Hidrokarbon konusunun müzakereleri bir yandan zora sokarken bir yandan da yeniden başlamasını zaruri kıldığını belirten Eide şunları vurguladı:

“Kıbrıs, geniş jeopolitik resmin bir parçasıdır. Kıbrıslı Türkler de Rumlar da, bu karışık bölgede kendi alanlarını belirlemeyi başkalarına bırakmak yerine, kendileri belirlemek için inisiyatif almalıdır. Dolayısıyla, Kıbrıs sorununu çözmemiz gerektiği kanısındayım çünkü sorun çözülmüş olsaydı, Birleşik İki Bölgeli İki Toplumlu Federal Kıbrıs hidrokarbonlar konusunu bütün komşu ülkelerle tam işbirliğinde konuşabilirdi”

Espen Barth Eide, bu  açıklamaları, Rum tarafında yayın yapmakta olan Sigma TV’ye verdiği söyleşisinde yaptı. Aynı yayın grubuna bağlı olan Simerini gazetesi söyleşiyi  “Yeniden Başlama Formülü Veriyor... Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Danışmanı, Bunun, Çözüm Olmaması İçin Çok Kötü Zaman Olduğunu Söylüyor” başlığıyla aktardı.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri konusunda BM’nin neden eşit mesafe taktiği uyguladığı sorulan Eide “Burada birden fazla görüş bulunduğunu anlamanız gerek” dedi ve şu izahatta bulundu:

“Hidrokarbon çıkarma prosedürünün parçası olmak istediğini vurgulayan Kıbrıslı Türklerin tezi var, Cumhuriyet’in araştırmalarda bu hakları ihlal etmeden kullandığı egemenlik hakları olduğu yolunda bir başka görüş var. Zannederim, BM de dahil uluslararası toplumun tek hedefi var: İki tarafı müzakerelere dönmeye ikna etmek. Çünkü bu meseledeki tek çözüm, Kıbrıs sorununa bir hal çaresi bulunmasıdır. Bu noktada vurgulamak isterim ki BM Sekreterliği geleneksel olarak deniz konularında pozisyon almaz. Yetkili organ Uluslararası Adalet Mahkemesi’dir.”

“Doğal gaz konusunun müzakerelerin parçası olması gerektiği görüşüne katılıyor musunuz?” sorusuna muhatap olan Eide  “Bana göre doğal gazın müzakerelerin parçası olup olmaması o kadar da önemli değil. Bu, iki tarafın meselesi ancak, bir tarafın müzakerelerin parçası olmasını istediğini, öteki tarafın istemediğini biliyorum” cevabını verdi.

“TARARLAR, ŞU AN KONUSUNDA DEĞİL GELECEK KONUSUNDA ANLAŞMALI”

Hidrokarbon konusunu taraflarla görüştüğünü belirten Eide “Başarmaya çalıştığımız benim barışım veya BM’nin barışı değil, Kıbrıs için barıştır” vurgusunu yaptı, şunları ekledi:

“Ben barışçıl bir ülkeden, Norveç’ten geliyorum ve başka bir barışçıl ülkede, İsviçre’de yaşadım. Yardım etmek istiyorum. Sorun Ada’dadır. Bizim rolümüz iki tarafın çabalarına yardımcı olmak olmalıdır. Ancak Kıbrıs’ta herkesin hidrokarbonun geleceğine ilişkin tartışmalara katılması gerektiğine inancım tamdır. İki taraf, şimdiki ve önceki liderlerin, hidrokarbondan edinilecek gelirin bütün ülkeye ait olacağı, federal gelir olacağı konusunda anlaştığı da iyi haberdir. Bunlar, Talat-Hristofyas ve Eroğlu-Anastasiadis arasında uzlaşılmış önceki belgelerde yer alıyor. Dolayısıyla iki tarafın, şu an konusunda değil gelecek konusunda anlaşması gerektiğine inanıyorum. Kendilerine gelecekle ilgili konuları düşünmeleri için baskı yapmaya çalışırsak, zannederim bunu yapacaklar. Bunun BM masasında veya başka bir masada olup olmamasının benim için önemi yok ancak bugünden çok gelecek üzerinde odaklanılması gerektiğini düşünüyorum.”

