Oda, bu konunun sadece hükümette olan partileri değil tüm siyasi partileri ilgilendirdiğine işaret ederek, “Suyu kim yönetecek” veya “Biz bu suyu işletemeyiz” söylemleri yerine bu konuda alternatiflerin geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Yerbilim Mühendisleri Odası Başkanı Birol Karaman yazılı açıklamasında, “Asrın Projesi” ile ilgili tartışmaları ve gelişmeleri değerlendirdi, tespit ve beklentilerini açıkladı.

Karaman, siyaset kurumunun, su politikaları konusunda uzun bir süreden beridir hiçbir tartışmayı gündemine almadığını savunarak, Türkiye’den Kıbrıs adasına suyun gelmesi ile birlikte bütün gündemin “suyu kim yönetecek” noktasına kilitlendiğini kaydetti.

Takip edilen süreç ve gelinen aşamanın doğru bir noktada bulunmadığı gibi hiçbir kesimin faydasına da olmadığını ifade eden Karaman, yaklaşık bir buçuk yıl önce de “bu suyu biz işletemeyiz” ve “su bir ideoloji uğruna heba edilmemelidir” diyen siyasetlere karşı nasıl karşı duruş sergiledilerse, bu konuda alternatiflerini geliştirmeden tüm gündemi bu konuya kilitleyen siyasetlere de karşı durmaya devam edeceklerini vurguladı.

Karaman, bu çerçevede oda olarak su konusunu değerlendirdiklerini ve tespitleriyle siyasetçilerden beklentilerini ortaya çıkardıklarını belirterek, bunları 11 madde halinde açıkladı.

Kıbrıs adasının su konusunun çağlar öncesinden beridir devam eden bir sorun olduğuna işaret eden Karaman, adanın çeşitli yerlerinde bugün kültürel mirasa da dâhil olan su kemerleri, sarnıçlar ve benzeri yapıların bu durumun en somut göstergeleri olduğuna dikkat çekti.

Karaman, küresel ısınmanın Akdeniz bölgesine yansımaları düşünüldüğünde ileriki 30 yılda adanın daha da kuraklaşacağının ortada olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

“Hal böyle iken; su kaynaklarının en yoğun biçimde tüketildiği sektörler olan tarım ve turizm sektöründe planlı bir gelişme, dönüşüm ve gelecek projeksiyonları ile birlikte su politikalarının geliştirilmesi ne yazık ki mümkün olmamıştır.

Türkiye’den su gelmiş olsa da olmasa da mevcut kurumsal yapı içerisinde kamunun su yönetimini layıkıyla sürdürmesi ve halkımıza içilebilir kalitede, ucuz su sağlaması mümkün değildir. Bu bağlamda Türkiye’den suyun gelmesiyle hiçbir ilgisi olmayan, “kamunun yeniden yapılandırılması” noktasında neden hala adım atılmadığını anlamakta güçlük çekmekteyiz.

Bu çerçevede değerlendirdiğimizde su ile ilgili kurumların yeniden yapılandırılması ve Özerk Su Kurumu’nun hayata geçirilmesi hiçbir gerekçe ile ertelenmemelidir ve bu konu sadece hükümette olan partileri değil tüm siyasi partileri ilgilendirmektedir.”

Karaman, adanın su kaynaklarının çeşitlendirilmesi bağlamında Türkiye’den gelecek suyun önemli bir kaynak olduğunu ancak tüm ihtiyacı karşılayabilecek bir kaynak olmaktan çok açık bir şekilde uzak olduğunu savundu.

Bu yüzden su ihtiyacının sürdürülebilir bir biçimde kapatılabilmesi için deniz suyu arıtma tesislerinden, ikincil akiferlerden, yağmur sularının toplanmasına ve atık suların arıtılmasından elde edilecek kaynakların bütünlüklü yönetiminin şart olduğuna dikkat çeken Karaman, şöyle devam etti:

“Bu da ancak kamunun yeniden yapılanması ile mümkün olabilecektir. Hal böyle iken tüm tartışmaların Türkiye’den gelen ve tüm ihtiyacımızı karşılamaya yeterli olmayacağı açık bir biçimde ortada olan yetmiş beş milyon metreküplük suya kilitlenmesi ciddi bir hatadır. Bu hatadan bir an önce dönülmelidir.

Yerel idare sınırları içerisinde halkın temiz ve ucuz su hizmeti alması için yapılması gereken yatırımlarda, söz ve sorumluluk sahibi halkın doğrudan seçtiği yerel yöneticilerdir. Bu çerçevede yerel yönetimlerin, tüketici haklarını koruyacak ve haksız rekabeti önleyecek çerçevede kendi yasal süreçlerini işleterek yerel özel şirketlerle işbirliği olanaklarını geliştirilmesinde her hangi bir engel yoktur. Bu alternatifler halkın doğrudan seçtiği yerel yöneticiler aracılığı ile geliştirilebilir.

Tarım ve turizm politikalarının plansız gelişmesine ek olarak yerel yönetimlerin suyun tahsilâtı ve su işleri dairesi ile ilişkileri noktasında bugüne kadar izlediği hatalı politikaların giderilmesi için bugünden itibaren adım atılması noktasında da hiçbir engel yoktur. Tahsilâtı garanti altına alacak adımlar bir gün bile kaybetmeden atılmalıdır.”

Birol Karaman, suyun; yaşamın temel kaynağı olduğuna vurgu yaparak, temel görevi kamu güvenliği çerçevesinde sosyal politikaları geliştirmek, halk sağlığını ve çevreyi korumak ve akiferleri geliştirmek olan devletin; bu görevlerini herhangi bir şekilde devretmesinin mümkün olmadığını kaydetti.

Akiferlerin geliştirilmesi amacıyla yapılacak yatırımların kârlı yatırımlar olmadığını ve işletmecilik mantığı ile ele alınamayacağını da belirten Karaman, bu çerçevede “Siyaset kurumunun yıllardır atmadığı ve bugün de atmaktan imtina ettiği adımların tümünün, kamunun bu alandan çekilmesi ile sonuçlanacak yıkıcı bir süreci Kıbrıslı Türklere dayattığını ve bunu kabul etmelerinin mümkün olmadığını” kaydetti.

Karaman, bu yüzden bu konudaki “kısır çekişmelerin” Kıbrıslı Türklere yeterince zaman kaybettirdiğini ifade ederek, bu konuda artık kaybedecek bir günlerinin bile olmadığını belirtti, tüm siyasi partileri kısır tartışmalara değil, belirttikleri adımları atmaya odaklanmaya çağırdı.