Çiğdem AYDIN

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in, mülkiyet konusunda önemli ilerlemelerin yaşandığını ve mal sahibine ‘iade, takas veya tazminat’ talebi için önceliğin verildiğine ilişkin açıklamasının ardından Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, “İçinde oturanın durumuna da bakılacak” diyerek bu görüşleri doğrulaması, KKTC’de gündemin ilk sırasına yerleşti.

Diyalog’un görüşlerine başvurduğu, müzakere heyetinin eski üyelerinden avukat Oğuzhan Hasipoğlu, tartışılan yöntemin hayata geçirilmesi halinde KKTC’de ekonomik hayatın duracağını, ekonomik ve sosyal çöküntü yaşanacağını söyledi.

Deneyimli siyasilerden İsmail Bozkurt, mülkiyette en doğru yöntemin ‘Global takas’ olacağını belirtirken, DP milletvekili Mustafa Arabacıoğlu bu sorunun  kısa vadede çözümlenemeyeceğine dikkat çekti.

İşte görüşler:

Oğuzhan Hasipoğlu: Elimdeki tapuyu niye verdin?   

Soru:Mülkiyette eski mal sahibinin oluşacak komisyona (ki Anastasiadis buna Mülkiyet Mahkemesi diyor) 2 yıl içinde başvurmasını; iade, takas veya tazminat talebinde bulunmasını öngören uzlaşı sağlandı. Cumhurbaşkanı Akıncı da bunu doğruladı. Size göre bu ne tür sıkıntılar yaratacak? 

Yanıt:Bu sorun aslında; mülkiyet meselesi objektif ve sarih kriterlere göre mi çözülecek yoksa ilk tercih hakkına mı öncelik verilecek anlayışının çarpışması meselesidir. Kıbrıs Türk tarafı objektif kriterlere göre bu mesele halledilmelidir derken, Kıbrıs Rum tarafı, önce mal sahibi karar versin sonra kriterlere bakarız demektedir. Eğer Cumhurbaşkanı Akıncı, 2 yıl içinde başvuruyu ve iade, takas veya tazminat talebinde bulunulmasını Öngören uzlaşı sağlandığını doğruluyorsa, iki yıl ve üstüne başvuru tarihinden kimin mal sahibi olduğuna karar verilene dek geçecek sürede Kıbrıs Türk kurucu devletinde ekonomik hayat duracak demektir. Zira adanın kuzeyindeki malların büyük bir bölümü, Mülkiyet mahkemesince verilecek olan karara göre şekilleneceğine göre, takribi 4- 5 yıl ticari ve sosyal hayat menfi yönde etkilenecek demektir. Eğer şimdiki kullanıcı (Kıbrıslı Türkler) lehine uzunca ve sarih bir kriterler listesinde anlaşılmaz ise, Mülkiyet komisyonu (mahkemesi) önünde yıllarca sürecek mal kavgası hem Kıbrıslı Türkler için ekonomik ve sosyal bir çöküntüye sebebiyet vercek, hem de şahıslar mahkeme önünde mal kavgasına tutuşacağından, iki toplum arasındaki nefret tohumlarının pekişmesine sebep olacaktır. 

Soru: Sayın Akıncı “İçinde oturanın durumuna da bakılacak” diyor ama şu anda KKTC tapusu elimde ise ve oturduğum evin parasını ödemişsem niye Mülk mahkemesinde havale ediliyorum?

