Politis’in haberinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in ocak ayında yapacağı 3 görüşmede Kıbrıs sorununda varılacak nihai son açısından belirleyici olacağı bildirildi.

Gazetenin “Kıbrıs Sorunu Kritik Dönüm Noktasında… Ocak’ta Al-Ver” başlıklı manşet haberine göre, Rum Yönetimi’nden bir kaynak Nisan ayında başlayan müzakerelerde bugüne kadar ele alınan bütün başlıklarda önemli ilerlemeler kaydedildiğine dikkat çekti ve “Ocak’taki görüşmelerde geriye kalan konular da tamamlanırsa  Ocak sonu veya Şubat başlarında nihai al-ver olabilir” ifadesini kullandı.

Daha ileri müzakereye muhtaç üç başlık olduğunu ve liderlerin 3, müzakerecilerin de neredeyse her gün yapacakları görüşmelerde bu başlıklar üzerinde duracağını belirten gazete, özetle şu detayları verdi:

“Garantiler: Konu müzakere masasında birçok kez gayrı resmi ele alındı ancak herkes bu konunun ancak üç garantörün (Türkiye, Yunanistan ve İngiltere) kesin görüşlerini açıklamalarıyla kapanacağını kabul ediyor. Bütün muhataplar orada (Davos) olacağından, 20 Ocak’taki Ekonomi Forumu’nda (20 Ocak) bazı görüşmeler yapılabilir.

'Federal, Avrupalı Kıbrıs’ın  askeri gözlemcilere ihtiyacı olmadığı ilke olarak kabul edildi ancak masada, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların çözümden sonra kendilerini güvende hissetmeleri gereği görüşülüyor. Bir toplumun kendini mutlak güvende, ötekinin güvensiz hissetmesinin mümkün olmayacağında da ilkesel bazda anlaşıldı.

BM’den bir kaynak iki toplumun hissetmekte olduğu güvensizliğin büyük bölümünü çözümün kalitesini azaltacağını söyledi. Çözüm net olursa, uygulamasıyla ilgili güvenlik subapları olursa ve nihayet  herkes, sürekli bir çözüm için herkesin ödemesi gereken bedeller olduğunu kabul ederse, her şey mümkün.

Mülkiyet: Her biri birçok kritere bağlı 23 kategori belirlendi. İlkesel olarak mal sahibinin tapusunun (ister Kıbrıslı Rum’un Kuzey Kıbrıs’taki, ister Kıbrıslı Türk’ün Güney Kıbrıs’taki) geçerliliği kabul edildi. Kriterler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) başlıca kararlarını (Loizidu ve Dimopulos) dikkate alıyor.

Mülkiyette Türk tarafını, özellikle başvuruların Mülkiyet Komisyonu’nda incelenme hızı meşgul ediyor görünüyor. Türk tarafı, uzlaşıldığına göre kriterlerin süratle uygulanmasını istiyor.  Büyük çoğunluk Güney Kıbrıs’taki mallarının tapularını teslim ettiğinden derhal takas imkanı olmasından dolayı bu prosedürün Türk tarafınca kabul edilmesi daha kolaydır. Ancak aynı şey Rum tarafı için geçerli değil. Rum tarafı, çoğunluğu Kuzey Kıbrıs’taki yerleşmeye ilgi göstermiyor görünse de her bir başvurunun bireysel olarak incelenmesini istiyor. Ara çözüm, mülkün statüsünün süratle belirlenmesi ancak aynı zamanda Nikos Anastasiadis’in istediği gibi ara bölgenin ve Maraş’ın derhal teslim edilmesiyle bulunabilir.

Tazminat Fonu: Mülkiyette temizleme prosedürü ancak muteber bir tazminat fonuyla alakalı. İlk etapta uluslararası bağışçılardan gelecek bağışlar veya Avrupa Merkez Bankası’ndan alınacak krediyle böyle bir fon kurulması ve işletilmesi meselesi şu ana kadar netleştirilmedi.

