Rum Yönetimi Sözcüsü Nikos Hristodulidis, yoğunlaştırılmış müzakereleri, prosedürün “en önemli anı” diye niteledi ve “prosedürün ilerleyip ilerleyemeyeceği ve 2016 sonuna kadar bir anlaşmaya varma hedefinin başarılıp başarılamayacağı büyük ölçüde bundan çıkacak sonuca bağlı olacak” dedi.

Hristodulidis, Simerini’ye yaptığı özel açıklamada, liderlerin, uzlaşılan usul gereği haftada iki kez görüşeceği yoğunlaştırılmış müzakerelerde ele alınması beklenenleri şöyle sıraladı:

“a-Yönetim, Ekonomi, AB ve Mülkiyet başlıklarıyla ilgili havada kalan meseleleri, anlaşmazlıkları daraltmak ve derogasyonları (sapmalar) minimize etmek hedefiyle derinlemesine görüşecekler.

b-İki tarafın ana tezlerinin anlaşılması ve karşılıklı anlayış ve/veya yakınlaşma sağlamak hedefiyle Toprak ve Güvenlik başlıkları müzakere edilecek.

c-Çözümün ertesi günü, Federal Yasaların, Federal Anayasanın ve oluşturucu eyalet anayasalarının yazımı gibi çok hassas konuların detay müzakeresi başlayacak.”

Hristodulidis, Rum yönetiminin 2017 içerisinde hidrokarbon sondajlarına başlama planları hatırlatılarak, son günlerde işitilmeye başlandığı gibi; müzakerelerin 2017 içine de sarkması halinde, sondajların müzakereleri olumsuz etkileyip etkilemeyeceği sorulduğunda “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının, çözüm müzakereleri yüzünden ertelenmeyeceğini defalarca tekrarladık” dedi, özetle şunları ekledi:

“ANASTASİADİS, TÜRKİYE TEPKİ GÖSTERİRSE NE YAPACAĞININ İŞARETİNİ VERDİ”

“Bunu sadece kamuoyuna yönelik açıklamalarımızla değil, 3’üncü tur ruhsatlandırma ihalesi ilanımız gibi somut karar ve faaliyetlerimizle de savunuyoruz. Dolayısıyla enerji planlarımızın uygulanması ile Kıbrıs sorununun çözüm müzakereleri arasında herhangi bir bağlantı yok. Tek bağlantı, Türkiye’yi teşvik edecek olmasıdır. Türkiye doğru düşünürse, Kıbrıs sorununun çözümünden kendisi için de ortaya çıkacak menfaati anlayabilir. Aynı zamanda Kıbrıslı Türkler için de teşvik olur.  Türkiye’den bir tepki gelirse, Başkan Anastaiadis ne yapacağının işaretini verdi.”

Türkiye ile İsrail’in ABD inisiyatifiyle ilişkilerini normalleştirme çabasının Rum tarafının, özellikle enerji konularındaki çıkarları açısından endişe verici olup olmadığı sorulduğunda ise “Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirme çabası bir ABD inisiyatifi değildir” diyerek söze başlayan Hristodulidis özetle şöyle devam etti:

“Bu normalleştirme çabasının ne aşamada olduğu konusunda İsrail tarafı bize bilgi veriyor.  Bu çerçevede İsrail Başbakanı da zaman zaman yaptıkları telefon görüşmelerinde Başkan Anastasiadis’e Türk tarafıyla görüşmeler hakkında bilgi veriyor. İsrail, her ne sonuca varırsa varsın bu çabanın, İsrail ile Kıbrıs arsasındaki stratejik öneme sahip ilişkileri hiçbir şekilde değiştirmeyeceğini açıkça ortaya koydu. Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi çabalarının bulunduğu noktaya gelirsek: Hem çok yakın, hem de çok uzak diyebilirim. Halen bazı hassas noktalar var ve nihai sonucun ne olacağını kimse bilemiyor.

Türkiye’nin kazandığı bir şeyin illa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kaybı olacağı yaklaşımında değiliz çünkü, mevcut seçenekler arasındaki Türkiye-İsrail enerji işbirliğine Lefkoşa’nın da müdahiliyeti şarttır, böyle bir işbirliğinin gerçekleştirilebilmesi için Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekir. Bu da Türkiye için, Kıbrıs sorununun bir an önce çözülmesini istemesi için bir teşviktir.”

Hristodulidis, ABD ziyareti ve temaslarını değerlendirirken ekonomiyle ilgili temaslarının detaylarını aktarmayacağını ancak muhataplarıyla yaptığı bazı görüşmeleri örneklendireceğini vurgulayarak özetle şunları anlattı:

“Olası bir çözümün ekonomik yönüyle ilgilenmekte olan IMF grubuyla görüşmem,  Başkan’ın uluslararası kuruluşları, muhtemel çözümün, yeniden birleşmenin ekonomik yönünün göğüslenmesi için yürütülmekte olan çabaya katma kararının doğruluğunu gösterdi. IMF yetkilileriyle görüşmemde masada müzakere edilen bütün başlıklara değinen önemli bir çalışma yaptıklarını anladığımı söylemem gerek. IMF teknokratlarının önümüzdeki 3-4 ay içerisinde tamamlanacak olan çalışmaları masadaki bütün başlıkları etkileyecek olan, çözümün ekonomik yönünün daha iyi analiz edilmesine katkı yapacak.

Amerikalı yetkililer ve düşünce kuruluşu temsilcileriyle görüşmelerimizde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’de oynadığı belirleyici rolün ve Kıbrıs sorununun olası çözümünden sonra, bu belirleyicilik rolünün daha da kuvvetleneceği ortaya çıktı. Anlaşılacağı gibi bu, müzakere masasındaki görüşmelere de dokunan çok önemli bir boyuttur. BM yetkilileri ve Amerikan hükümeti yetkilileriyle görüşmelerimizde de Kıbrıs sorununda gerek öz gerek prosedürel (usul)  açıdan 2004’te yapılan ve bir daha asla tekrarlanmaması gereken yanlışlar algılandı.”

Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis’in ilgili açıklaması hatırlatılarak, Rum yönetiminin, çözümün finanse edilmesiyle ilgili tutumu sorulduğunda ise Hristodulidis, IMF ile yaptığı temaslarla ilgili sözlerini hatırlatarak, ilgili araştırmaların tamamlanmasıyla çözüm maliyetiyle ilgili net bir görüntü elde edileceğine işaret etti, özetle şunları söyledi:

“Uluslararası kuruluşların, yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ın mali ihtiyaçlarıyla ilgili verileri dikkate alındığında Başkan Anastasiadis meselenin uluslararası katkılarla göğüslenmesi için uluslararası seferberlik başlatacak. Bu arada, Türkiye’nin çözümün finanse edilmesine önemli katkı koyması herkesçe olmazsa olmaz görülüyor. Doğal zenginliğin kullanılmasından elde edilecek kaynağın nasıl değerlendirileceğine gelecek olursak; açıkça söylemek isterim ki bu konuda hükümetin aldığı tek karar, Bakanlar Kurulu’nun 13 Haziran’da onayladığı ve meclise gönderilecek olan Ulusal Yatırım Fonu kurulması kararıdır.”