Yanıt: Sn. Akıncı 'içinde oturanın da söz Hakkı olacak' yaklaşımını aslında tersine yazmak gerekmektedir. Bu açıklamaya bakıldığında; esas hakkı olanın “malını yitirmiş kişilerin” (Çoğunlukla Kıbrıslı Rumların) olduğunu teyid eden, ancak 'içinde oturan Kıbrıslı Türk”ün de bir söz hakkı olacak” şeklinde algılanıyor ki, bu son derece tehlikelidir. 1980 veya 1990”lı yılların başında olsa idik, belki de Kıbrıslı Rumlar için, bıraktığı ev ile ilgili bir talep hakkı olabilir ve konu mülkiyet komisyonunun takdirine bırakılabilirdi. Ancak aradan 41 yıl geçtikten sonra mahkeme önünde o evle ilgili kimin daha güçlü duygusal bağı var tartışmasını hangi yargıç yapabilir ki? Aradan geçen zaman evleriyle ilgili Kıbrıslı Türkler lehine  duygusal bağını güçlendirmiştir ve AIHM”nin Demopoulos kararı da zaten bu durumu teyid etmiştir. Bu yüzden insanların içerisinde yaşadığı evin mülkiyet mahkemesinde ihtilaf konusu edilmesi ve yarışan iki hakkı çarpıştırmak insanları huzursuz etmekten başka bir durum doğurmayacaktır. Evimin tapusunu gösterdiğim an bu artık kesin bir “Natural Presumptıon” Reddedilmeyecek bir Karine” teşkil etmeli ve Sayın Akıncı”nın söylediği gibi 'içinde oturanın da söz Hakkı olacak' değil 'içinde oturanın mülk hakkı daha ilk günden tesis edilmiş olacak “ denmeliydi. İnsanlarımızı huzursuz etmeyecek doğru yaklaşım budur. Bunun aksini söylenlere o zaman bana koçanımı neden verdin diye insan devletine sormaz mı? 

Soru: Böylesi bir uzlaşı referandumda Kıbrıslı Türkler Tarafından kabul edilir mi? Edilirse neler yaşanacak?

Yanıt: Öncelikle siz Referandum günü elinizde tapusu olan bir mülkünüzün size kalıp kalmayacağını netleştirmeyen bir plana evet dermisiniz? Bu sorunun cevabı aslında bu soruda yatmaktadır.  Aradan 41 yıl geçmiştir ve Kıbrıslı Türkler için kendilerine verilen tapuların yeniden sorgulanması, onlar için büyük bir huzursuzluğa sebebiyet verecektir.   

Meseleyi mülk mahkemesine havale etmek demek, tüm KKTC tapularının bir anda ihtilaf havuzuna attınız demektir. Bu durumda adanın kuzeyinde ekonomik hayat duracak demektir. Bunun getireceği belirsizlik ve sosyal kaos da cabası. Halbuki bizim müzakere heyeti dönemimizde Garantili Alacak hakkı denilen bir mekanizma ile KKTC koçanlarının geçerliliğini çözümün birinci gününden teminat altına alan bir formülümüz vardı. Mutlak surette koçanların  geçerliliği sorgulanmadan mülk mahkemesinde sadece kişilere koçan edilmemiş malların meseleleri, takas ve tazminatın miktarının konuşulacağı hususlar tartışılmalıdır.  

İsmail Bozkurt: Doğrusu global takas

“Mülkiyet konusunda benim şahsi tutumum ortadadır. Bana göre toplu takas olmalıdır. Fakat yapılan açıklamalara baktığım zaman bunun için geç kalındığını görüyorum. Yine de bulunacak bir formülle mekanizma ile başvuru sonrasında netice yine toplu takasa gelecek şekilde ayarlanabilir görüşündeyim ben. 

Kriterler buna göre belirlenmelidir. Mülk sahibi, kullanıcı gibi saçma kavramlar da kullanılmaktadır bu kavramların kullanılması doğru değildir. Bu kavramlar yerine şimdiki kullanıcı ve eski kullanıcı kavramları olmalıdır ikisi arasında ciddi bir fark vardır. İllaki tanımlayacaksak bu mülk sahibi gibi değil eski kullanıcı ve yeni kullanıcı tanımlaması kullanılması gerekiyor. Aksi halde mülk sahibi ifadesi 1974 sonrasını siler. Mülkiyet evet haktır ama hak olması eski mülk sahibi gelecek ve geri alacak anlamına gelmez. Dünyada bunun örnekleri vardır. Tazmin veya takas edilebilir. Eski mülkünden doğan hakkı var diye gelip alabilecek gibi bir mantık doğru değildir. Müracaat edebilir gayet doğaldır fakat mekanizmalardır bu müracaatları yönlendirecek ve çözecek olan ve bu mekanizmada müracaat sonrası bulacağı belirleyeceği kriterler de toplu takası öngörmelidir. Eğer bu şekilde olmazsa çözümün istikrarlı olacağına inanmıyorum. 