Kıbrıs meselesiyle ilgilenen yabancı ekonomistler mülkiyete yalnız tazminat meselesi olarak değil Kıbrıs ekonomisinin ana gelişme konusu olarak da bakılması gerektiğine işaret ediyor. Bu nedenle gerek mal sahipleri gerek kullanıcıların işbirliğine niyetli olması gerekir.

Başkan Nikos Anastaiadis, Kıbrıslı Rumların giderilmesi gereken endişelerini müzakerelerde kırmızı çizgi olarak ortaya koydu ve Kıbrıs Türk tarafı ile uluslararası unsurun da bunlara anlayış göstermesi gerekir. Özellikle son dönemlerde yapılan kamuoyu yoklamalarından ortaya çıktığı üzere:

1-Mevcut garanti anlaşmalarının değiştirilmesi, özellikle de Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkının kaldırılması gerekir. Anlaşma, AB üyesi bağımsız bir ülkede sömürge kalıntılarını idame ettirilemez. Türkiye, başka  stratejik beklentilerine cevap verileceği öngörüsüyle bu fikre uyuyor ve alternatif düzenlemeleri görüşmeye hazır görünüyor.  Kıbrıslı Türkler geçmişteki acı deneyime atıfta bulunarak buna isteksiz görünüyor. Kıbrıs Rum tarafı bu konuda büyük ölçüde tatmin edilmezse müzakere prosedürünün yıkıma sürükleneceği bilinmelidir.

2-İnsan haklarına ve temel özgürlüklere mutlak saygının güvence altına alınması. Daimi derogasyonlar (istisnalar) olmadan, geçici istisnalar konusunda ise önceden belirlenmiş ve net geçiş dönemleri olmalı.

3-Eyaletlerin  ve federal hükümetin yetkileri, belirsizlikler ve gri bölgeler olmamalı,  net ve önceden belirlenmiş olmalı.  Federal hükümet güçlü olmalı, federal düzeyde karar alma mekanizmaları çıkmazın devamını gündeme getirmemeli. Özellikle, devleti dağıtacak ve ülkeyi istikrarsızlaştıracak anlaşmazlıkların çözüm mekanizmaları olmalı.

4-Mülkiyetin çözümü için sarih, muteber ve şeffaf düzenlemeler olmalı. Yeniden İmar ve Tazminat Fonu para şeklinde verilecek tazminatın ödenebilmesini sağlayacak gerekli kaynağı bulundurmalı. Mal takaslarının şeffaf prosedürler ve objektif kriterlerle yapılması güvence altına alınmalı. İdari yapılar, konuların ezici çoğunluğunun 18 ayı geçmeyecek süre içerisinde tamamlanmasını mümkün kılacak şekilde kurulmalı.

5-Ada’daki demografik oranın Kıbrıs’a, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu üçüncü ülke vatandaşlarının kontrolsüz girişinden etkilenmemesi sağlanmalı. Vatandaşlık ve muhaceretle ilgili politikalar  federal hükümetin yetkisinde olmalı.

6-Gelecekte, Kıbrıslı Türkler arasında  ayrılıkçı eğilimler olması halinde, uluslararası hukuk  açısından ayrılığı ve ayrı Kıbrıs Türk devlet yapısının tanınmasını destekleyecek hukuki argümanlar olmaması güvence altına alınmalı.

7- Toprak düzenlemeleri, en azından Annan planı haritasına dahil olan toprakların yönetiminin Kıbrıslı Rumlara verilmesini öngörmeli. Ve elbette, 4 Karpaz köyü için özel düzenlemeler geçerli olmalı.

Kıbrıslı Rumların anlaşmayı kabul etmesinin ön şartı, yukarıda sayılanların tamamının yerine getirilmesidir.  Müzakere prosedürüne dair bilgilerden, böyle bir şeyin mümkün olduğu sonucu çıkıyor. Geriye, nihai anlaşma metnine de eklenmeleri kaldı.”