Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türk milleti aldatıldı, terörün kanlı ve hain ellerine resmen, belgeli, delilli bir şekilde bırakıldı" dedi.

MHP lideri Bahçeli, MHP Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

"Türkiye'nin çalkantılı ve kaotik gündemini ele alacağım bugünkü basın toplantımıza hoş geldiniz" diyerek konuşmasına başlayan Bahçeli, Mescid-i Haram'da meydana gelen vinç kazasında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet yaralılara acil şifa diledi. Bahçeli, İsrail tarafından Mescid-i Aksa'ya düzenlenen saldırıları da kınadı. Bugün sıradan söz ve tespitlerle geçiştirilemeyecek kadar etkinlik kazanmış karmaşık olayların çekim ve tesiri alanında olunduğunu vurgulayan Bahçeli şunları dedi:

"Bugün milli birlik ve bütünlüğümüzün iç ve dış kaos faillerince çevrelendiği, ilaveten karamsarlıkların hakim olduğu alacakaranlık bir dönemdeyiz. Artık inandırıcılığı buharlaşmış mesajlara yer ve ihtiyaç yoktur. Klişelerle, sloganlarla, şablon ve fuzuli ifadelerle gidilecek bir yer olmadığı gibi, vakit kaybına da tahammül kalmamıştır. Türkiye'nin toplumsal huzuru baltalanmaktadır. Hala bunu anlamak istemeyenlere tesadüf etmek ise düşündürücü bir başka sorun ve sıkıntı alanıdır. Dayanak ve kaynağı belli olan terörizm illeti, milli varlığımız üzerinde oyunlar tertip etmekte, operasyonlar düzenlemektedir. Hükümet ise buna teşne olmakla kalmayıp meselenin vahametini idrakte anormal zorluklar çekmektedir. PKK alan hakimiyetini genişletip kurtarılmış şehir ve bölgeler oluşturmanın peşine düşmüşken, hükümet çözüm kanalından bu hıyanete omuz vermiş, ön açmıştır. Cizre, Yüksekova, Nusaybin gibi ilçelerimizde yılların ağır ihmali ile sözde kanton yönetimler teşebbüsü görülürken, hükümet uyumuş veya bu fiili işgal denemesini önemsememiştir. PKK hendekler kazıp, yöre halkını haraca bağlayıp Türk devletinin egemenlik haklarına suikastlar düzenlerken, hükümet vizyonsuzluğun, gayri milli tutumunun kurbanı olmuştur. Şahsıma provokatör deme küstahlığını gösteren yıkım elebaşısı "Öcalan'ın düşüncesi bizim de düşüncemiz" alçalmasıyla hainliğin dibini boylarken, PKK günden güne güç kazanmış, Cizre'ye Kobani aşısı yapmak istemiştir.

Tıpkı Ortadoğu'daki izbelik görüntülerin bir benzeri Cizre ve Diyarbakır Sur'da hakimken, hükümet hala pembe tablolar çizmeye kalkışmıştır. PKK beslemelerine, Kandil hayranlarına, aşı ekmeği hıyanet olan imzacı sözde aydınlara gün doğmuştur.

Şehitlerin kanı, adı sanı yakinen bilinen yıkım kadrolarının eline bulaşmıştır. Erdoğan ve İmralı canisinin müştereken terfi ettirip PKK'ya armağan ettiği ne kadar isim varsa, dahil oldukları müzakere ve melanet kadrosuyla tarihe kara bir leke olarak geçeceklerdir.

Partisinin 5'inci Olağan Kongresi'nde hepten zincirlenen, acınacak duruma düşen Davutoğlu; şerleri def etmekten bahsedip müfteriliğine yenilerini katarken, tavsiyemiz aynaya bakması ve gerekli tedbiri derhal almasıdır. Zira AKP şerrin ta kendisidir."

"Terörle mücadele yerine mütareke ve müzakereye sapan Davutoğlu'nun, PKK'yı hükümete taşımanın utancını telafi etmek yerine partimize ahlaksızca sataşması, hayırcı göstermeye kalkışması kendisine yaramayacaktır" diyen Bahçeli şöyle devam etti:

"İcazet ve vesayet altında genel başkanlık yapmaya gönüllü olacak kadar iradesi mefluç hale gelen, kendi MKYK listesini tanzim etmekten bihaber olan yamalı zihniyetin bize kuru sıkı atması, erdem ve etik ilanı yapması beyhude bir çırpınıştır.

