Koronavirüs tüm dünyada korku yaratmaya devam ederken; ülkemizde grip ve domuz gribi vakaları görülmeye devam ediyor… Onkolog Dr. Yavuz Dizdar'a gerek gripten korunmanın, gerekse hastalığa yakalandıktan sonra iyileşmeyi hızlandırmanın doğal yollarını sordum. İşte açıklamaları…

– Probiyotikler bizi gripten korur mu?

Elbette korur… Ancak biz sindirim sistemi denince mide, karaciğer ve bağırsaklar gibi sadece sindirim kanalını düşünüyoruz. Oysa bu hastalıkların etkilediği akciğerler, yani solunum yolları da aslında doğrudan sindirim sisteminin parçasıdır… Bu düşünceyi iki nedenle kesin olarak savunabilirim; birincisi akciğer tomurcukları zaten sindirim kanalından ayrılarak başlar yani yemek borusu arkada ama soluk borusu da önde aslında aynı kanalın bileşenleridir. Siz sindirim sistemi ile gıdayı alırsınız ama bunun kimyasal anlamda yakılabilmesi için oksijen gerekir, işte solunum yollarıyla aldığınız hava diğer beslenme kanalınızı oluşturur. Tam da bu ortak kökene bağlı olarak solunum yollarının da aynen bağırsaklar gibi kendine özgü faydalı bakterileri vardır. Zaten solunum yolu hastalığı önce virüslerin etkisiyle başlar, bu sırada faydalı bakterilerin hakimiyeti kaybedilirse zatürre gibi ciddi enfeksiyonlara çevirir. Dolayısıyla probiyotikler sadece sindirim sistemini değil, solunum sistemini de korur.

HAVA BESLEYİCİ OLMALI

– Peki solunum sisteminin faydalı bakterileri de yediklerimizle mi besleniyor?

Sadece yediklerimizle beslenmezler, aldığımız nefesin yani çekilen havanın da besleyici olması gerekir. Çam ormanlarında yürüyüşe çıkılmasının, deniz kenarında zaman geçirilmesinin nedeni hava kompozisyonunun farklı olmasıdır. Bugün için yiyeceklerle alınan probiyotiklerin solunum bakterilerini nasıl etkilediklerini henüz tam olarak bilmiyoruz ancak “solunumu rahatlatan, ifrazat söktüren” mantığıyla baktığınızda bambaşka seçenekler var… Bunlardan biri salep… Salep aslında orkide sınıfından bir bitkinin soğanlarından elde ediliyor, solunum yolları için yumuşatıcı ve koruyucu bir etkisi var…

BAKTERİLERİ BESLİYOR

İkincisi keçiboynuzu… Salep de keçiboynuzu da aktarlardan toz biçiminde alınabilir. Ortak özellik nedir diye baktığınızda ise karşınıza mannan adı verilen bileşik şeker molekülleri çıkıyor, olasılıkla kıvamı veren de bunlar. Mannan ilginç bir bileşik, virüs ve bakterilerin etrafında onların ortadan kaldırılmasını sağlayan bir zarf meydana getiriyor. Nasıl sindirimdeki faydalı bakterileri besleyen Glikoz Amino Glikan (GAG) denen bileşikler varsa, elbette solunum sistemindeki faydalı bakterileri besleyen bileşikler de var. Mannan anlaşıldığı kadarıyla bu sınıfta yer alıyor, yani salep ya da keçiboynuzu özütünde… Grip virüsünü bünyemize almamamız yani maske vesaire ile korunmamız çok kolay değil ama alınmış virüsü etkisiz halde tutmanın, yani diğer hücrelere girerek çoğalmasını engellemenin yolu salep ve keçiboynuzundaki mannandır…

C VİTAMİNİNİN ÖNEMİ

– Gribe karşı nane-limon, portakal ya da greyfurt ne kadar fayda sağlar?

Nane zaten çok güçlü bileşikler içerir, detayı iyi bilinmiyor. Limon ve narenciye ürünlerinde de çok sayıda bilinmeyen bileşik var, jasmonad, limonin mesela bunlardan daha iyi bilinen ikisi ama elbette bunlar gibi binlercesi var. Bu bileşiklerin kanser de dahil vücudun uyumu ya da savunması için gereken işlevlerde çok olumlu etkileri olduğu zaten biliniyor. Tabii bir de bilinmeyenler var… Özellikle taze kış sebzeleri, kereviz, lahana, pırasa ve diğerleri fazlasıyla etkililer. Bunların yanında iyi bilinen diğer madde ise bizim C vitamini olarak tanımladığımız askorbit asittir… C vitamininin en önemli işlevi bağ dokusunun birbiriyle bütünleşik kalmasıdır. Zira siz kelle paça da içseniz, eğer C vitamini almazsanız bu zincirler birbirine bağlanamıyor. Ancak günümüz koşullarında ciddi bir C vitamini eksikliği olabileceğini iddia etmek zor, zira herkes en azından salata ya da çorbayla limon tüketiyor. Ancak gereksinimin arttığı hastalık durumunda bunların ayrıca takviye edilmesi mantıklı görünüyor.