Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Kıbrıs sorunundaki niyetine dair aldığı eleştiriler üzerine, Kathimerini gazetesinin 10’uncu kuruluş yıldönümü etkinliğinde yaptığı, Kıbrıs sorununda olup bitenlere dair geniş ölçekli açıklama ile cevap vermeye çalıştı.

Alithia “Beni Eleştirenlere Cevap Veriyorum, İşte Kıbrıs Sorununda Olanlar” başlığıyla manşetten verdiği haberinde, Anastasiadis’in mülkiyet konusundaki sözlerini şöyle öne çıkardı:

“Kıbrıslı Türkler gerek şahsen gerek yönlendirme ile gelip özgür bölgelerdeki muazzam mallarını talep ederlerse ne olacak? Vermek zorundayız, o zaman da bizim göçmenlerimiz yeniden göçmen olacaklar ve kendi mülklerini kaybedecekler. Yine, Türkiye Kuzey’i elinde bulunduracak, yönetecek, idare edecek, Güney’i de kontrol edecek.”

Gazete Anastasiadis’in konuşmasını iki tam sayfasına yayarak geniş ölçekte aktardı.

Anastasiadis, Kıbrıs Türk tarafının bankacılık sisteminin ve mal varlığının denetlenmesini kabul etmediğini, devletin sürdürülebilirliği ile ilgili kaygılar açısından en önemli unsur olan bu konunun, çözümün ilk günü itibarıyla ülke genelinde Euro kullanılması uzlaşısıyla çözüldüğünü anlattı.

Kıbrıs Türk tarafının, 75 bin Rumun dönüşüne olanak tanıyacak toprak düzenlemelerini başta kabul ettiğini ancak sonradan bu sayıyı 55 binde tuttuğunu, bunun da haritanın, Rum tarafı açısından hassas bölgeleri içermeyeceğinin habercisi olduğunu söyleyen Anastasiadis, 2016’daki Mont Pelerin süreçlerinden bu nedenle sonuç çıkmadığını, ancak  “müzakere dinamiğini kurtarmak için, eleştirilere rağmen” beşli konferansı kabul ettiğini anlattı.

Anastasiadis Ocak 2017’de Cenevre’de yapılan konferansta Kıbrıs Türk tarafının ilk kez harita sunduğuna işaret ederek, “sunulan haritada işgal altındaki bölgelerimizin önemli bölümünün Kıbrıs Rum idaresine iadesi öngörülüyordu” iddiasında bulundu; Kıbrıs Türk tarafının bu haritayı, Rum tarafındaki başkanlık seçimlerinin birinci ve ikinci turu arasında geri çektiğini hatırlattı.

O konferansta Türkiye’nin ilk kez, AB’nin de huzurunda Rum tarafı ile güvenlik garantiler ve askerin çekilmesi konusunda diyaloğa girdiğine işaret eden Anastasiadis,  burada, bir toplumun güvenliğinin öteki toplumun güvenliği için tehdit olamayacağı ilkesinin benimsendiğini söyledi, özetle şöyle devam etti:

“Dört özgürlüğün ana gereklilik ve kazanımın bir parçası olduğu konusunda uzlaşmıştık. Cenevre’de, Kıbrıs Türk idaresi altındaki bölgeye dönecek veya yerleşecek Kıbrıslı Rum oranı için tavan sınırı olması gerektiği talebini ortaya koydular Dört bağımsız kuruluşun (Başsavcılık, Sayıştaylık, Merkez Bankası başkanlığı, Ombudsman) iki toplum arasında eşit, geriye kalan organlara katılımın 2’ye 1 oranında paylaşımında anlaşmıştık. 4 bağımsız organda eşit paylaşımı güvenceye aldıktan sonra 2’ye 1 oranından caydılar ve yarı yargısal olanlarda eşit sayı olmasını istediler.

Ancak daha da kötüsü, etkin katılım olması için alınacak her kararda bir olumlu oyları olması gerektiği talepleriydi.  Dört özgürlük, Güvenlik ve Garantiler konusunun görüşülmesinden önce Türkiye’nin tatmin edilmesi gereken şarttı. Brexit’in ana argümanının, Türkiye’nin AB’ye üye olması halinde İngiltere’nin Türk vatandaşıyla dolacağı olduğu dikkate alındığında böyle bir konuyu yöneteni gerçekten zorlayacak bir sorundu. Mart 2017’de New York’taki görüşmemizde Borris Johnson ‘Türk ve Yunan vatandaşları arasında eşit muamele sizi neden rahatsız ediyor’ diye sorduğunda ‘İngiltere’nin AB’den çıkışı konusundaki argümanlarınızın aynısı’ cevabını verdim.”