“BENİM HEDEFİM DEVAM ETMEKTE OLAN STRATEJİK SORUNU ÇÖZMEKTİR…”

Espen Barth Eide’ye, Ankara ziyaretinin ardından Maraş konusunda yeni bir haberi olup olmadığı da soruldu. Sözlerine “Güven yaratıcı inisiyatiflere bakmam olumlu olurdu ancak ana hedefim devam etmekte olan sorunu çözmektir” diyerek başlayan Eide şöyle devam etti:

“Ana hedefim, devam etmekte olan sorunu, stratejik sorunu çözmektir. Stratejik sorunu çözersek geriye kalan diğer sorunlar hallolacak. Müzakere masasına dönmemiz stratejik gerekliliği üzerinde duruyorum, sorunun sadece bazı bölümlerinin değil. Kıbrıs’ta bilmeniz gereken önemli bir şey daha var: Ankara ve Atina’daki görüşmelerim olağanüstüydü. Her iki ülke de, çözüm bulunmasına destek veriyor ve bu yönde hararetle uğraşıyor. Hemen bulunacak bir çözümün, daha sonra bulunacak çözümden daha iyi olacağını ve bugünkü durumun, iki tarafın çözüm yönünde ortak eylemde bulunmasını gerektirdiği görüşüne güçlü destek veriyorlar. Bu, hem Türkiye için geçerli hem de Yunanistan için.”

Rum tarafının, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini gerekçe göstererek müzakereleri askıya almasıyla yaşanan gerilimin giderilmesi için bundan sonra atacağı adımların neler olduğu ve iki tarafa formül getirip getirmediği sorulan Eide, Türkiye’de ve Yunanistan’da yaptığı görüşmeleri hatırlatarak, ilk fikirlerinden bazılarını Kıbrıs’taki iki liderle paylaşacağını belirtti. Eide, şöyle devam etti:

“ÇÖZÜM OLMAMASI İÇİN ÇOK KÖTÜ BİR ZAMAN. ŞU ANDA İSTİKRARLI GÖRÜNÜYOR OLMASI GELECEKTE DE İSTİKRARLI OLACAĞI ANLAMINA GELMİYOR”

“Bu fikirler özellikle, gerilimin daha da tırmandırılmamasıyla, mevcut gerilimin nasıl azaltılacağı ve halen anlaşılmış olanlar üzerinde odaklanmamıza olanak tanıyacak bir ortama nasıl dönebileceğimiz ve mevcut krizin köklerini nasıl dağıtacağımızla alakalı olacak. Çok önemli mesajım şudur: Bir taraf ötekine suçlamada bulunuyor ve bu kimseye yardımcı olmuyor çünkü burada ortak bir sorun var ve ortak eylemle çözülmesi gerekiyor. Dünyanın, jeopolitik gelişmelerin olumsuz olduğu bir bölgesinde bölünmüşlük idame ettirildiği sürece sorun büyüyor. Ortadoğu yanıyor ve bu duruma, daha çok ülkenin karışması tehlikesi var. Dolayısıyla çözüm olmaması için çok kötü bir zaman. Şu anda istikrarlı görünüyor olması, gelecek yıllarda da istikrarlı olacağı anlamına gelmiyor. Kıbrıs sorunu ortak bir sorundur. Yalnız Kıbrıslı Türklerin veya Kıbrıslı Rumların değil hepsinin sorunudur. Bunu da iki taraf sorunu ancak işbirliği ile çözecek.”

“İKİ TARAF HİDROKARBON EKONOMİSİNE GİRMENİN MENFAATLERİNİ ANLAMAYA BAŞLAMALI”

Eide, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’e getirdiği formülün neler içerdiği sorulduğunda ise şu cevabı verdi:

“Temelde, iki tarafın –yalnız iki lideri kastetmiyorum- iki toplumun ortaklaşa bir hidrokarbon ekonomisine girmenin menfaatlerini anlamaya başlaması için bir formül bulunmasını istiyorum. Çünkü bu yalnız gelirin paylaşımıyla değil bu sanayinin nasıl kurulacağı, vergi konusunun nasıl belirleneceği ve alana ne kadar çabuk girmek istediğinizle alakalıdır. Bunlar, gelecekteki birleşik Kıbrıs’ın bir noktada çözmesi gereken önemli konulardır. Zannederim bunları şimdiden düşünmeye başlamamız akıllıca olacaktır. Başka konular da var, mesela Barbaros’un burada olması gibi. Bütün bunlar incelediğimiz geniş bir paketin parçalarıdır.”