Davutoğlu ve arkasında duran efendisi sayesinde Türkiye bir yönetim boşluğu yaşamaktadır. Ülkemiz iktidarsızlığın elindedir. AKP eskimiş, yıpranmış, geriye sarmaya başlamıştır. Bu sayede ortaya çıkan istikrarsızlık sarmalı vatanımızı çevrelemiştir. Koalisyon kurulmasına yanaşmayan, PKK'nın 10 maddesini bizim 4 ilkemize tercih eden siyasi şarlatanların millete yalan söylemesi, gerçekleri saptırması tutmayacaktır. Brüksel'den Oslo'ya, Kandil'den İmralı'ya kadar pazarlık ve bölüşüm planlarında ana aktör olan AKP-PKK ve HDP'nin BOP'un ara istasyonları olduğu iyice belirginleşmiştir.

Dolmabahçe'de söz kesen bölücülük ortaklarının bugünlerde birbirini suçlaması, birbirine yüklenmesi yalnızca dönemsel bir kurnazlığın, stratejik bir rol paylaşımının neticesidir. Yoksa AKP ile PKK arasında bir fark kalmamıştır. Hükümet kurulmasının önüne geçenler, uzlaşma ve anlaşma dinamiklerini tıkayanlar bugünkü kabus dolu günlerin de bir numaralı faili olarak göze çarpmaktadır. Kaldı ki AKP'li eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın koalisyon hükümeti teşkilinin engellenmesini zımnen kendi partisine faturalandırması ibretlik bir itiraftır. Her şey ortadadır; AKP'nin yörüngesi kaymış, sahtekarlıkları ve demokrasi rezervindeki eksiklikleri tüm boyutlarıyla yüzeye çıkmıştır. Kabullenilmelidir ki, ülkemiz çok cepheli körüklenen fitne ateşinin kıskacındadır. Kimliğimiz, bekamız, ortak tarih ve kültür değerlerimiz tehditlerin odağındadır. Bir zamanlar haklı olarak ileri sürdüğümüz kaygı ve uyarılarımızı vehim, asılsız korku, kötümserlik şeklinde yorumlayanlar şimdilerde bizimle aynı çizgiye gelmişlerdir.

Dün söylediklerimizin bugün teker teker çıkması bir kehanetin değil, millet ve tarih şuuruna sahip olmanın üzücü de olsa mükâfatadır. Biz olacakları, olması muhtemel hadiseleri isabetle teşhis ettik ve AKP'yi yıllardan beri doğru yolda değilsin, gelişmeler ve gidişat hayırlı değil sözleriyle eleştirdik. Türklük ve Türkiye düşmanlarına kulağını kaptıran bu zihniyet, ne teessüftür ki, bizi duymadığı yetmezmiş gibi samimiyetle bile dinlemedi. Nitekim saklamaya imkan yoktur. Bugün yaşadıklarımız son 13 yılın bakiyesidir. Bugünkü kanlı mizan son 13 yılın özetidir. Pandoranın kutusu açılmış, içinden cüsse ve cüret kazanmış ihanet çıkmıştır."

"TÜRKİYE, MİLLETLER VE MEDENİYETLER REKABETİNDE KAYBEDENLER VE YENİLENLER KÜMESİNE DÜŞMENİN SINIR HATTINA PALDIR KÜLDÜR GERİLEMİŞTİR

"20 Temmuz'dan bu tarafa 71'i asker, 53'ü polis, 3'ü de korucu olmak üzere 127 şehidimizin kanı AKP'nin alnına yapışmıştır" ifadesini kullanan MHP lideri Bahçeli şu değerlendirmeyi yaptı:

"Millet kavramına ve milli emanetlere ters ve maksatlı bakış her olumsuzluğa yataklık görevi görmüş, sonuçta bölücü terörü azdırmıştır. Recep Tayyip Erdoğan Türk devletinin sinir uçlarıyla oynadıkça, milli mukavemetin bir duvarı çökmüştür.

