Özlem Çimendal

YDÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Murat Tüzünkan, Güzelyurt’un verilmesi talebinin gündeme gelmesiyle yaratılan tartışmayı yersiz bulduğunu belirterek,  Güzelyurt’un müzakerelerin en önemli parçalarından biri olduğunu ifade etti. Tüzünkan, müzakerelerde toprak ve yüzdelikler konusuna girilmeden  Güzelyurt üzerinden tartışma yaşanmasının olumlu olmadığını vurguladı.

 Tartışmanın geleneksel Rum dış politikasının önemli unsurlarından biri olduğuna işaret eden Tüzünkan, “Toprak ve yüzdelikler konusu hem Güney hem de Kuzey  için oldukça hassas konulardır. Müzakereye başlamadan Güzelyurt’u cebe koyma çalışmasıdır açıkçası bu. Müzakereler başlamadan bir baskı oluşturarak, Güzelyurt hassasiyeti tekrar hatırlatılıyor. Müzakereden direkt Güzelyurt’u çıkardığınız takdirde, bu defa Güzelyurt dışındaki başka talepler gündeme gelecek. Güzelyurt’u her zaman cepte gören, Karpaz ve Mesarya’nın büyük bir çoğunluğunu isteyen bir bakış açıları var” şeklinde konuştu.

“Yaratılan tartışma geleneksel Rum dış politikasının bir parçası”

Tüzünkan, “Her zaman bir konuyu farklı bir tartışma konusu içerisinde tartışmaya açarak, oradan bir başka konu üzerinden avantaj elde etme gayretidir bu. Sayın Cumhurbaşkanı’nın toprak ve yüzdelikler hakkında görüşmelere başlanacağı açıklaması belli ki daha önce müzakere masasında konuşulan ve karara bağlanan takvim öncesinde Güzelyurt konusunu tartışmaya açarak, toprak konusundaki Rum hassasiyetini bir kez daha Kıbrıslı Türk müzakerecilere gösterme gayretidir yapılmak istenen” dedi.

“Müzakere süreci verimli bir noktada değil”

Müzakere sürecinin kamuoyuna yansıyan şekliyle verimli bir noktada olduğunu düşünmediğini de ifade eden Tüzünkan, “Daha çok yol kat edilmesi gerekmekte. Yaratılan bu tartışma da geleneksel Rum dış politikasının stratejik bir parçasıdır. Toprak konuşulmadan, yüzdelik konuşulmadan direkt Güzelyurt üzerinden siyaset yapmanın başka bir açıklaması olamaz. Tabii ki Güzelyurt her zaman al-ver enstrümanı haline geldi. Yine Annan Planı’nda biliyoruz ki Güzelyurt’la ilgili birtakım kararlar vardı. Ama bunun zamanlaması çok manidardır” şeklinde konuştu.

“Toprak, yüzdelik ve garantiler 5’li konferanslar çerçevesinde en son yürütülecek konular”

Toprak, yüzdelik ve garantiler konularının 5’li konferanslar çerçevesinde son yürütülecek konular olduğunun altını çizen Tüzünkan, “Şimdi bunun bir ön çalışması mı yapılacak, yoksa iki lider arasında detaylı bir müzakere sürecine mi girilecek? Bu henüz daha net değil. Hayati öneme sahip bu konuların müzakere masasında görüşülecek olması da tarihi bir sürecin başladığını gösteriyor gibi ancak temkinli yaklaşmayı da elden bırakmamak gerekiyor. Daha tam detaylarını bilmiyoruz, liderler görüşmelerinden çıkan sonuçlar çok iyi okunmalı” ifadelerini kullandı.

“Amaç baskı oluşturarak Güzelyurt’u cepte tutmak ve sonraki yerleri gündeme getirmek”

Güzelyurt’un verilmesi önerisi tartışmalarının bir baskı oluşturma ve müzakereler başlamadan Güzelyurt’u cebe koyma çabası olduğuna işaret eden Tüzünkan, “Toprak ve yüzdelikler konusu hem Güney hem Kuzey tarafları için oldukça hassas konulardır. Müzakereye başlamadan Güzelyurt’u cebe koyma çalışmasıdır açıkçası bu. Müzakereler başlamadan bir baskı oluşturarak, Güzelyurt hassasiyeti tekrar hatırlatılıyor. Müzakereden direkt Güzelyurt’u çıkardığınız takdirde, bu defa Güzelyurt dışındaki başka talepler gündeme gelecek. Güzelyurt’u her zaman cepte gören, Karpaz ve Mesarya’nın büyük bir çoğunluğunu isteyen bir bakış açıları var. Bu tip suni tartışmalarla Güzelyurt’u önceden cepte garanti yapmaya çalışarak, daha sonra kendileri için önemli olan diğer yerler olan Karpaz’ı, Mesarya’yı gündeme getirme çabası içerisinde girilmeye çalışılıyor. Mümkün olduğunca daha fazla yüzdelik toprak alarak, bu müzakere sürecini kendi halkına bir başarı hikayesi olarak anlatabilme gayreti içerisindedir Rum yönetimi” şeklinde konuştu.