Anastadiadis beyanatında toprak iadesi konusuna değinmiş ve bunu şimdi açıklarsam iç savaş çıkar demiştir. Bu şuna benzer “çingene yiğidi, yiğitliğini anlatırken aslında hırsızlığını anlatır.” Anastadiadisin yaptığı açıklama budur. Sn.Akıncı da müracaat edebilecek ve takas, tazminat, iadeden bahsediyor ama bu iadeler de ilkesel olmalıdır. Yani takas önemlidir Güneyde de Kıbrıs Türk halkının bıraktığı yerler mülkler vardır ama iki bölgelilik sulandırılmamalıdır. Tazminat konusunda ise kesinlikle kişilere indirgenmemelidir. Çünkü bu kişilerin problemi değildir. KKTC devletinin verdiği mülkiyet ve tapular vardır buna istinaden bunca yıl alınmış vergiler vardır, bu tazminat meselesi kurucu devletlerin meselesi olmalıdır. İnsanlar bu mülkler veya araziler için yıllarca vergilerini ödediler şimdi dönüp insanlara bunlar sayılmaz mı diyecekler, bu doğru değildir.” 

Soru: Sorununun çözümü için Mülkiyet Mahkemesine gidilirse ne olur?

Yanıt: Bana göre havale edilmemesi lazım. Toplu takas olmalıdır. Başvuru sonucu mülk mahkemesine gerekiyorsa gidilir fakat sonuç toplu takas şeklinde sonuçlandırılmalıdır. Başvurular elbette önlemez. Fakat şunun da bilincinde olmalıyız göçler 1958 de 1960’larda başladı. Başvuru yapılabilir ama sonra mekanizma kendini göstermelidir. Annan Planında dahi ki o da bana göre yanlışlarla doluydu o planda dahi başvurma hakkı vardır fakat “balık ağı” sistemi önerilmişti, böyle bir ağ da kurulabilir fakat bu ağın da fazla geçirgen olmaması lazım. Şimdi bazı insanlar çıkıp “haksız yere mülk sahibi olanlar var, haksız yere mal dağıttılar” diyebilir o zaman bu haksızlık tespit edilmeli ve devlet haksız menfaat veya istismar edenlerin peşine düşmelidir. .Bu başka bir şeydir karıştırılmamalı.” 

Soru: Gelişmelere baktığınız zaman olası bir referandumda Kıbrıslı Türkler nasıl bir tavır koyar?

Yanıt: Şu andaki havada Kıbrıs Türk tarafı ketum davranıyor, biz bilgi alamıyoruz ve kafalarda karışıklık yaratılıyor. Bana göre çok önemli konulardan biri de Garantiler konusudur. Nasıl ki Cumhurbaşkanı Akıncı çıkıp dönüşümlü başkanlık konusunda net ve açıkça bu olmazsa anlaşma olmaz diyor Garantiler konusunda da net ve açık olmalıdır. Aynı dönüşümlü başkanlık konusunda olduğu gibi ve diğer konularda da tabi.Her konuda net olmak lazım. Bu haliyle bir plan çıkar Annan Planını önümüze allayıp pullayıp koydukları gibi koyarlarsa ve biz bu plana bu haliyle evet dersek kıyamet kopar, istikrarsızlık olur çatışma çıkar. Anastadiadis’in söylemine de değinmek istiyorum bu noktada, dediği gibi iç savaş çıkar diye bir şey yok. İç savaş tek devlet içinde çıkar Kıbrıs Türk halkı ve Rumlar arasında çıkacak bir savaş iç savaş olmaz savaş olur. Burada başka bir devlet, başka bir halk , başka bir millet vardır bu iç savaş değil savaş olur.” 

Mustafa Arabacıoğlu: Mülkiyet sorununun çözümü uzun yıllar alacak

“Haftada bir gün genellikle Cuma günleri, Cumhurbaşkanlığında siyasi partiler bir şekilde bilgilendiriliyor. Verilen bilgilere ve tutanaklara baktığımız zaman, Anastasiadis’in ifadelerinden ziyade, Sayın Akıncı, ‘bensiz böyle bir açıklamayı niye yaptı?’ havasında. Akıncı, ‘bu bir uzlaşıysa ikimizin de mutabık kalacağı bir şekilde açıklanması daha doğru olurdu’ dedi. 

