İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fehmi Tabak, Dünya Sağlık Örgütü'nün, tedavinin geldiği noktayı göz önüne alarak HIV enfeksiyonunu "öldürücü hastalıklar" listesinden çıkararak hepatit B veya diyabet gibi "kronik hastalıklar" listesine aldığını belirterek, "Yapılan çalışmalar gösterdi ki tedavi ile kanınızda virüs saptanmadığı zaman, bulaştırıcılık da olmamaktadır." dedi.

Aynı zamanda HIV Enfeksiyonu Derneği Başkanlığı görevini yürüten Tabak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, HIV enfeksiyonunun, insanlarda bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olan bir hastalık olduğunu, ileri evrelerinde Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromuna (AIDS) yol açtığını söyledi.

HIV enfeksiyonunun AIDS’ten farklı olduğunu aktaran Tabak, "Enfeksiyonun doğası gereği son evrelere gelene kadar, yani bağışıklık sistemi çökene kadar herhangi bir belirti ve bulgu vermeyebilir. AIDS evresine gelen hastalarımızın birçoğu tedavi ile bu evreyi atlatarak hayatını sağlıklı olarak sürdürebilmektedir." diye konuştu.

Tabak, tüm dünyada 36 milyon HIV enfeksiyonlu yaşadığının tahmin edildiğini dile getirerek, dünyada yeni tanılarda azalma gözlenirken, Türkiye'de son 4-5 yıldır ciddi artışlar görüldüğünü aktardı.

Türkiye'de ilk vakanın görüldüğü 1985'ten 2017 Haziran'a kadar 14 bin kişiye tanı konulduğunu ifade eden Tabak, şöyle konuştu:

"Özellikle 2012 yılından sonra o yıl tanı alanların sayısı önceki yıllarda genellikle 500'ün altındayken, daha sonraki yıllarda da artarak geçen yıl 3 binlere kadar yükselmiştir. Dünyada artış durmuşken bizdeki katlanarak ortaya çıkan artışlar çok dikkat çekicidir. Son yıllarda yeni tanı alan hastalarımıza baktığımız zaman korunma ile ilgili duyarlılıkların gözardı edildiğini üzülerek görmekteyiz. Halen kondom kullanımının en etkin korunma yöntemi olduğu unutulmamalıdır. Tedavi almakta olan hastalarımızda da virüs saptanamaz düzeylere geldikten sonra bulaşma da olmamaktadır."

Tabak, korunmasız cinsel ilişki başta olmak üzere, vücut sıvılarından bulaşan virüsün, sosyal ilişkiler, aynı ortamı ve evi paylaşmakla bulaşmadığını söyledi.

Tedavinin ilk koşulunun tanının konulması olduğuna dikkati çeken Tabak, şöyle devam etti:

"Tanı için hemen hemen her laboratuvarda bulunan tanı koydurucu testi yaptırmak lazım. Hastalık açısından risk taşıyan bireyler çok değişik nedenlerden dolayı test yaptırmamaktadır. Bunun için 'Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezlerinin sayısının arttırılması gerekiyor. Bu merkezlerde ücretsiz ve gizlilik esasları içerisinde HIV test hizmetinin sunulması hayati önem taşıyor." 

"KULLANILAN İLAÇLAR DEVRİM NİTELİĞİNDE"

Prof. Dr. Tabak, HIV virüsünün ilk görüldüğü yıllarda ilaç tedavisi uygulandığını, daha sonraki dönemlerde virüsün ilaca direnç gösterdiğinin saptandığını ifade ederek, şu bilgileri verdi:

"1996 yılında virüsün çoğalmasını değişik basamaklarda durduracak 3 veya 4 ilacın birlikte kullanıldığı modern tedaviler önemli bir dönüm noktası oldu. Günümüzde geldiğimiz nokta artık günde 1-2 tabletle hastalık kontrol altına alınabilmektedir. Kullanım ve hastanın uyumu açısından devrim niteliğindeki bu ilaçlar tek veya 2 tablet alınmasına karşın, direnç açısından yine 3-4 ilacın birleşiminden oluşmaktadır. Diğer bir önemli nokta bu ilaçların yan etkilerinin çok az ve kontrol edilebilir olmasıdır. Hastalarımızın yaşam süresi kendi yaş gruplarının yaşam süresini yakalamak üzeredir. Bir adım sonrası kürden bir önceki noktalara geldik diyebiliriz. Günümüzün sorunu hastalarımıza bu evrelere gelmeden tanı konulamaması ve dünyada bugün için tahmin edilen 36 milyon hastanın ancak yarısının tedaviye ulaşabiliyor olmasıdır."

Tabak, virüs bulaştıktan sonra mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlanmasının, tedavilerin aksatılmadan alınmasının çok önemli olduğunu vurguladı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün, tedavinin geldiği noktayı göz önüne alarak HIV enfeksiyonunu "öldürücü hastalıklar" listesinden çıkardığını aktaran Tabak, şunları kaydetti:

"Hepatit B veya diyabet gibi 'kronik hastalıklar' listesine aldı. Yapılan çalışmalar gösterdi ki tedavi ile kanınızda virüs saptanmadığı zaman, bulaştırıcılık da olmamaktadır. Ülkemiz tedavi açısından ve tedaviye erişim bakımından dünyadaki birçok ülkeden daha ileri konumdadır. Yeter ki hastalığın tanısı konulsun. Hastalarımız en güncel tedavilere ulaşabilmektedir. Bulaşmayı önlemenin tedaviden daha önemli olduğu unutulmamalıdır. Lütfen riskli olarak kabul edilenler, testlerini çekinmeden yaptırsınlar."