardır.

2560 Sayılı Yasa’nın 2. Maddesi’ne göre KISKİ’nin görev ve yetkileri şöyle özetlenebilir:

a) İçme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek,

b) Kullanılmış sular ile yağış sularının toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için abonelerden başlanarak bu suların toplanacakları veya bırakılacakları noktaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak; gerektiğinde bu projelere göre tesisleri kurmak ya da kurdurmak; kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek,

c) Bölge içindeki su kaynaklarının, deniz, göl, akarsu kıyılarının ve yeraltı sularının kullanılmış sularla ve endüstri artıkları ile kirletilmesini, bu kaynaklarda suların kaybına veya azalmasına yol açacak tesis kurulmasını ve bu tür faaliyetlerde bulunulmasını önlemek, bu konuda her türlü teknik, idari ve hukuki tedbiri almak,

 “KISKİ’nin gelirleri…”

a) Su satışı ve kullanılmış suların uzaklaştırılmasına karşılık, tarifesine göre abonelerden alınacak ücretler,

b) Büyük ve temel yatırım programları karşılığında Devletçe yapılacak yardımlar,

f) Şahıs, kurum ve kuruluşlar için yapılan özel hizmetlerden alınacak ücretlerle ortaklıklardan ve üretilen malların satışlarından elde edilecek gelirler,

g) Her türlü yardım ve bağışlar ile diğer gelirler…

Yönetimle ilgili diğer konularda 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun esas alınarak KKTC bünyesine uygun değişiklikler yapılabilir. Ancak bu değişiklikler yapılırken İdare’nin bağımsızlığının zedelenmemesine dikkat edilmelidir.”

“Tarımda damlama sulama şart”

Ergun Göknel teknik konularla ilgili olarak da şunları söyledi: 

“Sulama suyu konusuna gelirsek, tarımda kullanılacak su miktarı tespit edildikten sonra, dağılımı Tarım-Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken mevcut suyun ziyan edilmeden en etkili şekilde kullanılmasıdır. Bu amaçla, kullanım yerlerinin elverdiği her durumda ‘damlama sulama’ yöntemi kullanılmalıdır. Aksi halde tarım alanlarının tuzlanmasının ve çoraklaşmasının önüne geçilemez.”

“Evlere verilmeden arıtılmalı”

İçme suyunun ise evlere verilmeden önce arıtılması gerektiğinin altını çizen Ergun Göknel,  “aksi halde içme suyu olarak kullanılamaz” dedi. 

Arıtmada klasik yöntem olan klor gazının kullanılmaması konusunda uyarılarda bulunan Göknel, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Ozon ile arıtma yapılmalıdır. Günlük arıtılması gereken içme suyu miktarının az olması düşünülürse ozon arıtmasının kolayca uygulanacağı görülür.

“Çelik döküm borular olmalı…”

İçme suyunun arıtma tesisinden yerleşim bölgelerine ve bu bölgelerdeki dağıtımında kullanılacak boruların ‘ductilefond’ çelik döküm boru olması gerekir. 100 yıllık ömrü olan bu borular, temiz içme suyu sağlanmasının ön şartı olarak görülebilir. Halen mevcut PVC, asbest, demir döküm ve diğer her türdeki boru değiştirilmelidir.

“Tüm KKTC’deki borular 5 yıl içinde değişebilir”

İstanbul’da uygulandığı için, gönül rahatlığı ile yılda 1000 km boru değiştirilebileceğini veya döşenebileceğini söyleyebiliriz. Bu durumda tüm KKTC, finansman sağlandığı takdirde, en fazla beş yıl içinde sağlıklı içme suyu borularına kavuşabilir.”

Su kaybına dikkat!

Dağıtımdaki su kayıplarının önlenmesinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Göknel, bu konuda da şu açıklamalarda bulundu: 

“Uygar ülkelerde kişi başına kullanılan içme suyu 200-250 LT/gün/kişidir. KKTC nüfusunu 300 bin kişi olarak alırsak günlük net su kullanımı 60-75 bin m3 olacaktır. Özellikle yaz aylarında gelen turist sayısı da göz önüne alınırsa günlük gereksinimi yaklaşık 75 bin m3 olarak tespit edebiliriz. Yıllık gereksinim net 28 milyon metreküptür.

Su şebekesi kayıpları bugün İstanbul’da yüzde 20-22 olarak tespit edilmiştir. Bu kayıp miktarı genel Avrupa ortalaması olarak kabul edilebilir. Ancak Japonya’da yüzde 11, Almanya’da yüzde 3-5 dolayında şebeke kaybı vardır. Yukarıda önerdiğimiz su şebekesi yenilenmesi uygulandığı takdirde KKTC’de su kaybının yüzde 10 oranını aşmayacağı öngörülebilir. Yüzde 10 şebeke kaybı göz önünde tutularak su gereksinimi bugün mevcut nüfusa göre yaklaşık 30 milyon metreküp olacaktır. Önkoşul su kaybının yüzde 10 oranının üzerine çıkmaması ve kaçak su kullanımının kesinlikle önlenmesidir.”

“İçme suyu sistemi ile birlikte kanalizasyon sistemi de yenilenmeli”

Güvenilir ve kesin sızdırmazlığa sahip bir kanalizasyon sistemi olmadan sağlıklı ve temiz içme suyuna sahip olmanın mümkün olmadığını belirten Göknel sözlerini şöyle tamamladı: 

“Dolayısıyla içme suyu sistemi ile birlikte kanalizasyon sistemini de yenilemek gerekir. Bugüne kadar kullanılan foseptik sistemi tümüyle iptal edilmelidir.

Evsel ve sanayi atıksuyunun kesinlikle arıtılması gerekir. Sanayi atıksuyu her kuruluş tarafından arıtılarak genel kanalizasyon sistemine verilebilir. Evsel atıksu ise kanalizasyon sistemi ile toplanarak Atıksu Arıtma Tesisi’ne gönderilir. 

“Atıksu tesisi yapılmalı…”

Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi KKTC’de coğrafî duruma göre bir veya iki atıksu arıtma tesisi yapılmalıdır. Biyolojik ve kimyasal arıtma yapıldıktan sonra bu tesislerden sağlanan arıtılmış atıksu tarımsal sulama veya genel kullanım suyu olarak yeniden devreye girebilir.

Arıtma yapılmadan veya yalnızca fiziksel arıtma yapılarak atıksuyun denize verilmesi önlenemeyecek, deniz suyu kirliliğine sebep olacaktır.”