“Bir taraftan diğer tarafa verilen %1’lik bir toprak parçası bile dengeleri bozar”

Toprak, mülkiyet ve yüzdelikler konusunun oldukça hassas konular olduğuna vurgu yapan Tüzünkan, “Bir taraftan diğer tarafa verilen %1’lik bir toprak parçası bile taraflar içerisindeki denge ciddi anlamda bozulabilir. O nedenle bu tip tartışmaların medya üzerinden yapılması pek doğru değil. Müzakere masasından daha gerçekçi öneriler ışığında ve bugüne kadar süren parametreler çerçevesinde yapılması daha gerçekçi ve olumlu olur” ifadelerini kullandı. 

“2016 yılı içerisindeki bir çözüm gerçekçi değil”

2016 yılı sonuna kadar ön görülen çözüm sürecine ve gelinen aşamaya ve yaratılan suni tartışmalara ilişkinin ise Tüzünkan, “Ben 2016 yılı içerisinde çözüme ulaşacak bir görüşmeyi çok da gerçekçi bulmadım. Çünkü daha müzakere masasında her ne kadar da dışarıya öyle yansıtılmasa da daha çözüm bekleyen çok çok önemli konular var. Şu anda garantiler, toprak ve mülkiyet konularının görüşülüyor olması müzakerelerin bittiği anlamına gelmiyor. Daha diğer konularda ciddi farklılıklar var. Bu nedenle de 2016 yılı içerisinde bir çözümü çok da gerçekçi bir düşünce olarak görmüyorum” ifadelerini kullandı.

“Rum tarafı kontrolü kaybettiğini hissettiği anda manevra yapıyor”

Müzakereler konusunda iki liderin kamuoyuna çözüm rüzgarları estiği havasıçizerken  bu havanın bir anda tersine dönmesinin nedenini, Rum tarafının kontrolü kaybettiği anda yaptığı manevralar olarak değerlendiren Tüzünkan, “Rum tarafı kontrolü kaybettiğini hissettiği anda çeşitli manevralar yapıyor. Bu yıllardır devam eden bir olduğudur. Uluslararası anlamdaki algının Kıbrıs Türk tarafı lehine döndüğünü hissettiği anda, İstanbul’daki yemeği bahane eden Sayın Nikos Anastasiadis, masadan ayrıldı ve tepkilerini ortaya koydu. Ta ki BM Genel Sekreteri Ban Ki- Moon kendisini arayıp birtakım garantiler verene kadar” şeklinde konuştu.

“Kıbrıs sorunu çözüldüğü anda Rum tarafı tüm avantajlarını kaybedecek”

Kıbrıs sorununun Kıbrıs Rum tarafının varlık sebebi haline dönüştüğünü söyleyen Tüzünkan, Kıbrıs sorununun çözüldüğü anda Kıbrıs Rum tarafının varlık sebebinin ortadan kalkacağının altını çizdi. Tüzünkan, “Bugün Kıbrıs Rum tarafının uluslararası anlamada ne avantajı varsa bu Kıbrıs sorunu denilen sorun nedeniyle sağlanan avantaj sayesindedir. Kıbrıs sorunun varlığı nedeniyle uluslararası arenada ciddi bir avantaj sağlıyorlar. Türkiye üzerine baskı kurabiliyorlar, uluslararası anlamda tüm yardımları tek taraflı alabiliyorlar, tek tanınan devlet olarak hayatlarını idame ettiriyorlar. Dolayısıyla Kıbrıs sorunu ortadan kalktığı zaman tüm bu avantajları kaybetmekle karşı karşıya kalacaklar. Müzakere süreci devam ettiği sürece Güney üzerinde uluslararası anlamda baskı oluşturulması mümkün değildir. Dolayısıyla müzakerelerin devam etmesi Güney tarafı için avantajdır. Hem baskıyı üzerlerinden azaltırlar hem de iyi çocuk olma misyonlarına sahip olurlar.   

“’Hayır’ diyenler daha önce göç etmemiş, düzenli bir hayat sürmüş olanlar”

Murat  Tüzünkan sözlerini şöyle tamamladı, “Annan Planı’nda da ortaya çıktığı gibi referandumda hayır diyenlerin büyük bir çoğunluğu hiç göçmen olmamış, hiç yer değiştirmemiş ve malını mülkünü kaybetmemiş insanların ‘Hayır’ oyu kullanmasıdı. Bu da gösteriyor ki Rum tarafında ikna edilmesi gerekenler, göçmen olmamış, malını-mülkünü kaybetmemiş ve bugüne kadar hep düzenli bir hayatı olmuş bu büyük gruptur. Bu grubun kafasında Türkler Kuzey’de, Rumlar Güney’de gibi bir çözüm var. Dolayısıyla toprak yüzdeliği ve bu müzakerelerden Rum tarafının eli çok güçlü çıkmadığı takdirde ‘Hayır’ oyu yine çıkacak. Buradaki sorun göçmen olan Rumlar değil, bugüne kadar hiç yerinden oynamamış ve düzenli hayat sürmüş olan Kıbrıslı Rumlardır. Bu grup anlaşmanın hayatlarını ciddi anlamda bir istikrarsızlığa götüreceğini bir maceraya kalkışacaklarını ve işin ucunun sonunda nereye varacaklarını bilemedikleri için Annan Planı referandumunda ‘Hayır’ dedi. Şu anda gelinen noktadaki düşünceleri de Annan Planı zamanındaki düşüncelerinden farklı değildir. Müzakerelerin sürmesi Rum yönetiminin başının rahat olması ve beraberinde de avantajları getirmesi ve kendi toplumuna mesajlar vermesi bakımından da oldukça önemli bir araç ve gerçek olarak karşımızda durmaktadır” şeklinde konuştu.