Duymaktan bıktığım ve de artık kesinlikle inanmadığım bir cümle var: "Yediğin yemek miktarını azalt, spor yap; kilo verirsin."

30'lu yaşlara kadar bir işe yarayabilir bu yöntem ama 40'ı devirdikten sonra, hele de yarım asra imza attıktan sonra kesinlikle başka bir "hokus pokus" gerekiyor. Günde 200 gram yiyip 5 kilometre koştuğumda bile ertesi gün tartıda rakam 400 gram artış gösteriyorsa ya da 3 aylık diyet ile kaybettiğim kiloları 2 günde geri alıyorsam, o zaman şimdiye kadar duyduğum o "mucize" çözümler işe yaramıyor demektir. Hele arkadaş toplantılarında anlatılan X isimli zayıflama yöntemlerini dinlemeye hiç sabrım kalmadı. Emme basma tulumba gibi kiloları bir inip bir çıkanlar ya da artık "kilo" konusunda obsesifleşip hayatı kendisine ve çevresindekilere zindan edenlerden olmaksa yaşam felsefeme uymuyor. 

 Peki ne yapmak gerekiyor? Hem yeme zevkini tatmin ederek hem sağlıklı kalarak hem de estetik görünümü katletmeyerek yaşamak mümkün değil mi?

 Dünyada sağlık konusunda en çok sorulan bu soruya çok çeşitli yanıtlar var. Duyduğum en bilimsel ve makul açıklamayı P.Sumithran ve J.Proietto isimli diyet uzmanları Clinical Science Dergisi'ndeki makalelerinde yapmış: "Her diyet herkese uygulanmaz. Kişilerin sağlık durumları, yaşam şekilleri buna uygun olmayabilir. Bu yüzden çevreden duyulan tekniklerin uygulanması ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Zaten her diyet sadece geçici bir süre uygulanırsa sağlıklı olarak kabul edilir. Hep aynı besin ve miktarda, tekrar eden yeme tarzı başka sağlık sorunlarını doğurabilmektedir" diyor, beslenme uzmanlarının her hastaya ellerindeki aynı cetveli uygulamalarını eleştiriyorlar. Fakat kendileri de uygulanabilir bir çözüm önermiyorlar.

 Bunun üzerine "yemek" konusunda kendi kendime biraz araştırma yapmaya karar verdim. 2 haftadır okuduğum çok sayda makale kilo verdirir mi bilmem ama öğrendiğim (bilimsel yayınlara dayalı) bazı bilgiler o kadar ilginçti ki (köşeme sıkıştırabildiğim kadarıyla) sizlerle paylaşmaya karar verdim. En azından belli yiyecek ve içecekler konusunda perspektifiniz değişecektir, emin olun.

* Mikrodalga fırında yapılan patlamış mısırlar böbrek, mesane, pankreas, karaciğer ve testis kanserini tetikliyor. Hele divertikül sorununuz varsa ister mikrodalgada ister ocakta patlatılmış olsun mısırın hiçbir şekilde tüketilmemesi öneriliyor. Eh ne yapalım? Biz de mısırı haşlar yeriz. Üstelik "Mısırda nişasta var, kilo aldırır" düşüncesi Mayo Klinik diyetisyenleri tarafından kabul edilmemekte.

* Önceleri sadece içerdiği aşırı şeker miktarından dolayı sağlık ve kilo sorunu olduğu düşünülen gazlı içeceklerin çoğunda 4-methylimidazol bulunduğu ve bu kimyasalın özellikle genetik hassasiyeti olanlarda akciğer kanserine sebep olduğu açıklandı. Ya şeker yerine suni tatlandırıcı kullanılan gazlı içecekler? Onlarda bulunan aspartamın kanser yaptığı 2014 yılından beri biliniyor. Bu sene yapılan ilginç bir araştırmaysa bu tür gazlı içeceklerin kesinlikle böbrek yetmezliğini tetiklediğini, kadınlarda ovülasyon düzenini bozduğunu savunuyor.

* Konserve meyve ve sebzelerde bulunan bisfenol-A beyin hücrelerinin aktivitesini yavaşlatıyor, ileri yaşlarda unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor. Bu yüzden konserve yerine cam kavanozlardaki ürünlerin tüketilmesi öneriliyor. Eh bunu da biliyordunuz belki ama bu konservelerin son derece düşük kalori içeriğine rağmen metabolizmayı yavaşlattığını duymuş muydunuz?

* Et yemeyi seviyorsanız sadece öğle yemeklerinizde tüketmeniz öneriliyor, çünkü akşam yemeklerinde yenilen et metabolizmayı % 50 yavaşlatıyor. Yani, "Akşam bir salata, 2 köfte yedim, diyeti bozmadım" diye sevinmeyin.

