Melin Dobran

Çocuklar ve gençler uyuşturucu tehdidi altında. Uyuşturucuyla mücadelede yetersiz kalınması nedeniyle bağımlılık yaşı düşerken, ülkede bağımlıları bağımlılıktan kurtaracak bir rehabilitasyon merkezinin olmaması da bağımlı oranının gün geçtikçe artmasına neden oluyor. Haberal Kıbrıslı'ya ülkedeki uyuşturucu gerçeğiyle ilgili açıklamalarda bulunan Sosyal Hizmetler Uzmanı Barış Başel, her hafta yaklaşık 8-10 aileden yardım talebi aldıklarını belirterek uyuşturucu kullanım yaşının 11’e kadar düştüğünü ifade etti. Ailelere polisle işbirliği yapmaları yönünde tavsiyelerde bulunan Başel, hükümette olan Cumhuriyetçi Türk Partisi Birleşik Güçler’i de “Ne misyonu, ne de vizyonu olmayan bir sosyalist örgüt” diyerek ciddi şekilde eleştirdi. 

Ülkemizde uyuşturucu kullanımı kaç yaşa kadar düştü?

Sosyal Hizmetler Uzmanı Barış Başel, madde kullanımında “yeni eğilimler” denilen, piyasaya yeni çıkan uyuşturucu veya uyarıcı bağımlılık yapan maddelerin, uyuşturucu maddeler yasası kapsamında yasaklanması yönünde kamu sisteminin çok hantal çalıştığını söyledi. Bu yüzden uyuşturucunun toplum içerisinde hızla yayıldığına işaret eden Başel, halk arasında “bonzai” diye bilinen “sentetik cannabinoid” türü zehrin, üç buçuk yıl sonra yasaklanabildiğini, bu sürede ise uyuşturucu kullanımının hızla yayıldığını vurguladı. Başel, “Şu anda karşılaştığımız en küçük yaş 11’dir. Fakat bunu toplumun tümüne genellemek yanlış olur. 11 yaştan 70 yaşına kadar karşılaştığımız, geniş bir bağımlı yelpazesi var. Kullanım yaygınlığını saptamak üzere kapsamlı bilimsel anket çalışmalarına ihtiyacımız vardır. Bu konuda gerekli girişimlerimiz var.” dedi.

“Evdeki iletişimsizlik çocukları riskli gruplara itiyor”

Madde kullanımının nedenleri konusunda da açıklamalarda bulunan Başel, “aileden”, “çevreden” ve “bireyin kendisinden” kaynaklı nedenler olduğunu ifade ederek, en büyük etkenin ailelerin bilinçsizce çocuk sahibi olmaları ve yetiştirme şekli olduğunu savundu. “Çocuklar, koşullu sevgi ortamında ve duygusal gelişimlerine zarar verecek şekilde büyütülüyor. Aile içerisinde ayrı bir birey olarak görülmüyorlar. Fikirlerine ve duygusal süreçlerine önem verilmiyor” diyen Başel, değersizlik duygusu verecek cümlelerle iletişim kurulduğunu ve evdeki iletişimsizliğin çocukları riskli gruplara ittiğini savundu. 

Aileler yanlış davranıyor

Barış Başel, ailelerin çocukları uyuşturucu kullanımına iten davranışları hakkında ise şöyle dedi: 
“Evde aitlik duygusu zayıflayan çocuk, kendini madde kullanan arkadaş gruplarına atıyor. Çocuğunu döven, kendi istediğini yapmadığı zaman ‘senin gibi evlat olmaz olsun’, ‘senden ne köy olur ne de kasaba’ tarzı duygusal istismar dediğimiz davranışlarda bulunan aileler, uyuşturucu satıcılarını zengin eden anne baba türüdür. Çocuğunun hep olumsuz davranışları üzerinden hareket eden ve sevgiyi aktarma noktasında sıkıntı yaşayan fiziksel ve duygusal olarak istismar eden çok anne baba var. Elimizde olsa bu çocukları ailelerden alıp, sağlıklı iletişim döngüsüne sahip başka bir aileye evlat edindirmemiz gerekir. Kaldı ki ülkemizde onlarca aile, evlat edindirme hizmetlerinden faydalanmak için yıllardır sıra bekliyor. Gelişmiş ülkelerde bu tarz anne babalar, değil çocuklarını bir daha görmek, hapis cezasına çarptırılıp bir daha gökyüzünü göremezler. Ne yazık ki devletimiz devlet değil, yıllardır ifade etmemize rağmen, hala kapsamlı bir çocuk politikamız bulunmamaktadır.”