Mülk sahibi ile ilgili ilk müracaat edecek olan kişinin 1974 öncesi mülk sahibi olduğu bir gerçek. Bunu ilk kez söylemiyorlar. Tabii hangi mülkün iade edileceği, hangi mülkün iade edilmeyeceği, bunlarla ilgili konular tabii ki halen daha tartışılmaktadır. Bu konuda mesafe alındı mı? Bir takım mesafeler alındı. Bu kriterler bir şekilde Annan Planı’nda da belirlenmişti. 

Burada da şimdi bir takım kriterler belirlendi. Etkilenmiş olan mülklerle ilgili sınıflandırmalar yapıldı, 20 gruba ya da 22 başlığa ayırdılar. Yani 1974 öncesi terk edilen mülklerin sınıflandırması yapıldı. Yani mülklerle ilgili bir takım çalışmalar oldu ve en mühimi de kaynak konusuna gelindi. Kaynak konusuyla ilgili de Sayın Anastasiadis, üç aşamalı bir durumdan bahsetti. Birincisi, bir fondan bahsetti, ikincisi krediden bahsetti, üçüncüsü de inkişaf yapılan kişinin sorumluluğunun da burada olacağıydı. Ödeme ile ilgili bu şekilde üç aşamalı bir değerlendirme yaptı. Bunlar olmayan ya da konuşulmayan şeyler değil. 

Garantilerle ilgili söylediklerine de ben açık söylemek isterim bugün bunlar bilmedik şeyler değil.  Konuşulan şeyler bunlar, yani dolayısıyla, Sayın Rum Başkanı’nın açıklaması gerçeklerden uzak değil. 

Soru: Sorunun yargıya taşınmasını nasıl değerlendirirsiniz?

Yanıt: Her halükarda söz talep eden kişi, ben talep ettim, mülkün iadesini. İade edilmediği zaman bunu yargıya taşıma durumu vardır. Tazminat talep ettim ve verdiği parayı beğenmediğim zaman bunu daha üst bir mahkemeye götürme şansım vardır. Takas getirdim. Takas ettiğim malı günün sonunda beğenmediğim zaman daha üst bir mahkemeye götürme şansım vardır. Yani mülkiyetle ilgili sorunlar esasında böyle kısa vadede çözülecek olan sorunlar değildir. Bunlar 10 yıllarca, belki 50 yıllarca sürecek olan konulardır ve mülk sorunu sürdüğü sürece, aynı mahkemenin ara emri alması gibidir mülkle ilgili. Ara emri alınan bir mülk üzerine sen gidip ta çivi çakamazsın. Bu da aynıdır. Yani böyle bu konularda mülk konusu netleşinceye kadar ne eski mülk sahibi, ne de yeni mülk sahibi o mülk üzerinde herhangi bir inkişaf yapamaz. Yapacaksa dahi eski mülk sahibinin onayını aldıktan sonra ancak bunu yapabilir.  

Dolayısıyla işte biz mülk konusunu kısa vadede çözeceğiz söylemleri esasında bana göre biraz havada kalan söylemlerdir. Gerçek yaşama geçtiği zaman mülkle ilgili sorunların ne kadar uzun yıllar sürdüğünü göreceğiz. Binlerce belki on binlerce yüz binlerce dosya ortaya çıkacaktır bu konularla ilgili. İade kabul edilmediği zaman bunun başka prosedürleri olacaktır. Neden iade edilmedi, içinde oturan kişinin durumu nedir? Nerden aldı? Bunlar hep gündeme gelecektir. Bir de nedir, dendi ki 1974’te Güney’e göç eden ve bugün hayatta olan kişiler mülklerine dönme ile ilgili bir hak sahipliliği vardır. İçinde eşdeğerci oturursa ne olacaktır? Bunlar hep soru işaretleridir. 

