Özge Kizir

KKTC yargısındaki anomalileri Türkiyeli yetkililere aktardıklarını ifade eden Avukat Seyhan Yıldırım, TC Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’la, komite üyeleriyle ve Türkiye’nin önemli hukukçularıyla görüştüklerini, buradaki Anayasal sorunları, savcıları denetleyecek bir mekanizma olmamasının adil olmayan atama ve sonuçlar doğurduğunu söylediklerini belirtti.

Türkiye’nin KKTC yargısına yönelik düzenleyici etkisinin “empoze” olarak nitelendirilmemesi gerektiğine dikkat çeken Yıldırım, Türkiye’nin uzun incelemeler ve adalet sistemindeki sıkıntılara vakıf olarak böyle bir adım attığını kaydederek, “Yargıdaki değişim istemi empoze değil, gereklilik” dedi. 

Kartal Harman’ın sunup yönettiği “Ayaküstü 1 Saat” programının dün akşamki konuğu Avukat Seyhan Yıldırım oldu.

Türkiye’yle imzalanacak olan ve büyük tartışma yaratan ekonomik protokolün içeriğinde yer alan yargı reformunun önemli bir gereklilikten doğduğunu, bunun “empoze” olarak nitelendirilemeyeceğini belirten Seyhan Yıldırım, Türkiye’nin, KKTC’de uzun süren bir araştırma yaptığını ve ulaştığı bulgular sonucunda bu noktayı ekonomik protokole iliştirdiğini söyledi.

 Türkiye’den gelen deneyimli hukukçuların, Güney Kıbrıs, Malta, İngiltere gibi ülkelerin hukuk sistemlerini de araştırdıklarını kaydeden Yıldırım şunları söyledi: 

“Gelen kişiler sadece Kuzey değil, Güney hukukunu dahi araştıran insanlardır. Bunun gibi yapılan başka raporlar da vardır. Uzun çalışmalar sonucu burada rapor hazırlamışlardır. Ee noldu bu dosyalar? Bir yerde bekler. Bu ‘Türkiyeli ve Kıbrıslı davası’ ya da bize bir ‘hukuk empozesi’ de değildir. Bu sistem çöktü. Bu sistem bir adamın iki dudağının arasında yürümez. Geldiğimiz noktada bir reform yapılması lazımdır. İnsanlar da o reform için bir şekilde çaba gösterirler. Bu insanlar sana bir şey nakletmeye çalışmıyor, seni düzenlemeye çalışıyor.

“Ekonomik protokolün içerisinde de yer alan çalışmalardır”

Ekonomik protokolün içerisinde de yer alan bu reform çalışmaları aslında başka bir ülkeden bize yapılıp yollanılan veyahut bize bir şekilde enjekte edilmeye çalışılan çalışmalar değildir. Bu çalışmaların büyük bir bölümü KKTC’de sürdürülmüş çalışmalardır. Mahkeme zabıtlarından aldığım dosyalar vardır. hepsinde mahkemenin mührü vardır. Yani bunda yalan hile olamaz. Bir Interpol dosyası ile ilgili bir şahsın 2010 yılında KKTC’den alınmasıyla ilgili bir dosyadır. Bu şahsı Ankara Interpol gelir ve KKTC’den talep eder. Talep sırasında bir yargı işlemi olur. Bu yargı işlemi esnasında Interpol getirir ve bu ses kayıtları yani dinlenilen TC’den KKTC’ye ve KKTC’den TC’ye yaptıkları konuşmaların ses kaydı altına alındığı dosyadır.

“Bir dosyanın savcılıktaki arşivden bunun kaybolduğunu biz fark ettik”

TC’den geldiler ve bunu KKTC Başsavcılığına verdiler. Yakalama emri ile bu şahsı yakaladılar. Mahkeme emir verdi ve ‘bu şahsı 1 ay cezaevine yollayacağım siz Ankara Interpol olarak gelin bu şahsı cezaevinden’ dedi. 1 ay içerisinde Interpol diğer işlemleri tamamlayıp geldi ve bu şahsı teslim aldı. Buraya kadar her şey normaldir. Bu ses kayıtlarından KKTC’de menfaatleri etkilenebilecek olan 3-4 kişi daha vardır. Bu Interpol’ün sunduğudur. Bir dosyanın savcılıktaki arşivden bunun kaybolduğunu biz fark ettik. Olduğu gibi dosya gitmiştir. Bir başka dosyada ben emare toplamak için savcılıktan ilgili memuru çağırıyorum. Orada çalışan memurdan dosyaları ve bu emarelerin kayıt olup olmadığını istedim. ‘Ben herhangi bir bulguya rastlamadım’ dedi.” 