Terör bir sonuçtur, sebepleri öne çıkarılmadıktan ve sağlıklı teşhisi yapılmadıktan sonra bu badirenin üstesinden gelmek imkansıza yakındır. AKP'nin, bir kiralık cinayet örgütü olan PKK'dan medet umması, taviz ve siyasi diyet listeleriyle Türkiye'yi peşkeş çekmesi felaketlerin kapısını aralamıştır. Şu ana kadar iktidarın hiçbir öngörüsü gerçekleşmemiştir. Erdoğan ve fason Başbakan'ın hiçbir sözü adresini bulmamış, amacına da ulaşmamıştır. Kısaca AKP isimli şer ve çıkar ittifakı, bütün ikaz ve itirazlarımıza rağmen, Türkiye'yi terörün harman yerinde saman gibi savurmuştur. AKP sayesinde Türkiye çakılmayla son bulacak keskin bir inişe geçmiştir.

Bu inişin nerede dip yapıp nerede duracağı belirsizliğini korumaktadır. Türkiye, milletler ve medeniyetler rekabetinde kaybedenler ve yenilenler kümesine düşmenin sınır hattına paldır küldür gerilemiştir. Nihayetinde, AKP'nin 13 yıllık iktidar süresinde, her biri bir asra sığmayacak kadar önemli hadiselerle karşılaşılmıştır. Bu gerçeği inkar mümkün değildir. Ülkemiz meçhule sürüklenen metruk bir tekneye dönmüştür.

"Türkiye büyüdü, güçlendi, dev uykudan uyandı" yalanlarına bel bağlayanlar ihanete muhafızlık yapmışlardır. "Yüzyıllık denetimden kurtulma mücadelesi başladı" hayalini görenler çözülmeye kule nöbetçiliğine memur edilmişlerdir. "Sessiz devrim, büyük dönüşüm, onlar konuşur AKP yapar" ezberleri bozgunun şifreleri olarak sivrilmiştir. Türkiye manevi istismar ve din tacirlerinin elinde adeta uyuşturulmuştur.

İşsizlik ve yoksulluğa ek olarak, millet altı oluşumların siyasi tasarımda menfaat karşılığı yedek lastik işlevi görmesi şuurlu ve aklı başında değerlendirmelere set çekmiştir.

Milletimizin direnç noktaları, devletin dayandığı temel ilkeler AKP tarafından iftira ve küfür yağmuruna tutulmuştur. Haçlı emel ve hedefleri AKP'ye tutunmuştur. AKP'nin hevesle içinde yer aldığı birleşik husumet ve hakaret cephesi Türkiye'yi linç ve işkenceye tabi tutmuştur. Tarihte eşi görülmemiş bir hıyanet Erdoğan ve bir avuç yandaşı tarafından hayata geçirilmiştir. "PKK tükürüğüyle boğar" diyen sefiller düne kadar AKP'nin koltuğunun altında güç devşirmiştir.

Gerçekten de Türkiye'ye diz çöktürmek, boyun eğdirmek, teslim almak isteyen ne kadar hain ve kökü dışarıda mihrak varsa AKP'nin arkasında hizaya girmişlerdir. PKK bunlardan yalnızca bir tanesidir. Ne acı ki, musibetlerin ve murdar iştahların ardı arkası kesilmemektedir.

Türk milleti etnik liflerine, etnik moleküllerine ayrılmanın son aşamasına ite kaka getirilmiştir. Ve Türkiye'nin kalpgahı, beyni, hükmü şahsiyeti yıldırıcı, öldürücü darbelere maruz kalmıştır."

Olan bitenler kahredici olduğunu söyleyen MHP Genel Başkanı Bahçeli şunları ifade etti:

"Türkiye sevdasından iz ve eser bulunmayan, ahlak ve iman ölçülerinden bihaber olan haram ve hıyanet kadroları Türkiye'yi PKK'nın nişangâhı olarak seçmişlerdir. Erdoğan'ın demokratik açılım adını verdiği yıkım, çözüm süreci olarak ilan ettiği ihanet süreci en sonunda ülkemizin kuyusunu kazmakla kalmamış, iç savaş şartlarını doğurmuştur.