Anastasiadis “gerçek bir Kıbrıslı” dediği Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya saygı ve takdir duyduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Hepimizi düşündürmesi gereken sorun, Kıbrıslı Türklerin karar vermede ne kadar özgür, Ankara’nın desteği olmadan ne kadar olanakları olduğudur. Dünkü kutlamalarda dahi Akıncı başka, Türk temsilci başka, Türk Dışişleri Bakanı başka mesajlar verdi. Keza Sayın Çavuşoğlu Crans Montana sonrasında, artık BM parametreleri dışında hareket ediyoruz ve bu prosedür bitti tezini ortaya koydu.”

İyi ön hazırlık yapılması şartına rağmen yeniden Kıbrıs Konferansı’na gitmeyi kabul ettiğini anlatan Anastasiadis, Genel Sekreter’in 4 Haziran tarihli açıklamasında ilk kez, Güvenlik ve garantiler başlığında çözüm veya yeterli ilerleme sağlanmadan prosedürden olumlu sonuç beklenmemesi gerektiğini kaydettiğine işaret etti.

Anastasiadis, Crans Montana  sürecini çöküşe götüren olguların iyi bilindiğini, bunları tekrar etmeyeceğini söyledi, sürecin koptuğu yerden yeniden başlaması konusunda Genel Sekreter’e dört yazı gönderdiğini hatırlattı.

Elde olan olguları düşünmeye başlamaları gerektiğini söyleyen Nikos Anastasiadis özetle şöyle devam etti:

“Kıbrıs Türk toplumu doğru ya da yanlış, Kıbrıs Rum toplumuna güvenmiyor. Kıbrıs Rum toplumunun Kıbrıs sorunun bütün sürecinde Kıbrıs Türk toplumunun hassasiyetlerini göz ardı ederek, çoğunluk toplum olarak davranacağını düşünüyor.  Bu yüzden  anlaşmanın çeşitli maddeleri aracılığıyla  kendilerini koruyacak şeyleri elde etmeye çalışıyorlar. Kıbrıs Rum toplumu içerisinde bazıları,  istesek de istemesek de, devletin Kıbrıs Rum toplumuna ait olduğunu ve dolayısıyla, üçüncü tarafların muhtemel  müdahalesinin işlevsellik sorunu yaratacağını ve devletin anlaşmanın çökeceğini düşünüyor. Bunu görmezden gelemeyiz. Uzlaşılan hükümler ile devlet işleyemez ve yıkılırsa ne olacak, bugün bir Avrupa devletinde yaşayan ve bu devleti yöneten Kıbrıs Rum toplumu, uzlaşılan hükümlerle devlet işlemez ve yıkılırsa ne olacak kaygısı var.  Bu kaygılar nedeniyle  gevşek federasyon değil, yetkilerin desantralizasyonunu düşündüm. Devletler gündelik konularda ne kadar güçlü olursa toplumlardan birinin ötekine müdahalesi o kadar az olur. Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumların kendilerini görmezden gelebileceği kaygıları -ki ben bunları makul buluyorum- bu şekilde yatıştırılabilir.

Aynı zamanda, Kıbrıslı Rumlar, her karar için bir olumlu oyun Kıbrıslı Rumlar tarafından hak gaspı olabilecek  noktalarla sınırlı tutulursa  işleyebilir devlet kurulması perspektifleri oluşacağını, sürdürülebilirliğin sağlanacağını, dağılma tehlikesi olmayan bir devlet kurulabileceğini düşünüyor.

Güvenlik konusunda, garantilerin review clause ile 10-15 yıl devamında ısrar mı edecekler yoksa garantiler ve müdahale hakları mantıklı bir zaman diliminde sona mı erecek? Bu ilk kez gündeme girdi ki bu da, askerin çekilmesi, AB’nin diyaloğa katılması, bizi tanımıyor olsa da en azından tanımadığını söylese de Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile diyaloğa katılması da bizim tarafın başarısıdır.”

