Uzmanlar, metabolik kontrolü sağlayamamış, ciddi hiperglisemisi olan diyabet hastalarının oruç tutmasının ciddi sağlık sorunlarına neden olacağını belirterek, oruç tutmak isteyen hastaların risk değerlendirilmesi amacıyla ramazandan en az 1-2 ay öncesinde tetkiklerinin yapılması gerektiğine dikkati çekiyor. 

Konuya ilişkin AA muhabirinin sorularını cevaplayan Türkiye Diyabet Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kaya, oruç tutma süresinin Türkiye ve çevresi için yaklaşık 16-17 saatlik bir süreyi kapsadığını hatırlattı.

Kaya, diyabet için oruçtaki temel kaygıların hipoglisemi, hiperglisemi, dehidratasyon ve ketoasidoz olduğunu aktararak, "Bu nedenle, fiziksel aktivite, gıda tüketimi ve ilaç ayarlaması ile ilgili eğitim, komplikasyonlara karşı korunmada çok önemlidir." dedi. 

Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda ağızdan şeker düşürücü ilaç alanlarla, diyetle regüle diyabetik hastalarda, oruç tutmanın metabolik kontrolü bozmadığını gösteren bazı çalışmaların olduğunu ancak tersi yönünde sonuçları olan çalışmaların da yayımlandığını vurgulayan Kaya, "Özellikle 1990'lı yılların başından itibaren yeni insülinlerin devreye girmesi ve yeni ağızdan alınan ilaçların diyabet tedavisinde kullanılmasıyla ramazan ile ilişkili çalışmalar sıklaşmış ve çalışmalardaki sonuçlar bazen bizi bildiklerimizle çelişir hale getirmiştir. Bu gelişmelerin sağladığı yeni bilgiler ışığında değerlendirilmesi gereken hastalık değil, hasta olan bireydir." diye konuştu. 

"RİSK GRUBUNDAKİ HASTALAR ORUÇ TUTMAK İSTERLERSE GLİKOZ ÖLÇÜMÜ SIKLIĞINI ARTTIRMALI"

Metabolik kontrolü sağlayamamış, ciddi hiperglisemisi olan, kalp-damar, beyin-damar hastalıklarıyla, kronik böbrek sorunu olanlara, diyalize giren kişilere ve hayatı tehdit eden sorunları olanlara, oruç tutmaması tavsiyesinde bulunulması gerektiğine dikkati çeken Kaya, şöyle devam etti:

"İnsülin kullanan hastalarda da yapılmış ve insülinin orucu olumsuz etkilemediğini bildiren çalışmalar olmasına karşın, şimdiye kadar edinilen bilgilerin ışığında, insülin salgılatıcı ve hipoglisemi etki yapma ihtimali fazla olan ilaç kullananlara, insülin enjekte edenlere oruç tutması önerisinde bulunulmamalıdır. Ancak sıkı hekim kontrolü altında ve yeterli eğitimi almış tip 2 diyabet hastasına bazı şartlarda izin verilebilir. Ama tip 1 diyabetli bireyin oruç tutması uygun değildir. Oruç tutmak isteyen hasta, ramazandan en az 1-2 ay öncesinde risk değerlendirilmesine alınmalı ve bunun için detaylı bir anamnez, fizik ve laboratuvar muayenesi yapılmalıdır. Düşük riskli hastaların oruç tutmasında önemli bir sakınca olmayabilir. Orta riskli olan hastaların oruç tutmasında sakınca olabilir, bu risk grubundaki hastalar eğer oruç tutmak isterlerse glikoz ölçümü sıklığını artırmalıdır ve çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Çok yüksek ve yüksek riskli hastaların oruç tutması önerilmez ve çok sakıncalıdır."

Türkiye Diyabet Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kaya, risk durumuna göre hastaların eğitilmesi ve ramazanda kalori-sıvı alımıyla ortaya çıkabilecek olası komplikasyonlar konusunda bilgilendirilmesi gerektiğini söyledi. 