Recep Tayyip Erdoğan 27 Nisan 2013'de bakınız ne diyordu:

"Şu anda biten, şu anda sona eren, sadece 30 yıllık terör değil, çok daha uzun yıllara yayılmış bir sorunlar manzumesidir."

İki yıl önce terör bitti ilanıyla mangalda kül bırakmayan bu şahıs şimdi ne yapacak, gafletinin, bir adım sonrasını göremeyen ufuksuzluğunun bedelini nasıl ödeyecektir? Erdoğan, çözülme süreci propagandası yaparken, "Türkiye için karanlık bir devrin kapıları kapanıyor" diyordu. "Yeni bir evreye, yeni bir kulvara girildiğini" müjdeliyordu. "Makûs talihin değiştiğini" iddia ediyordu. Cudi'de çiçek toplanacak, Ağrı'da piknik yapılacak, Dicle ve Fırat'ın sularında korkusuzca serinlenecek, özlemler vuslata dönüşecekti. Özlemler vuslata dönüşmedi, ama vuranlar, çalanlar, kıyanlar, katledenler amacına kavuştular. Sormak gerekiyor ki, Türk milleti nasıl kandırıldı, bu tuzağa nasıl çekildi? Milliyetçi Hareket Partisi'nin savrulduğunu söyleyen Erdoğan, asıl kendi vicdan ve ahlakındaki savrulmanın hangi noktalara vardığını ne zaman görecek ve idrak edecektir? Dünüyle çelişen, şahsı ve fikriyatıyla sürekli ters düşen bir omurgasızlığın izahı nasıl yapılacaktır? Erdoğan bir ara, MHP'nin hiçbir kaygısı gerçekçi değil diyordu. Tek arzumuzun şehitlerin gelmesi olduğunu yüzsüzce, utanmadan, sıkılmadan, en ufak bir vicdan azabı duymadan ileri sürüyordu. Kalbinde Allah korkusu taşıyan birileri açıkça itiraf etsin; 20 Temmuz'dan bu tarafa geçen yaklaşık iki aylık sürede 127 şehidin sorumlusu kimdir? Dökülen kanların azmettiricisi hangi alçaklardır?

Katiller ortadadır da, bunların arkasında duran, çözüm diye silahlanmalarını izleyen, vatana bombalarla yığınak yapmalarına göz yuman işbirlikçiler nerededir? "PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin" diyen Erdoğan nasıl temize çıkacaktır? "Kürtçe yasağını biz kaldırdık, bana Serok Ahmet diyorlar" sözlerini pişkince açıklayan Davutoğlu, günahlarından nasıl arınacaktır? "Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrakları açmayı suç olmaktan çıkardık" beyanatıyla suçüstü yakalanan Arınç, şimdilerde partisine eleştiri okları yöneltmekle, "Kuruluş yıllarında bizdik, şimdi bene döndük" demekle sorumluluktan sıyrılacağını mı zannetmektedir? "Öcalan Türkiye'nin önünü açıyor" diyen AKP lejyonerleri neredesiniz? "Öcalan dünyanın geleceğini çok iyi okuyor", "Öcalan'ın olayları okuma tecrübesi var", "Öcalan bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor", "Öcalan'ın geniş bir prestij alanı var" ifadeleriyle AKP'ye sızmış PKK dönmeleri hangi deliktedir, hangi mihnetin altındadır? Erdoğan, Türkiye'nin çözüm süreciyle terör meselesini sonlandırma noktasına geldiğini söylerken, bugünleri hiç hesap etmiş midir? 29 Nisan 2013'de, "Bu süreç, şiddetin bir yöntem olmadığını fark edildiği, şiddetin terk edildiği, fikrin ve siyasetin egemenlik ilan ettiği bir süreçtir" diyen Erdoğan'a mı inanalım;