Gazete “önemli olan, perspektifi olan diyaloğun yeniden başlaması için ana şartların yaratılmasıdır” vurgusunu yapan Anastasiadis’in, Kıbrıs sorunundaki çıkmazın devamından ve işleyebilir olmayan bir çözümden kaynaklı tehlike ve risklere değindiğine işaret ederek, sözlerini özetle şöyle aktardı:

“Kıbrıs’ın Türkleşmesi tehlikesi, yanlış icraatlardan da müzakerelerin reddedilmesinden veya aynı sonuçları gündeme getirecek bir anlaşma yapılmasından da gelebilir.

Kıbrıs Türk malları Kıbrıslı Türklerin malıdır ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yasa ile korunmaktadır. Gözlemlenen nüfus artışı nedeniyle  ne olacak, çünkü kimse fiili durumun tehlike içermediğini savunamaz.  Kıbrıslı Türkler bugün yaşadıkları rejimde gerek ümitsiz hissettikleri gerek yönlendirilmeleri ile gelip mallarını talep etmeye karar verirlerse, malı yasal sahibine vermeyi reddetme hakkımız olduğu söylenebilir mi? (mallar) Vasilik tarafından yönetiliyor ve  Kıbrıslı Rum göçmenlerin çıkardığı Yüksek Mahkeme kararları da var.  Kendi göçmenlerimiz yeniden göçmen olacak, kendi mallarını yitirecekler, Kıbrıslı Türkler edinecek.  1960 Anayasası. Yeterli sayıda kişi Güney’e gelirse, Anayasa’nın maddelerini uygulamak zorundayız. Kuzey Türkiye’nin elinde olacak onun tarafından yönetilecek, idare edilecek, çünkü garantiler oradadır, Güney dolaylı olarak yine Türkiye tarafından kontrol edilecek, çünkü garantiler oradadır.

Bunları tehlike edebiyatı yapmak için söylemiyorum, gerçekçi olalım, olguları olduğu gibi görelim diye söylüyorum. Talebimiz işleyebilir bir çözüm olmalı. Çözüm sadece vermekle olmaz.  Son yıllardaki sınavım da öteki tarafın isteklerinin ne zaman son bulacağı, ortak noktanın neresi olduğudur.

 Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızı da, barış olacaksa karşılıklı saygı olması gerektiğini anlamaya çağırıyorum. Bu şekilde perspektif olabilirse çözüm, dedikleri gibi kazan-kazan olmalıdır. (çözüm) kazananlar ve kaybedenler yaratmamalıdır. Adaletle alakalı olmalıdır. Yalnız bir tarafın endişelerine değil ötekinin beklentilerine de cevap vermelidir.

Bugün, mümkün olduğu ölçüde iyi niyetini bildiğim Sayın Akıncı’dır. Yarın  Türkiye ile daha sıkı bağ olmasını savunan biri seçilirse ne olacak? Basın toplantısında boru hattı örneğini verdim, Kıbrıs  Rum siyasi partileri tarafından ‘neden Kıbrıslı Türklerin hakkı olmasın’ yorumu yapıldığını büyük bir şaşkınlıkla gördüm. Gelirde de payları var, boru hattının nereden geçeceğini oturum ciddiyetle istişare etmemize de hakları var.  Örneğin Avrupa’nın güvenliği ile ilgili bir Avrupa programıyla ilgiliyse ve öteki tarafın tutumu, boru hattı Türkiye’den geçmelidir şeklinde olursa hiç karar alabilir miyiz? Bu, verdiğim bir örnek. Binlercesi var.  bu nedenle,  çözüm işleyebilir olmalıdır diyorum.”

Fileleftheros haberi “Çözüm Çabalarımın Sorgulanmasını Kabul Etmem… Başkan Anastasiadis Kıbrıs Sorunundaki İcraatlarını Eleştirenlere Cevap Verdi” başlığı altında özetledi.

 Kathimerini “Anastasiadis Kendisini Eleştirenlere Tehlikeleri İşaret Etti…  Başkan Anastasiadis, Halk Tarafından Reddedilecek İkinci Bir Çözüm Felaket Olur Uyarısında Bulundu” başlığını kullandı.