“Bu konuda bilinçlendirmek çok önemlidir”

Sosyal Hizmet Uzmanı Barış Başel, uyuşturucu kullanmaya hiç başlamamış çocuk ve gençlere eğitim verilmesi gerektiğini söyledi. Başel, bağımlılık yapıcı maddelerin zararları konusunda toplumu bilinçlendirerek, sosyal yaşam becerileri kazandırılmasının çok önemli olduğuna dikkat çekti. Başel, “Kısaca gelecekte toplumda bağımlılık yapıcı maddelere olacak talebi düşürmek gerekir. İkincil önlemler açısından kullanma riski olan gruplara boş zaman değerlendirme, bozuk olan aile döngüsünü iyileştirmeye yönelik müdahaleler gerçekleştirilmelidir” dedi.

“Polis neden 3-5 gramla uğraşıyor?” yanlış bir kanı

Bir taraftan bu çalışmalar sürdürülürken, diğer yandan da ülkeye madde girişinin önlenmesi gerektiğine dikkat çeken Başel, bağımlılık yapıcı maddelerin piyasada bulunurluluğu ve kolay ulaşılır olmasının önlenmesi gerektiğinin altını çizdi. “Muhbir yasası, içici ve satıcıyı ayıran düzenlemeler, savcılık kararına bağlı olarak elektronik dinleme ve takip konusundaki yasal yapılanma gerçekleştirilmediği sürece 50–60 kişilik çok ağır koşullarda mücadele vermeye çalışan birimle bunu yapmamız mümkün değildir” diyen Başel, toplumda yaygın olarak “polis neden 3-5 gramla uğraşıyor?” gibi bir kanı yaratıldığını, bunun tamamen yanlış bir bakış açısı olduğunu söyledi.

Toplum destekli polislik yaygınlaşmalı!

Polisin mevcut yasal düzenlemeler üzerinden hareket etmek zorunda olduğunu ifade eden Başel, bu nedenle yasa yapıcılar, yani hükümetler gerekli adımı atmadığı sürece madde kullanımının hızla artmaya devam edeceğini söyledi. Başel, konuyla ilgili bir de örnek verdi:

“Örneğin Lefkoşa’da tanıdığımız bir baba, sabaha kadar elinde av tüfeği ile salon panjuru arkasında nöbet tutmakta ve uyuşturucu satıcılarının yolunu gözlemektedir. Çünkü 2 kez tedavi edilmesine rağmen hastaneden eve döner dönmez, ikinci gün satıcılar camın altından oğluna uyuşturucu vermişlerdir. Bu şekilde çözüme ulaşmak mümkün değildir. Aileler ve toplum polise mücadelede destek olmalıdır. Aileler çocuklarına uyuşturucu sattığını düşündüğü kişilerin plakasını veya telefonlarını biliyorlarsa, mutlaka ihbarda bulunmalı ve ‘toplum destekli polislik’ uygulaması yaygınlaştırılmalıdır.”  

“Cezaevine göndermekle devlet, insanlık suçu işliyor”

Üçüncül önleme olarak bağımlı olanların tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine ulaşabilmesine dikkat çeken Başel, bağımlı olan kişinin, kendi içeceğini sağlayabilmek için yeni bağımlıların oluşması konusunda ciddi bir potansiyel taşıdığını söyledi. Başel, konuşmasını şöyle sürdürdü: 
“Kişi eğer yakalanmış ve ceza almışsa sicil kaydından dolayı toplum tarafından etiketlenmekte ve bağımlı olarak yaşamını sürdürmekten başka bir şansı kalmıyor. Cezaların yükseltilmesini savunanlar çoğunluktadır. Oysa bağımlılık bir beyin hastalığıdır ve yeri tedavi merkezi olmalıdır. Cezaevine göndermek ve tedavi hizmetini sunmamak konusunda devlet insanlık suçu işlemektedir. Devlet, yaşamının baharında bir genci, denetimli serbestlik mekanizması oluşturarak cezaevi yerine, tedaviye yönlendirmelidir. Bu şansı tanımadan küçük bir toplumda bağımlıları ‘öcü’ gibi görmek, çok çağ dışı bir bakış açısıdır. Hiç vakit kaybetmeden ‘içici’ ile ‘satıcı’ arasında bir sınıflama üzerinden sicil affı çıkarılmalıdır. Ayrıca işsizlik ve ekonomik sıkıntılar gençlerin madde kullanımında önemli bir etkendir”.  

Rum kesimi üretici ülke konumunda!