Yoksa 6 Eylül 2015'de, "Çözüm süreci bunlar tarafından ihanetle değerlendirildi. Çözüm Sürecini bunlar adeta Güneydoğu'da, kısmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler", diyen Erdoğan'a mı kanalım? Türk milleti bu iki uç noktada duran hangi Erdoğan'a itibar, hangisine itimat etmelidir? Bu çelişkilerin vebali olmayacak mıdır? Bu tarihi kırılma ve sürüklenmenin hesabı mahşeri vicdan tarafından sorulmayacak mıdır? Silahlar susacak, teröristler sınır dışına çıkacak, fikirler konuşacaktı. Analar ağlamayacak, ekonomi büyüyecek, barış gelecekti. Çocuklar babasız kalmayacaktı. Erdoğan çözüm için her yola başvurmaktan bahsediyordu. Gerekirse "baldıran zehrini içeriz" diyordu. Çözüm sürecinden taviz yok, geri adım yok kararlığındaydı. Bu yola canını koyduğuna vurgu yapıyordu. Açılımdan vazgeçmenin, açılımın karşısında durmanın bu ülkeye, bu ülkenin evlatlarına ihanet olacağını bizzat Erdoğan söylüyordu.

Geçtiğimiz Temmuz ayının son günlerinde, "Çözüm süreci istismar edildi, maalesef karşılığını bulmadı, milli birliğimize kast edenlerle devam ettirmek mümkün değil" diyen Erdoğan, açılımdan vazgeçmekle, çözüme sırt dönmekle bizzat tarifini yaptığı ihanete kendisi düşmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı her sözüyle kendisini yalanlamış, tenakuz çukurunda geçmişini yok saymıştır. Çözülme sürecinin iğrenç tarifini Kandil ve İmralı'dan alıp ihanet mutfağında ısıtan, sonra da işler sarpa sarınca buzdolabına kaldıran aynı Erdoğan'dır."

"ANNELERE ÖLÜM HABERLERİ YERİNE ÇİÇEKLER VERİLECEKTİ"

Bahçeli açıklamasında şunları dedi:

"Lütfen hatırlayınız; Çözüm Süreci planladığı gibi gelişiyordu, Erdoğan 2013 yılın Mart ayında böyle demişti. Süreçle ilgili kurullar kuruluyor, kanunlar çıkarılıyor, demokratikleşme paketleri hazırlanıyordu. Teröristler silah bırakacak, Türkiye bahara kavuşacaktı. İddialar buydu. Zap suyu gibi coşulacak; Dicle, Fırat, Murat gibi barışa, kardeşliğe akılacaktı. Munzur Dağlarından kardelenler toplanacak, Cudi Dağı'ndan yediverenler, Ağrı Dağı'ndan çiğdemler derlenecekti. Annelere ölüm haberleri yerine çiçekler verilecekti. Şimdi annelere evlatlarının acı haberi peş peşe veriliyor. Şimdi annelerin gözyaşları sel olup ummanlara akıyor. Türkiye'ye yeni ufuklar açılacak, şaha kaldırılacak, zaptedilemez bir ülke haline getirilmesi sağlanacaktı. Recep Tayyip Erdoğan özetle, öteden beri bunları söyleyerek milletimize hayal ve umut satmıştı. AKP'nin hiçbir iddia ve hedefi dikiş tutmadı. Hiçbir cılız vaat yerini bulmadı.

Türk milleti aldatıldı, terörün kanlı ve hain ellerine resmen, belgeli, delilli bir şekilde bırakıldı. Bedeli ne olursa olsun başaracağız diyen Erdoğan'dan ortada eser kalmadı. Bu Türkiye için, açık açık gelen, göre göre ağlarını ören büyük bir bozgun, vahim bir çözülme kurgusudur.Çözümün çöküş olduğu kapatılsa da, akıbetin kanlı ve mayınlı olduğu saklanamadı.Sürecin, silahlanma, taviz, onursuzluk, milli haklardan vazgeçme süreci olduğu hep gizlense de, gerçekler belliydi.Oslo'da, ismi bizde saklı İngiliz Büyükelçinin arabuluculuğunda, PKK'ya eyalet modeli, teröristlerin affı, statü taleplerinin karşılanması, İmralı canisinin özgürlüğü sözü verilirken, Erdoğan'ın ruhunu Kandil ele geçirmişti.

Oslo'ya görevlendirilen AKP memurları, PKK'nın şehirlerimizi bombalarla doldurmasını itiraf etmişler, teröristlere yalvar yakar halde devlet umurunu yerle bir etmişler, milleti sırtından hançerlemişlerdi. AKP'nin kirli ve kokmuş sicili aziz milletimizin tam anlamıyla malumudur. Biz bu yürek burkan, geliyorum diyen acınası ve isyan ettiren gelişmeleri çok önceden okuduk.