* Salam, sosis, sucuk... O çok sevilen lezzet, etin kendi lezzetinden çok eklenen baharatlar, sodyum nitrat ve diğer kimyasallardan kaynaklanıyor. Mikrobun bile üreyemediği bu ürünlerin vücutta tek etkisi hücrelerde erken ölüm. Meğerse bunlar da metabolizmayı yavaşlatıyormuş.

* Brokoli şahane bir diyet yemeği olarak bilinir. Fakat akşam yendiğinde hazmı ciddi derecede yavaşlatarak kilo kaybını imkânsız hale getirebiliyor. Hadi bakalım buna ne diyeceksiniz?

* Haftalardır oda ısısında bozulmadan duran, diyet sırasında "sağlıklı" kabul edilen yiyeceklerin birçoğu (bisküviler, krakerler, vb) bakteri öldüren kimyasallar içermektedir. Bu içerikler yendiğinde bağırsaklardaki faydalı bakterileri de öldürmektedir. Maalesef bağırsak florası sağlıklı olmayan bir kişi kilolarla birlikte sağlığını da yitirmekte. Şimdi işyerindeki çekmecelerinizden o krakerleri boşaltın bakalım...

* Diyet yapanlar arasında "Karbonhidratı kestim" sözünü çok duymuşsunuzdur. Diğer moda cümle ise "Bu bir rejim değil bir yaşam şekli. Bundan sonra yeme sistemim böyle olacak"tır. Oysa Stanford Üniversitesi bilim insanları, "Cell" isimli bilimsel dergide uzun süreli kısıtlı karbonhidrat tüketiminin kronik enflamasyona sebep olduğunu, eklem ağrıları ve aşırı yorgunluğun giderilmesi için zaman zaman da olsa karbonhidrat yemenin gereğini açıklamışlar. Yani incecik ama belli bir yaştan sonra ciddi ağrılar içerisinde yaşamak da var.

* Akşam uyurken metabolizma yavaşlar. Her ne kadar diyet yaparken yatmadan önce hiçbir şeyin yenilip içilmemesi önerilse de metabolizmayı uyurken bile hızlandıracak düşük kalorili bir içecekle çok daha çabuk kilo verilebileceği gönüllü katılımcılarda 2 hafta denenerek gösterilmiş. Önerilen içeceklerden bir tanesinin içeriği: 1 salatalık, 1 limon, 1/2 demet maydanoz, 1 kaşık rendelenmiş zencefil, 1 kaşık aloevera veya yeşil elma suyu, 1/2 su bardağı su. Bu karşımın tümü taze olarak güçlü bir sebzemeyve sıkıcısında sıkılıyor ve yatmadan 30 dakika önce içiliyor. Ben denedim. Tadı fena değil.

* Birçok kişi omega-3'ün en azından adını ve sağlığa olan pozitif etkilerini duymuştur sanırım. Stanford Üniversitesi bilim insanları, geçen sene Omega-7'nin birçok açıdan Omega-3'ten çok daha etkin olduğunu göstermiş ve patent başvurusunda bulunmuş. Bu etkiler arasında en çok dikkati çekenler: Tip-2 şeker hastalığının engellenmesi, enflamasyonu yok etmesi, kalp hastalıkları, kanser gibi hayatı tehdit eden rahatsızlıkların risk oranını düşürmesi ve en çok dikkat çeken diğer etkisi ise metabolizmayı hızlandırarak kilo vermeyi kolaylaştırması. Bugün birçok hastalığın sebebi olarak yanlış beslenme gösteriliyor. Sağlık kaybedildiği anda çatalın ucuna taktığınız yiyecekler eczaneden getirip masanın üzerine dizdiğiniz ilaçlardan çok daha önemli aslında. İlaç sektörüne bakarsanız, market yerine eczane alışverişine çıkıp yemek yerine ilaç tüketmek çok daha sağlıklı olacak. Bu düşünceden derhal sıyrılmak gerekiyor. Mümkün olduğu kadar taze, doğal, GDO'suz yiyecekler ve minimum ilaç kullanımı hedeflenmeli. Belli bir rejimi uygulamak yerine yiyecekler hakkında okumak aslında çok daha etkili kilo vermek için. Ağzınıza koyduğunuz her lokmanın vücuttaki pozitif ve negatif etkileri bilinince, zamanlıca ve dozunda yenilince, brokoliden de baklavadan da feragat edilmeyince hayat hem daha sağlıklı hem daha keyifli. (Habertürk)