Cumhurbaşkanı Eroğlu ve Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis ile görüşmelerinden sonra müzakerelerin yeniden başlayacağına inanıp inanmadığı sorulan Eide, yıllardır politika yaptığını ve bu süreçte, yakın zamanda olacaklar konusunda kesin vaatlerde bulunmamayı öğrendiğine işaret ederek şunları ekledi:

“Çok yakında müzakerelere yönelmemizi umuyorum ancak dikkatli olmak istiyorum.  Yarın veya öbür gün diyemem. Eroğlu ve Anastasiadis’le, Türkiye’yle, Yunanistan’la, Büyük Britanya’yla, BM ile AB ile ve diğer müdahillerle yoğun çalışıyoruz ve uygun ön koşulları oluşturmaya uğraşıyorum.  Ancak aynı zamanda istek de gerekli. İki liderin istek göstermesi gerek, gösterirlerse ilerleyeceğiz.”

Bunun, yılsonundan önce mi yoksa KKTC’deki seçimlerden sonra mı olacağı sorusuna karşılık ise “seçimleri beklemememizi tavsiye ederim çünkü sorun değişmez” diyerek söze başlayan Eide, şöyle devam etti:

“Liderlik değişse bile –ki bunun olup olmayacağını bilmiyoruz- lider her kim olursa olsun, çözüme ilerlememiz için argüman yapısı vardır. Eroğlu ile telefonda görüştüm. Seçimlere kadar da, sonuç ne olursa olsun seçimlerden sonra da, sözüne bağlılığını teyit etti. Aynı bağlılık mesajını Anastasiadis’ten Türkiye’ye ilettim. Şu anda müzakere masasında bulunmuyor olabilir ancak Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına bağlı kaldıklarını hissediyorum çünkü tersi her iki taraf için de olumsuz sonuçlar doğurur.”

“KIBRIS TÜRK TARAFI MASADAN KAÇMADI…”

Eide’ye, Rum tarafının, müzakere masasına dönmek için Barbaros’un Doğu Akdeniz’den ayrılmasında ısrar ettiği hatırlatıldı. “Bu doğru ancak Kıbrıs Türk tarafı masadan kaçmadı” vurgusunu yapan Eide şöyle devam etti:

“Türk tarafı müzakerelerde duruyor ve hidrokarbonların paylaşımından şu veya bu şekilde payını nasıl alacağını görmek istiyor. Taraflardan her birinin kendi meselesi var. Tabii ben, iki tarafı dinliyorum. Benim ‘sorunum’ veya avantajım, BM’nin tarafsız platformunun parçası olarak iki tarafı dinlemekle kalmıyor aynı zamanda her ikisinin de kendi argümanları olduğunu anlıyorum. Sigma’ya söylemek istediğim; büyük deniz sınırları olan küçük bir ülkeden–ki bu çok hassas bir konudur- gelen bir kişi olarak çoğu Kıbrıslı Rumun endişelerini anlıyorum. Ancak hidrokarbonların tarım, balıkçılık, turizm veya bankacılık sektörü gibi bir şey olmadığını anlamaları çok önemlidir. Sadece belirli miktarda hidrokarbon vardır ve çıkardığınızda biter. Sonra, jeolojik şartlar nedeniyle 200 milyon yıl beklemeniz gerekir. Bölünmüş bir ekonominiz olduğunda mesele turizm ile aynı olmaz, aynı önemde değildir çünkü hidrokarbonlar yeniden yaratılamaz. Hidrokarbonlar belki sadece bir nesil içindir. Dolayısıyla ister paylaşırsınız ister sürekli çatışma alanına çevirirsiniz.”