“O dosyayı yapan savcı kim ise geri iade etmez ve dosyayı yok eder”

Polisin bir noktada savcılıktan belgeleri istediğini ifade eden Yıldırım, “O dosyayı yapan savcı kim ise geri iade etmez ve dosyayı yok eder. En azından kendi şahadetleri böyledir. Polise kendi dosyası olmadığı için bunu veremez. Gider Ceza Davası Mukayyitliğinden kendisini mukayyitliğe emare yaptığını alır bu ses kaydını emare 1 2/76 ve 1/111 bu konuşmaların içerisinden KKTC ile ilgili 4 şahsın özellikle konuşması seçilir. Bunu savcılık arşive teslim etmediği için bunu bulamaz. Ceza Davası Mukayyitliğine gider ve polisin mahkemeye verip de mahkemenin dosyası olan ceza davası mukayyitliğine girenini alır ve polise onu verir. Çünkü aksi takdirde yargıcın imzası olmayacaktır. Yargıç alırken ‘emare 1’ yazar ve altını imzalar. İmzalandıktan sonra mahkeme kendi arşivine kaldırır” şeklinde konuştu.

 “Bu Türkiye davası değildir”

Savcıların istedikleri takdirde, müşteki istemese de bir davayı geri çekme hakları olduğuna değinen Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti: 

“Bu bizim çözmemiz gereken bir davadır. Türkiye ile ilgili bir konu değildir. Bir örnek vereyim; Bir davam var. Sanıkla mahkemeye 11’de geliyorum. Girne’den geldiğim için geç kalıyorum. Bakıyorum salonda çok meşhur bir müteahhit var. O tarihte ansızın avukatı beni dürtüklüyor. Ben de bayan diye yol veriyorum. Önüme geliyor beyanda bulunuyor. ‘Biz bu davayı karşı tarafla konuşacağız’ diyor. Savcılık da ‘amme menfaati olmadığı için geri çekelim’ diyor.

“Mahkemeye bir avukatın veya savcının yalan beyan yapması suçtur”

Bu arada ben fırsat buluyorum ve dosyadaki dövülenin adını okuyorum. Çıkıyorum adama ‘bu adam seni darp etmiş’ diyorum. ‘Evet’ diyor. ‘5 dakika önce davan geri çekildi’ diyorum. ‘Benim kimseye iznim yok. Benim davamı nasıl geri çekerler’ diyor! Mahkemeye bir avukatın veya savcının yalan beyan yapması suçtur. Bu işler maskaralık değildir. O kişiyle tekrar konuşuyorum ellerinde kamera kayıtları olduğunu söylüyorum. Öyle ediyoruz, böyle ediyoruz. O kişinin sosyal medyasından alınmış fotoğrafını buluyoruz. Senin elinde kamera kaydı yoksa 5 defadır farklı farklı savcılar gelip mahkemenin önünde yalan mı söyleyecek? Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Kamera kaydı olan yerde CD olur. Bunlar hakkında kimse işlem yapamıyor. Hiçbir zaman olmadığı gibi yine olmayacak.”

“Kaç tane yolsuzluk dosyası duyuldu?”

Yolsuzluk dosyalarına değinen Yıldırım şöyle dedi:  

“Yüksek Mahkeme Başkanı diyor ki ‘KKTC’de yolsuzluk vardır’. Diyor ki yolsuzluk dosyaları konusuna değinen, öneri yapılan ve iddia edilen yolsuzluk fiillerin araştırılmasının niçin sonuçlandırılmadığını, sonuçlandığı söylenen dosyaların uzun yıllar geçmesine rağmen neden yargı huzuruna getirilmediğini sordu. Bunu savcılığa soruyor. Peki ne oldu? Kaç tane yolsuzluk dosyası duyuldu? Ben hiç duymadım. 4-5 tane dosya var. 2012’de yerel bir gazete sormuş. Başsavcı da açıklama yapmış. ‘8 tane dosya var 6’sını polise havale ettik ve 2 dosya incelemededir’. Şu an 2016’dayız daha inceliyorlar. Devletin uğradığı zarara bakın.”

“Adamın biri savcılığa kendilerini dava ettirirler, savcılık gelir hüküm verir duruşma yapmaz”

Fukaralık durumunda meclis kararıyla vergi affı olduğunu belirten Yıldırım, “Bizde sadece şahıslara fukaralık durumunda meclis kararıyla vergi affı vardır. En direkt vergilerin KDV gibi bunların hiçbir affı da yoktur. Şirketlere hiç yoktur. Çifte vergilendirmeye geldiğimde Aziz Yıldırım’ın vergisini Seyhan Yıldırım olarak düşebilirsen, bu iki şirkette de o kadar alaka vardır. Bu da 15 milyon civarındadır. Adamın biri savcılığa kendilerini dava ettirirler, savcılık gelir hüküm verir duruşma yapmaz. Mahkemenin karar verme şansı da elinden alınır” şeklinde konuştu.

“Türkiye’ye anlattık”

KKTC yargısındaki anomalileri Türkiyeli yetkililere aktardıklarını ifade eden Seyhan Yıldırım, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’la, komite üyeleriyle ve Türkiye’nin önemli hukukçularıyla görüştüklerini, buradaki anayasal sorunları, savcıları denetleyecek bir mekanizma olmamasının adil olmayan atama ve sonuçlar doğurduğunu söylediklerini belirtti.