Başel, uyuşturucu ticaretine ilişkin güzergâh ve haritaların her gün değişmekte olduğunu vurguladı. Başel, son 6 yıla bakıldığında, uyuşturucunun ağırlıklı olarak Rum kesimi üzerinden gelmekte olduğunu belirtti. Başel sözlerine şöyle devam etti: 

“Son dönemlerde Güney Kıbrıs’ta yakalanan, sentetik uyuşturucu ve uyarıcı üretmeye yarayan hammadde oranına baktığımızda, Rum kesiminin üretici ülke konumunda olduğunu görmekteyiz. Bu konuda Avrupa Birliği Uyuşturucu İzleme Merkezi’nin ciddi uyarılarda bulunması gerekmektedir. Ancak gelin görün ki, iktidarda olanlar bu konunun takipçisi olma konusunda bir vizyon ve beceriye sahip değildir. Liman ve gümrük girişlerinde x-ray cihazları ile tüm konteynırlar kontrol edilmelidir. Bir iki sahil güvenlik botu ve 4-5 köpek ile giriş kapılarında uyuşturucu ile mücadele edemezsiniz.”

Toplumu bu konuda kimlerin bilinçlendirmesi lazım?

Toplumda, özellikle de çocuk ve gençlere verilecek eğitimlerin çok önemli olduğuna dikkat çeken Başel, alanında uzmanlaşmış kişiler tarafından bu eğitimler verilmesi gerektiğini söyledi. Başel konuşmasına şöyle devam etti:

“Gelişim psikolojisini bilmeyen ve bu eğitimi almayan kişiler, çocukların hazır olunuşluk düzeyini bilmediği için, farkında olmadan özendirici olabilmektedirler. Bu konuda basın kuruluşlarının da ciddi bir sorumluluk taşıması gereklidir. Tiraj kaygısı taşıyan veya bazen iyi niyetli olan, ancak kötü sonuçlar doğuran haberlerle karşılaşıyoruz. Piyasaya yeni giren bağımlılık yapıcı maddeler konusundaki haberlerin verilmesi elbette gereklidir. Fakat bazı ilkeler üzerinden hareket edilmelidir. Bu ilkeler kısaca şunlardır:

1. Piyasada yeni görülen maddenin içindeki baskın madde ve kişi üzerindeki etkisinin reklâmının yapılmaması ve özendirici olmaması,

2. Maddenin hangi bölgede kullanıldığı, nereden nasıl ulaşılacağı detayının verilmemesi,

3. Resminin ve paketinin görselde yer almaması ve fiyatı konusunda özendiricilik içermemesi, bu haberlerin verilişinde dikkat edilmesi gereken konulardır.”

Eğitim seferberliği başlatılmalı

Son zamanlarda basında yer alan haberlerde, okul önlerinde bile uyuşturucu satışı yapılmasıyla ilgili ise Başel,  her hafta yaklaşık 8-10 aileden yardım talebi aldıklarını belirtti. Başel, geçtiğimiz hafta bir gün içerisinde 11 anne ve babanın “yavrumu kurtarın” diye feryat ederek aradığını söyledi. Başel şöyle konuştu:

 “Bu korkunç bir rakamdır. Ailelerin ve öğretmenlerin önümüzdeki günlerde başlayacak ücretsiz eğitim modüllerine katılması ve konu hakkında bilinçlenmesi gerekmektedir. Sadece okul önleri değil, tüm ülke risk altındadır. Uyuşturucu satıcıları bilmediği, tanımadığı birine madde satmaktan çekinmektedirler. Bu nedenle okul çevresinden ziyade, okul içinde bulunan ve önceden tanıdığı kullanıcılar aracılığı ile gençleri zehirlemektedirler. Yaşı 14-15 olan gençler bu konuda piyon olarak kullanılmaktadırlar. Okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin bu konuda çok hassas olmaları gerekmektedir. Madde kullanımına başlama açısından diğer bir unsur daha var. Bu da asker ortamıdır. Sigara ve uyuşturucuya asker ortamında başlayan onlarca gençle karşılaşıyoruz. Bu konuda Güvenlik Kuvvetleri’nin hassasiyeti olduğunu görüyoruz ve çok mutlu oluyoruz. Silah altında olan gençlerin madde kullanımını önlemek için, kapsamlı bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Askerde bu eğitimlerin verilmesi çok kolay ve pratiktir.” 

“CTP halkı uyutuyor”

Başel, CTP’nin parti edebiyatı ile halkı uyuttuğunu ileri sürdü. Başel, “toplumun sosyal yaralarını saracak sosyal politikanın makro ve mikro düzeyde oluşturulması için, sosyal hizmet politikaları üretilmesi gerekirken, CTP; her ayın 28’inde maaşları denkleştirip ödemeyi ve sermayeyi koruyan Bakanlar Kurulu kararlarını, ‘ülke yönetmek’ olarak görüyor. Sosyal politika konusunda, ne misyonu, ne de vizyonu olmayan bir sosyalist örgütten bahsediyoruz” dedi.