Kaya, ramazan bayramı süresince hiperglisemi atakları açısından hastanın uyarılması ve glikoz takibinin yapılmasının önemine değinerek, "Ramazan bittikten sonra tekrar ramazan öncesi tedavi rejimine dönülür. Oruç tutan diyabetik bireyler tıpkı sağlıklı bireylerin de uyması gereken şu kurallara çok dikkat etmeliler; sahur ve iftarda yeterli suyu almak, dengeli beslenmek, yeterli karbonhidrat, protein ve yağ içeren besin ögelerini tüketmek; basit karbonhidratlardan sakınmak, lifli karbonhidratla beslenmek, aşırı yağlı beslenmeden sakınmak, yemek yerken hızlı tüketmemek, yavaş çiğnenmek ve asitli içeceklerden sakınılmanın yanı sıra, kafein tüketimi sınırlandırılmak." ifadelerini kullandı. 

"DİYABETLİLER, RAMAZANDA DA SAĞLIKLI BESLENME ALIŞKANLIKLARINI SÜRDÜRMELİ"

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Polikliniği İdari Sorumlusu Doç. Dr. Seda Sancak da diyabetli bireylerin ramazanda oruç tutup tutamayacağı, uzun süreli aç kalıp kalınamayacağı ve bu durumun vücudu nasıl etkileyeceği gibi soruların hep merak edildiğini aktardı. 

Sancak, risk grubu içerisindeki tip 1 diyabetlilerin, insülin kullanan tip 2 diyabetlilerin, şekerleri kötü kontrol altında olanların, kan şekerleri çok yüksek veya çok düşük seyredenlerin oruç tutmasının önerilmediğini vurgulayarak, "Çünkü oruç onlar için sakıncalı olabilir. Ancak bu grubun dışında kalan diyabetik hastalar, oruç sırasındaki tedavi yöntemlerini, diyetlerini, nasıl besleneceklerini doktorlarıyla birlikte belirlemelidir. Eğer gerekirse oruç sırasında tedavi değişikliği bile önerilebilir." değerlendirmesinde bulundu. 

Oruç sırasında, insülin veya bazı diyabet hapları alan kişilerde kan şekerinin düşme riskinin çok yüksek olduğunu dile getiren Sancak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Özellikle iftar zamanında coşkulu bir yemek ve fazla besin tüketimi sonucu kan şekeri yüksekliği riski bulunmaktadır. Bu nedenle fazla tatlı yenmemeli ve porsiyonlar küçük tutulmalı. Eğer fazla yenirse ramazan boyunca kilo alınması sık rastlanan bir durumdur. Diyetisyenle yemek planı üzerine konuşulması gerekir. Diyabetik bireyler oruç sırasında doktor ve diyetisyen yardımıyla günlük kalori miktarı ayarlanmış ve ramazan ayına göre güncellenmiş bir beslenme programı uygulamalıdır. Yılın diğer aylarında olduğu gibi sağlıklı beslenme alışkanlıkları sürdürülmelidir. Yiyecek seçiminde; tam tahıllı gıdalar, yağsız et, tavuk, balık, az miktarda sağlıklı yağlar tüketilmeli; ekmek, pide, hamur işi gibi yiyecekler, pirinç, makarna, patates ile şekerli yiyecekler kısıtlanmalıdır.

Sahur öğünü; karbonhidrat kaynağı olarak dengeli bir şekilde tam tahıl kaynaklarını, sindirimi yavaşlatmak ve gün boyu tokluk, doygunluk sağlamak için ise belirli miktarlarda protein ve yağları da içermelidir. Bu dönemde başka bir sorun özellikle uzun ve sıcak yaz günlerinde karşılaşılan dehidrasyon, yani sıvı kaybıdır. Su vücutta depolanamayacağı için oruç boyunca mümkün olduğu kadar az egzersiz yapılmalıdır. Akşamları bol bol su ve şekersiz içecek tüketilmeli ve sıvı kaybına neden olacağı için kafeinli içeceklerden kaçınılmalıdır. Özellikle kan şekerinin düşük olduğu durumları belirlemek için hastaların kan şekerini izlemek önemlidir ve kan şekerini ölçmenin orucu bozmadığı bilinmelidir. Unutmayalım ki bize emanet olan bedene iyi bakmak en büyük ibadettir."