Müzakerelerin yeniden başlaması için Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine son vermesi gerektiğini düşünüp düşünmediği sorulan Eide , “Uygun şartların yaratılması için bütün taraflar bir şey yapmalı, dolayısıyla Türkiye de bir şey yapmalı” dedi, şunları söyledi:

İKİ TARAFTAKİ İKİ GÖRÜŞ…

“Mesajım, Ankara’nın bunda oynayacak rolü olduğudur. Hem Kıbrıs Rum tarafının, MEB’inin ihlal edildiği konusunda tepisi vardır -ki bunu tamamen paylaşıyoruz- hem de Kuzey’de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de çözümü beklemeden hidrokarbonda avantaj sağlamak için devlet olarak olanaklarını kullandığı görüşü vardır –Türkiye de bu görüşü destekliyor-. Dolayısıyla iki taraftaki iki görüş bunlardır. Benim işim yargıç olmak ve kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermek değil. Kıbrıs’a gelme nedenim bu değil, Genel Sekreter de beni bunun için göndermedi. Genel Sekreter ve Güvenlik Konseyi ilerlememiz ve nihai çözüme ulaşmamız için müzakerelerin yapılabilmesi ve ilerlemesi için şartları yaratmamı istiyor.

Gerçekçi iyimserliğimi koruyorum. Bununla ne mi kastediyorum: zor bir sorun olduğunu anlayabilecek kadar deneyim sahibiyim ancak bunun paralelinde, masada bulunan konulara derinlemesine baktığınızda üzerine köprü kurulamayacak –elbette istekle ve güvenle- hiçbir anlaşmazlık olmadığını biliyorum. Şu anda istek ve güven var mı diye soruyorum. İki tarafın müzakere edebilmek için birbirine güveneceği noktaya gelirsek bu sorunu herkesin menfaatine çözebileceğimize inanıyorum.  Bunu, buraya geldiğim ilk günden beridir söylüyorum, düşündükçe inanmaya devam ediyorum.

İKİ TARAFIN, VERİLMESİ GEREKEN TAVİZLER KARŞILIĞINDA KAZANACAĞI DAHA BÜYÜK ŞEYLER VAR

İki tarafın, verilmesi gereken tavizler karşılığında kazanacağı çok daha büyük şeyler vardır.  Çözüme ulaşabilmemiz için bir dereceye kadar öteki tarafın tezlerini kabul etmek gerekir. Bazı toprak düzenlemeleri olmalı, mülkiyetle ilgili bir şeyler olmalı,  yönetim ve güç paylaşımı meselesi halledilmeli. Mülkiyetle ilgili bir şey olması için bazı toprak düzenlemeleri olması gerekir. Diğer ülkelerin de müdahil olduğu güvenlik konusunda uzlaşı olmalı ancak müşterek menfaat çok daha fazla olacak. Hidrokarbon meselesi menfaatin çok daha büyük olacağını gösteriyor.”

Espen Barth Eide’ye Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e sondaj platformu yerleştirmesi halinde nasıl tepki vereceği de soruldu. “Bu bir varsayım sorusudur ancak ben her zaman durumun tırmandırılmasını değil sakinleştirilmesini tavsiye ederim –ki bu doğal olarak Türkiye’yle de ilgilidir” dedi.

Kıbrıslı Türklere ve Rumlara –liderlere değil- son mesajının ne olduğu sorulduğunda ise Eide “Bir şey kazanmak istiyorsak siyaset dışındaki insanların yoğun katılımına ihtiyacımız var. Tabii siyasilere de ihtiyaç var çünkü bunun için seçildiler ancak etkilenen diğer birçokları var. Dünya Ekonomi Forumu üyesi olarak, her iki tarafın ekonomi liderleriyle görüştüm ve bana, Kıbrıs sorununun çözümü geciktiği için çok para kaybettiklerini söylediler. Çalışırsanız, bu Ada’da daha da zengin olma ihtimali çoktur. Olgular kötüleşirse Ada’ya yatırım yapma ihtimali olan yatırımcıları kaybedebilirsiniz. Vatandaşlar, gelecekleri için sorumluluk almalı, bunu sadece siyasilere bırakmamalı.”