Tutanaklara göre tam olarak netleşen ve kesine bağlanan konular yok. Mülk konusu gerçekten çok iç içe geçmiş konulardır. Dolayısıyla biz mülkte büyük bir aşama kaydettik söylemleri; ne olabilir, boşta olan kullanılmayan mülklerin iadesi, ara bölgenin iadesi, işte mesela boşalan köyler vardır, bugün kullanılmayan, onların iadesi, Maraş’ın iadesi, bunlar ilk etapta sorun olmaz ama ikinci etapta, şimdi insanımın oturduğu evin içinden çıktığı zaman nereye yerleşeceği önemli. 

Yani şimdi bugün X köyü boşalttık. Oradan 1000 kişilik nüfusu aldık. O bin kişilik nüfusu nereye yerleştireceyik? Ki yalnız onları iskân etmekle bu iş bitmez. Yani onlara birer ev vermekle bu iş bitmeyecek. Onların geçim kaynağını sağlayacak olan alt yapıların da oluşması gerekir. Yani çiftçi ise bunu idamesi için kendisine arazi verilmesi gerekiyor. Hayvancıysa da aynı şekilde. Bunları hazırladıktan sonra o vatandaşı alıp götüreceğiz. Bir de burada en büyük tehlike, askerin çekilmesinden bahseder. 

Askerin çekilmesi çözüm sonrasında

Askerin çekilmesi esasında buradan ancak tüm bu sorunlar çözüldükten sonra olabilir. Bu olmadan olursa ki Annan Planı’nda 29. Ayın sonunda Türk askerleri çekilecekti. Çok az sayıda Türk askeri kalacaktı, onun da manevra gücü, çok sınırlandırılacaktı. Güzelyurt’un boşaltılması ise 36. Aya denk gelecekti. Ki bakın bu çok önemli. Yani 29. Ayın sonunda asker çekilecekti. 36. Ay da ise Güzelyurt’un boşaltılması gündeme gelecekti. Arada asker çekildikten sonra ‘şimdi sen anlaşma yapmışsın, 36 ay sonra mülkü iade edeceğine dair, ha ben kredi bulamadım, müteahhitle anlaşamadım, arazi sorunu oldu, dolayısıyla bu insanları ben iskânla ilgili, rehabilitasyonla ilgili ortamı sağlayamadım’ dediğiniz anda yine bu ülkede savaş çıkacaktı. 

Bakın tekrar ediyorum, Savaş çıkacaktı. Türk askeri çıktıktan sonra bu aşamada 6 bin BM askerinin bu adaya gelmesini ön görürdü. Yani düşünün barış olan bir adada, barışa giden bir ada da ben askersizleştirme yaparken, 6 bin Birleşmiş Milletler askerinin buraya getirilmesindeki amaç neydi? Dolayısıyla burada, bu söylemlerde Anastasiadis’in bir yanlışlık yoktur. Çözüm ararken var olan barışı bozmamamız gerekir. Biz buna özen göstermeliyiz. Yani biz çözüm adı altında gerçekten bir çaba var burda, hatta iyi niyetli bir çaba var. Bunu hiç kimse eleştirmiyor ama dediğim gibi yapılacak olan barışın ve ya çözümün sonunda, biz hedefliyoruz ki çözüm olacak, iki toplum kaynaşacak. İki toplumun kaynaşması derken, iki toplumun yeniden çatışmasını gündeme getirebiliriz. Onun için liderlere çok büyük sorumluluk düşmektedir. 

