Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, “Türkiye gelecekte, yeniden birleşmiş Kıbrıs’ın müttefiki ve dostu olabilir. Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında bir Dostluk Anlaşması imzalanabilirse çok iyi olur” görüşünü ortaya koydu.

İnsan hakları ve nüfus oranlarında Annan Planı’nın 5’inci versiyonu maddelerinde iyileşmeler olduğunu belirten ancak Toprak düzenlemelerine değinmeyen Anastasiadis, “Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılması için, mülkiyetteki hukuki çarelerden tazminatı seçecek olanlar için bir fon oluşturulmasını şart koştu “Tazminatları karşılayabilecek bir fon olmadan çözüme gidilmemesi daha iyi olur”  dedi.

Politis, Anastasiadis’le yaptığı özel röportajı manşetten “Başkan’dan Politis’e Röportaj… Kıbrıs Sorununun Çözümüyle Birlikte Türkiye ve Yunanistan’la Dostluk Anlaşması İhtimal Dışı Değil… Annan 5’te İyileşme” başlık ve spotlarıyla manşete çekti.

Türkiye’nin Suriye’deki hareketlerinin, Rumların “endişelerini ve vesayet ve garantilerle ilgili görüşlerini güçlendirdiğini” söyleyen Anastasiadis, özetle şunları belirtti:

“Ancak söylemek ve inanmak isterim ki sonun özünü pratikte değiştirecek şey, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin iki toplumun, birinin güvenliğinin ötekinin var oluşunu tehdit etmeyecek şekilde güvenceye alınmasında diyaloğu ilk kez kabul etmiş olmasıdır.

Kıbrıslı Türklerin de katılacağı, siyasi eşitliğin, her bir toplumun yetkilerini kullanacağı bölgelerin güvence altına alınacağı, üye ülkelerde insan haklarının uygulanmasını güvenceye alan AB üyesi olmamız ve öyle kalacağımıza göre bir yandan 4 temel özgürlük kabul edilirken öte yandan iki toplumluluk niteliğinin güvenceye alınmasıyla devletin farklı yapısı dikkate alındığında, 1960’daki şartların bugünden farklı olduğunun kabulü çok olumlu bir gelişmedir.”

“Çözümden sonra hedefimiz Türkiye’nin de müttefik ülke olması mıdır?” sorusuna “Neden olmasın” vurgusuyla cevap veren Anastasiadis, “Çözüm çerçevesi içerisinde Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında işbirliğini geliştirme ve bölgede barış ve güvenliğin hakim olmasına dair bir dostluk anlaşması olması da arzu edilebilir” dedi.

Anastasiadis ABD dışında, Kıbrıs sorununa müdahil olan başka güçler de bulunduğunu hatırlattı ve AB’nin aktif müdahiliyeti sayesinde 2004’te Rumlar tarafından reddedilen Annan Planı’nda önemli iyileşmeler olduğunu söyledi. “Avrupa müktesebatı uygulanmadan, insan hakları ve 4 temel özgürlük güvenceye alınmadan, ne çözüm ne de AB’de kalışımızın perspektifi olabileceği kabul ediliyor” ifadesini kullanan Anastasiadis, şunları ekledi:

“Amerikalıların, diyaloğun kritik aşamalarındaki rollerini de yadsımayacağım. Şimdiki yönetim çözüm perspektifine oldukça dosttur, özellikle de Başkan Yardımcısı (Biden) . Kasımdan sonra muhtemel bir değişim ABD’nin ilgisini azaltır demeyeceğim ama yeni hükümetin konuya adaptasyonu zaman alacak. Dolayısıyla bu da görmezden gelmememiz gereken bir risktir.”