Şahsım, PKK'nın sözde çözüm ve barış sürecinde güçleneceğini, Türkiye'nin başına daha büyük belalar saracağını söylerken, Erdoğan bize iftira atıyordu.

Çözüm süreci bu kıvam ve dozda giderse çok büyük siyasal, sosyal sorunlar doğuracak ve Türk milleti etnik temelli bölücüler tarafından tahrip edilecektir derken, AKP sözcüleri MHP'ye hücum ediyorlardı. Biz, PKK'nın silah bırakması Akdeniz'in kuruması kadar imkansızdır derken, havuz medyası PKK dışarı, umut içeri başlıkları atıyordu. Yine biz, PKK silah bırakmaz, emellerinden vazgeçmez, terörü durdurmaz, bölücülükten caymaz dedikçe, AKP'li yöneticiler namlunun ucunda çiçekler açacak havasındaydılar. PKK bırakınız geri çekilmeyi iyice konuşlanıyor dedim, şehitleri istismar etmekle suçlandık. PKK silahlanıyor dedim, kandan besleniyor dediler. Şehitler ölmez, vatan bölünmez dedim, edepsiz dediler. PKK bombaları şehirlere taşıyor dedim, korkarak, kendine güven duymayarak bir yere varılmaz, ecdada bak dediler. PKK'ya katılımlar hiçbir dönemde olmadığı kadar arttı dedim, çözüm süreciyle varlık zeminimizi kaybedeceğimizi söylediler. Kimin zemin kaybettiği artık nettir. Kaybeden sadece AKP değil, Türkiye'dir. Kaybeden Türk milletidir. AKP, aziz ülkemizi üç beş teröristin insaf ve keyfine terk etmiştir.

Şehitlerimizin, trajik bir şekilde tırmanan terör eylemlerinin bir numaralı sorumlusu Erdoğan ve AKP-PKK hükümetidir. 29 Temmuz 2015 günü, TBMM Genel Kurulu'nda konuşan dönemin Başbakan Yardımcısı Arınç, Milliyetçi Hareket Partisi'nin süreç ihanetine yönelik eleştirilerini haklı bulduğunu açıklayarak Erdoğan ve AKP'nin tüm tezlerini bizzat çürütmüştür. Biz haklıysak, AKP haksız ve hıyanete ortaksa bunun milletimiz tarafından sandıkta gösterilmesi en demokratik beklenti olacaktır. Gerek Davutoğlu, gerekse de Erdoğan süreç ihanetinin PKK'ya silah depolama konusunda arayıp da bulamadığı bir imkan sağladığını söylemişlerdir. O halde, Türkiye'ye çevrilen silahların, patlayan bombaların, kurulan pusu ve tuzakların hepsinde AKP'nin izni, dahli ve parmağı vardır.

PKK güdümlü füzelere ulaşırken sarayda keyif sürenler vebal altındadır. PKK ağır silahlarla senaryosu yabancı başkentlerde yazılan iç savaşa yönelik talim yaparken, ayakkabı kutusu dolduranlar birinci derecede suçludur. Bu silahları kim ya da kimler vermektedir? Hangi ülkeler sıra sıra Türkiye'ye düşmanlık kuyruğuna girmiştir? PKK, bombaları nereden, hangi silah baronlarından temin etmektedir? Özellikle ABD, Almanya ve Fransa'nın PYD'ye verdiği silah ve cephanelikler bilinmekte midir? Türkiye nasıl bir darboğazda, nasıl bir kumpasın makasındadır? İsrail'e tepki için BM'ni arayan, ama kendi ülkesini terör zulmüne bırakan Erdoğan bunların farkında mıdır? Örtülemez bir gerçektir ki, süreç ortakları Türk milletinin karşısındaki hain bloktur. Hiçbir hükümet üyesi ve sözde devlet adamının; ben masumum, bilmiyordum, uyuyordum, fark edemedim, kandırmışlar, pardon deme lüksü yoktur. Şunu bilmek lazımdır ki, çözüm süreci denen kanlı ve terör süreci Erdoğan ve Davutoğlu'yla beraber alayının başını yakacaktır."