Bir de iki bölgelilik, iki toplumluktan bahsederler. Esasında iki bölgelilik ve iki toplumluluk ilk etapta olacak. Ama 15-20 yıl sonra bu iki kesimlilik ve iki toplumluluk ortadan kalkacaktır. Kim ne isterse desin, ortadan kalkacaktır. 4 özgürlük olayı geldiği zaman gündeme, ne yaparsan yap sen, kişiye yasal ikamet hakkı günün sonunda vermek zorunda kalacaktı Kuzey Devleti. Neden dolayı derseniz e şimdi, ben Limasol’da yaşayan bir Rum, Lefkoşa’ya geldim, bir daire kiraladım, Lefkoşa’da kalmaya başladım. Orada iş yeri de açtım ama yasal ikamet yerim Limasol. Belli bir süre sonra bir Rumdan mülk aldım, Limasol’daki evimi de sattım. Kiracı konumundan mülk sahibi konumuna geldim. Şimdi ben sorarım. Benim yasal ikamet hakkım nerededir? Adresim yok. Benim yasla ikamet hakkım nerede? Benim yasal ikamet hakkım otomatikman, yaşadığım, iş yaptığım ve konutumun olduğu yer olacaktır. Yani bu sorunlar günün sonunda bilinçli bir şekilde Rumlar tarafından sürekli bir şekilde yapılmaya çalışacaktır. Yani dolayısıyla bu konular çok hassas konulardır, yani şimdi Sayın Cumhurbaşkanım ‘ben iki kesimliliği bir şekilde koruyacağım’ diyor. Doğru mülk konusunda ağırlık bende olacak ama Rum’a mülk satışını sen nasıl engelleyeceksin? Dolayısıyla bu iki kesimlilik ve iki toplumluluk günün sonunda her halükarda bozulacaktır. Bunların bozulmaması ile ilgili neler yapmamız gerekir? Bunlar üzerinde bizim bir takım fikirler üretmemiz gerekmektedir. Sonuç olarak Anastasiadis’in açıklamaları yanlış değil. 

Soru: Elinde tapusu olan adamın mahkemeye gitmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yanıt: Ben müteahhit firmayım. Arsa alırım, mülk alırım. Onun üzerine inkişaf alıp mülk, daire yapıp, villa yapıp, günün sonunda satarım ve satan kişi de bu parayı bir miktar dediğim gibi yani parasını ödeyerek, koçanını alıyor. Ha şimdi bunun sorumluluğu var mı? Bunlar dediğim gibi yani mülkler 22 başlıkta kategorize edildi. Ve dediğim gibi bu tazminatlar konusunda bir fondan bahsedildi. Bu fona Amerika, AB ülkeleri, Türkiye, Yunanistan, İngiltere işte ne ise, koyacakları bir katkıdan karşılanacak. İkincisi kredi. Buraya IMF’den adamlar geldi işte ne kadar kredi verebilirler, krediyi yine günün sonunda tuttuğu mülkle ilgili bedel ödemek zorunda kalan kişilere veya bunu kurucu devletlere vereceklerdir. 

Yani kurucu devlet derken, Kuzey kurucu ya da Güney kurucu devlet. Güney kurucu devletin de burada sorumluluğu vardır. Yani şimdi X yerden gelirsen, burada diyor koçan verdin,  bunun üzerine inkişaf yaptı ve bu inkişaftan dolayı işimin bir mağduriyeti var ise, buna koçan veren taraf olarak senin de sorumluluğun vardır. Sen krediyi alacaksın gerektiği bir şekilde aldığın krediyi hibe olarak vereceksin ve ya kredi olarak kullandıracaksın içindeki kullanıcıya. İnkişaf yapmış olan kişilerin de günün sonunda arsa payı adı altında ödeme yapmak zorunluluğu olacaktır. 

Dolayısıyla IMF’nin yetkileri geldi buraya ve böylesi bir olayla ilk kez karşılaşıldığından nasıl çözüleceğinden bahsettiler. Bu işin çözümü gerçekten çok zordur. Bu nasıl olabilir? Yeni baştan bu ülkede bir mülkiyet rejimi uygulanması gerekir mi derseniz bana uygulanması gerekeceği inancındayım. 

Çözüm olacaksa. Bu rejimle birlikte de global takası gündeme getirmek gerekir ve ya kısmi global takası. Kısmi global takasa da giderken de tutanın ya da satanın elinde kalsın da anlaşamasın istemem. Gerçekten benim insanım günün sonunda toprak düzenlemesine tabii olan bölgeden göç etmek zorunda kalacaksa, bu insanları benim rehabilite edecek alanlarım olması gerekmektedir. Bu alanda yeni ortaya çıkacak bir mülkiyet rejimi ile bu başarılabilir. Güney’de mal sattı mı, Türkiye’den buraya gelen mal alan ve satan kişilerin durumu ne olacak?  Üzerinde inkişaf yapılan mülklerin durumu ne olacak? O kadar çok mülkiyetle ilgili konular vardır ki her şeyin ayrı ayrı düşünülmesi gerekir.