YASAMA, YÜRÜTME YARGI… “1960 ANAYASASI’NI DA İYİLEŞTİREN UZLAŞILAR”

Anastasiadis’e çıkıp Rum halkını; şu anda müzakere edilenlerin Rumların reddettiği 5’inci Annan Planı’ndan tamamen farklı olduğuna ikna edip edemeyeceği soruldu. Sözlerine “Devletin en önemli yapılarında iyileşme ve değişiklik var. Yasama ve Yargı yetkilerinde önemli ilerleme adımları ve iyileştirmeler oldu” diyerek başlayan Anastasiadis şunları da söyledi:

“Yürütme yetkisinde, yönetim konusunda somut konuşabileceğim bir ilerleme olmadı ancak Annan Planı’nda önerilen Başkanlık Konseyi’nin olmadığı kesindir. İnsan haklarının güvenceye alınması artık teorik değil somuttur. Çözümün ilk gününden itibaren devletin devamlılığı ve buna paralel her iki taraf için de önemli menfaatler olacak.  Annan Planı’nın maddelerinin iyileştirildiği bir sürü konu var, en önemlisi de devlet işleyişinin güvence altına alınmasıdır.

Kıbrıs’ın her yerinde serbest yerleşim ve iş yapmanın da aralarında bulunduğu 4 özgürlüğe saygı gösterileceğinde de uzlaşıldı. Kıbrıslı Türklerle Rumların nüfus oranı konusunda da Annan Planı’nın ilgili maddelerini oldukça iyileştiren şekilde uzlaşıya varıldı.

Yasama ve Yürütme’de anlaşmazlıkların çözüm mekanizmasında anlaşmaya varıldı. Yargı’da ise, güya kura olacağına dair kulağıma gelenler gerçek değil. Var olan karşılıklı anlayış şudur: Uzlaşılacak Avrupai kurumsal organın yargıçlar listesi vereceği ve mesele merkezi hükümetle eyaletler veya eyaletler arası anlaşmazlık anayasayla ilgiliyse, sırf o karar için bu listedeki yargıçlar arasından kura çekilecek. Yani daimilik olmayacak ki bu 1960 Anayasası’nı da iyileştiriyor.”

GÜZELYURT İÇİN KARPAZ’DAKİ GİBİ ÖZEL STATÜLÜ BÖLGE SORUSUNA “YORUM YOK”

Toprak düzenlemeleri konusunda Anastasiadis’e Kıbrıslı Türk siyasiler Güzelyurt’un verilmeyeceğini söylerken Rum siyasilerin Güzelyurt olmadan çözüm olamayacağında ısrar ettiği hatırlatılarak “bu türlü kırmızıçizgilerle taraflar uzlaşabilecek mi?” sorusu yöneltildi.  “Aleni açıklamaların sorun yarattığı veya olması muhtemel sorunları artırdığı hassas konuları yorumlamak istemiyorum”  diyen Anastasiadis “Diyalogla ve yapıcı görüşlerle bunların aşılabileceğine inanıyorum” diye ekledi. Bu meselenin, Karpaz köyleri için düşünüldüğü gibi, Güzelyurt’ta da federal bir özel statülü bölge kurulmasıyla çözülüp çözülemeyeceği sorulduğunda ise “Yorum yok” demekle yetindi.

“ORDU DEĞİL SAHİL GÜVENLİK, JANDARMA, ULUSLARARASI YÜKÜMLÜLÜKLERLE İLGİLİ BİR KUVVET VE POLİS OLACAK”

“Yeni devletin askeri gücü ve güvenlik kuvveti olacak mı” sorusuna karşılık cevabına “Güvenlik güçleri olacak, ordu değil” diyerek başlayan Anastasiadis, şu detayları verdi:

“Sahil güvenlik olacak, jandarma kuvvetleri olacak, muhtemelen bir de sınırların korunması, arama ve kurtarma konularına katılımımız, terörle mücadele, ülke içinde ve dışında örgütlü suçla mücadele yükümlülüklerimizi yerine getirmekle görevli bir kuvvet olacak. Her eyaletin kendi polis gücü ve federal polis kuvveti de olacak. Burada tekerleği icat edeceğimizi zannetmiyorum.”

