Farklı sinema tarzıyla dikkati çeken Macar yönetmen Bela Tarr, senaryoları sevmediğini ve senaryo yazılmasına karşı olduğunu kaydederek, "Kötü bir yönetmenseniz elinizdeki senaryo bir işe yaramaz. İyi bir yönetmenin senaryoya ihtiyacı yoktur. Senaryo yazarken kelimeler hakkında düşünmeye başlıyorsunuz ve asıl noktayı kaçırıyorsunuz." dedi.

“Şeytanın Tangosu", "Karanlık Armoniler", "Johanna" gibi birçok filme imza atan Tarr, "5. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali"nde sinemaseverlerle buluştu.

Tarr, Anadolu Ajansı'nın Global İletişim Ortağı olduğu festivalin Soho House'da düzenlenen "Masterclass" programında, sinema sektöründeki tecrübelerini paylaştı.

"Sinemanın Filozofu" olarak tanınan ve 2011'de "Torino Atı" filmiyle sinemayı bırakan Tarr, katılımın kalabalık olmasından dolayı çok etkilendiğini ve duygulandığını söyledi.

Tarr, filmlerinde her bir karakterin duygusuna öncelik verdiğini belirterek, "Bir fikir ürettiğinizde daha önce var olmamış bir şeyi yapmış oluyorsunuz ve bu çok güzel bir duygu. Birçok kişi film endüstrisinden ya da sanattan bahsetse de aslında bu kişisel bir şey. Yönetmen görünmeseniz dahi ekrandadır aslında. Hayat bir şekilde devam ediyor ve siz önce kendi hayatınızı oluşturuyorsunuz. Bazen gördüğünüz şeyler sizi çok etkiliyor ve sizi tepki vermeye itiyor. Yaptığımız her şey aslında bir tepkidir." diye konuştu.

İnsanların hayatı anlayıp onu dönüştürme çabasında olduğunu aktaran Tarr, "Bazı şeyleri sindirirsiniz ve artık sinema yapmanıza gerek kalmaz. Bazen sindiremezsiniz ve sinema yapma konusunda baskı hissedersiniz. Ben tüm yaşamım boyunca aynı filmi yaptım. İnsan itibarının ve onurunun, yaşamın korunmasıyla ilgili filmler yaptım. Çünkü bu konuyu hiçbir zaman sindiremedim." değerlendirmesinde bulundu.

Bela Tarr, film yapmak isteyenlerin somut bir ilhama ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Etrafınıza baktığınızda insanın itibarının kaybolduğunu görüyorsunuz. Razı olmadığınız bu gibi durumları anlatmak istiyorsunuz. Benim yolum film yapmak ama başka insanlar kitap, resim ya da başka bir yolla anlatabilir. Kendisini ifade etmeye ve bir şeyler söylemeye çalışan birçok kişi tanıyorum. Eğer dünya sizin için iyi bir yerse bir şey yapmanıza gerek yok. İlk uzun filmimi yaparken param dahil hiçbir şeyim yoktu. Sadece 22 yaşında öfke dolu biriydim. Filmin bir senaryosu yoktu. Doğaçlamalarla dolu 5 günlük çekim süresi, enerji ve sosyal duyarlılık vardı."

İyi filmlerin ancak güçlü bir temel sayesinde ortaya çıkabileceğini anlatan usta yönetmen, "Kötü bir yönetmenseniz elinizdeki senaryo bir işe yaramaz. İyi bir yönetmenin senaryoya ihtiyacı yoktur. Ben senaryoya karşıyım. Senaryo yazarken kelimeler hakkında düşünmeye başlıyorsunuz ve asıl noktayı kaçırıyorsunuz. Senaryo doğrusaldır, bütün duyguları göremezsiniz, gerçek bir genel bakışınız olmaz. Ben kartlar yapıyorum, sahnenin adını yazıyorum ve duvara yapıştırıyorum. Böylece bütün filmi daha iyi görmeye başlıyorum. Bir şey yazdığınızda karakterlere, ekrandaki insanlara inanırsınız ama setteyken karşınızda gerçek insanlar vardır. Bu durumda zavallı aktörleri senaryoda yazılanları oynamaya zorlarsınız. Bu yüzden senaryoları sevmiyorum." ifadelerini kullandı.

Tarr, bir filmin en önemli konularından birinin oyuncu tercihi olduğunu kaydederek, şunları dile getirdi:

"Oyuncu seçimi yaparken insanların kendi kişiliklerini tanıyorsunuz. Oyuncuları kendiniz belirlemeniz gerekiyor çünkü onların etkileri, tepkileri, nefesleri ve bakışları o filmde olacak. Siz gerçek varlığı filme yansıtmayı amaçladığınız için onlara iyi bakmanız gerekiyor. Ben filmimde rol alanlara 'Oynamayın, olun' diyorum. Oynamaya başladıklarında durumun içine girmediklerini, orada olmadıklarını görürsünüz. Bu beni rahatsız ediyor."