Anastasiadis, bu amaç için bugün güvenlik güçlerinde yer alan personelin değerlendirilip değerlendirilmeyeceği sorulduğunda “Elbette. İşsizlik olmayacak çünkü ülke, devlet, eyalet bugün ülke savunmasına hizmet edenlere ihtiyaç duyacak ama ordu formunda değil –tekrar etmek isterim- güvenlik kuvveti üyesi olarak” ifadesini kullandı.

Rum tarafında, yeni bir memorandum dayatılacağı endişesi bulunduğu hatırlatılarak çözümün nasıl finanse edileceği sorulan Anastasiadis ilk kez, Dünya Bankası ile IMF’nin, devlet yapısının (federal düzeyde ve eyaletler düzeyinde) nasıl olması gerektiğine ve tazminatı tercih edecek mal sahiplerine verilecek tazminat bağlamında çözümün maliyetine dair net bir görüntü elde edilmesi için müdahil olduğunu hatırlattı.

Çözüm maliyeti hakkında çılgın rakamlardan söz edildiği hatırlatılarak gerçek rakamın ne olduğu sorulduğunda ise Anastasiadis “Bu aşamada bu konuda hiçbir şey söylemesem daha iyi. Ancak yinelemek ve ummak isterim ki önümüzdeki iki ay içerisinde IMF ve Dünya Bankası’nın hazırlayacağı raporlardan net bir görüntü elde edeceğiz” dedi.

“TAZMİNAT FONU OLMADAN ÇÖZÜME GİDİLMEMESİ DAHA İYİ”

Anastasiadis, malları bugün KKTC toprakları içerisinde bulunan Rumların tazminatlarını hemen mi alacakları yoksa kendilerine tahvil ve benzeri şeyler mi verileceği sorulduğunda ise şu cevabı verdi:

“Masaya koyduğum ve bütün tarafların hemfikir olduğu şey, tazminatları karşılayabilecek bir fon olmadan, bir çözüme gidilmemesinin daha iyi olacağıdır. Çünkü –bankalar skandalından da dolayı- tahvil veya bonolara veya adına her ne deniyorsa, yoğun bir güvensizlik var. Benzer bir şeyden kaçınılmaya çalışılıyor. Bu nedenle fon kurulması yönteminin değişmesi gerektiğini söyledik, para toplamak için bir uluslararası konferans yerine ikili temaslar veya başka yöntemlerle, ortaya çıkacak ihtiyaçları karşılayabilecek geniş bir fon oluşturmak için mümkün olduğunca büyük meblağı temin etmeye çalışalım dedik.”

Gazetenin “kredi, bağış veya teminatlarla mı?” diye üstelemesi üzerine Anastasiadis, “Katkılarla, ama farklı yöntemlerle” cevabını verdi.

“GÖRÜŞÜLEN ÖNEMLİ KONULARDAN BİRİ DE REKABETİN İŞLEYİŞ KURALLARIDIR”

Anastasiadis’e “İki eyaletin ekonomilerinin birbirine rekabetçi işlememesi nasıl başarılacak?” diye de soruldu. “Müzakerelerde görüşülen önemli konulardan biri de rekabetin işleyiş kurallarıdır” diyen Rum Yönetimi Başkanı, özetle şunları ekledi:

“Yani her şeyden önce, rekabetçiliği koruyacak ve bir eyaletin ötekine sorun çıkarmayacağı bir rejimi gündeme getirecek önlemler alınması gerekir. Ekonomi ve ticaretle ilgili teknik komiteler de bunda hemfikir. Birleşmiş ve geniş bir ekonomide iki oluşturucu eyalet arasında sağlıklı bir rekabeti düzenleyecek kesin kurallar olması gerektiği konusunda karşılıklı anlayış var. Yine, federal hükümetin tek ve bir bağımsız Merkez Bankası olacağı, Kıbrıs Federasyonu’nun resmi parasının ilk günden itibaren Euro olacağı konularında da karşılıklı anlayış mevcut. Dahası, bütçe açığıyla ilgili –kamu borcu, harcamalar ve gelirler- hükümetin bütün düzeylerinde (federal, oluşturucu eyaletler ve yerel yönetimler) uygulanacak, federal yasaya tabi, Kıbrıs’ın hükümranlığının tamamında geçerli olacak bir iç istikrar anlaşması oluşturulacak.”

“İSTİKRARI OLAN VE GELECEK PERSPEKTİFİ BULUNAN BİR ÜLKEYE YATIRIMCILAR DA GELİR”

Kıbrıs sorununun çözümünden ortaya çıkacak menfaatler sorulduğunda ise Anastasiadis istikrarı olan, geleceğe dair perspektifleri bulunan bir ülkeye yatırımcıların da geleceğine dikkat çekerek özetle şunları söyledi:
“AB üyesi, BM tarafından tanınan, bunların devam etmesi için de birçok emniyet supabına sahip bir devletiz. Ancak Türkiye’nin de çözüme katkı yapması için kriterlerden biri olan, bölgedeki doğal zenginliği göz ardı etmememiz gerekir. Bölgede cereyan eden her şeyi dikkate alırsak –tek biz değerlendirme yapıyoruz da zannetmeyelim- Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün yatırımcılar açısından nasıl bir ölçüt olduğu anlaşılabilir.  Çözümle birlikte coğrafik ve jeopolitik konumumuzda devasa perspektifler doğacak çünkü –istesek de istemesek de- AB ile Kuzey Afrika, Orta Doğu, Arap Yarımadası ve Asya arasında köprü olacağız. Dolayısıyla perspektifler sınırsızdır ve ciddi yatırım fonları; AB üyesi, istikrar sahibi ve Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında bir barış içerisinde yaşama modeli oluşturacak yeniden birleşmiş ülkemizin ekonomi perspektifinde farklı bir boyut oluşmasını isteyecek. Daha doğrusu, çözümde ilk yoğunluk yaşayacak alan, malum nedenlerle denizcilik olacak.  Turizm, hizmet ve ticaret gibi alanlar da kalkınma alanına katkı koyacak.

Anastasiadis’e “Büyük bir kamu alanı olmadan yeni devlete nasıl ulaşacağız?” sorusu da yöneltildi. IMF’nin üstlendiği araştırma konuları arasında bunun da bulunduğunu söyleyen Anastasiadis IMF’nin, yeni durumun, devletin sürdürülebilir olması ve bu yeni yapının sağlam temellere oturması için memorandum tarzı değil ama öneri şeklinde rapor sunacağını anlattı, şunları da söyledi:

“Bazı devlet memurları eyaletlerden merkezi hükümete kaydırılarak işe alımlar azaltılabilir. İster federasyon olsun ister bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’nin olduğu gibi üniter devlet, memur fazlasıyla veya sıkı disiplin kuralları olmayacak müsrif bütçe politikasıyla sorunu çözebilir.”

“YA BU SEFER DE ÇÖZÜLMEZSE...”

“Ya bu sefer de Kıbrıs sorunu çözülemezse?” sorusuna karşılık ise Anastasiadis “böyle bir şey dilemem ama bu, çözümsüzlük tehlikesi var diye herhangi bir çözümü kabul etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor” dedi, şunları ekledi:

“Bu nedenle –hassas ve özlü alanlarda-bütün çabamız, halkın büyük bölümünün Annan Planı’nı reddetmesine sebep olan birçok maddeyi iyileştirmektir.  Çözümsüzlük, evet Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bugün bildiğimiz gibi devamı olabilir ama direkt tehlikeler; işgal bölgelerinin entegrasyonu –muhtemelen ilk aşamada tanınma değil entegrasyon olur- ve bunun sonucunda Türk sınırlarının genişlemesi ve Kıbrıs’ın artık Türkiye’yle sınırı olmasıdır. Böyle bir gelişme kimseyi endişelendirmiyorsa veya kimilerinin önerdiği gibi müphem bir strateji belirlenmesiyle gelişmeler olacağı umuluyorsa, birileri gerçek dünyada değil var olmayan ideal dünyada yaşıyor demektir.”