Malthus, bu artan nüfusu beslemek için giderek daha fazla gıdaya ihtiyaç duyulacağını, bir gün Dünya'nın tüm insan nüfusunu besleyecek kadar besin üretemeyecek noktaya gelebileceğini öngördü.

Malthus'un bu öngörüsü dünya çapında ses getirmiş olsa da gerçekleşmedi.

200 yılı aşkın süre sonra, bu yıl Nisan ayında ABD'nin Cornell Üniversitesi'nden Profesör Chris Barrett, Birleşmiş Milletler'de bir konuşma yaptı.

Barrett, tarımsal arazilerin ve su kaynaklarının giderek daha yetersiz hale geldiği konusunda tüm ülkeleri uyardı, dünya nüfusunu besleyecek kaynakları bulmanın ve gıda güvenliğini tesis etmenin 21. yüzyılın en büyük sorunu olacağını söyledi.

"Gıda güvenliği sorununun çözülememesi riski, tüm ülkeler ve toplumlar için varoluşsal bir kriz anlamına geliyor."

Bugün Dünya üzerinde 7,7 milyar insan yaşıyor. 21. yüzyılın sonuna geldiğimizde bu sayıya milyarlarca yeni insan eklenmiş olacak. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2100 yılına gelindiğinde 11 milyar olacağını öngörüyor.

Peki gezegenimiz 11 milyar insanı beslemeye yetecek kaynaklara sahip mi?

Malthus, bu artan nüfusu beslemek için giderek daha fazla gıdaya ihtiyaç duyulacağını, bir gün Dünya'nın tüm insan nüfusunu besleyecek kadar besin üretemeyecek noktaya gelebileceğini öngördü.

Malthus'un bu öngörüsü dünya çapında ses getirmiş olsa da gerçekleşmedi.

200 yılı aşkın süre sonra, bu yıl Nisan ayında ABD'nin Cornell Üniversitesi'nden Profesör Chris Barrett, Birleşmiş Milletler'de bir konuşma yaptı.

Barrett, tarımsal arazilerin ve su kaynaklarının giderek daha yetersiz hale geldiği konusunda tüm ülkeleri uyardı, dünya nüfusunu besleyecek kaynakları bulmanın ve gıda güvenliğini tesis etmenin 21. yüzyılın en büyük sorunu olacağını söyledi.

"Gıda güvenliği sorununun çözülememesi riski, tüm ülkeler ve toplumlar için varoluşsal bir kriz anlamına geliyor."

Bugün Dünya üzerinde 7,7 milyar insan yaşıyor. 21. yüzyılın sonuna geldiğimizde bu sayıya milyarlarca yeni insan eklenmiş olacak. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2100 yılına gelindiğinde 11 milyar olacağını öngörüyor.

Peki gezegenimiz 11 milyar insanı beslemeye yetecek kaynaklara sahip mi?

'Devrim'in sonu mu?'

Ancak Andy Jarvis, dünyanın yeni bir devrime ihtiyacı olduğunu ifade ediyor ve "Nüfus hızla artıyor. Mevcut tarımsal arazilerde 11 milyar insana yetecek kadar gıda üretebilecek kapasitemiz yok" diyor.

Küresel ısınma da işleri zorlaştıran bir diğer etken. Tarımsal rekolteler, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle giderek daha fazla dalgalı seyir izlemeye başlamış durumda.

Andy Jarvis, küresel gıda tedarik zincirinin çok kırılgan bir yapısı olduğu görüşünde:

"Eğer Rusya'da ciddi bir sıcak hava dalgası yaşanırsa, küresel buğday ve arpa fiyatlarında ciddi artışlar gözlemliyoruz. Bu da ekmek fiyatlarına yansıyor."

2008 yılında tahıl ihracatçısı ülkelerde yaşanan kuraklıklar, yüksek seyreden petrol fiyatları ve artan tarım girdi maliyetleri dünya genlinde bir gıda krizine yol açmıştı.

2006 - 2008 yılları arasında küresel pirinç fiyatı yüzde 217, buğday fiyatı ise yüzde 136 artmıştı.

Tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan bu şok, Afrika ve Asya'daki gelişen ülkelerde büyük sokak gösterilerine dönüşmüş ve Burkina Faso, Senegal, Moritanya, Özbekistan, Bangladeş gibi çok sayıda ülkede on binlerce gösterici artan gıda fiyatlarını protesto etmişti.

'Devrim'in sonu mu?'

Ancak Andy Jarvis, dünyanın yeni bir devrime ihtiyacı olduğunu ifade ediyor ve "Nüfus hızla artıyor. Mevcut tarımsal arazilerde 11 milyar insana yetecek kadar gıda üretebilecek kapasitemiz yok" diyor.

Küresel ısınma da işleri zorlaştıran bir diğer etken. Tarımsal rekolteler, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle giderek daha fazla dalgalı seyir izlemeye başlamış durumda.

Andy Jarvis, küresel gıda tedarik zincirinin çok kırılgan bir yapısı olduğu görüşünde:

"Eğer Rusya'da ciddi bir sıcak hava dalgası yaşanırsa, küresel buğday ve arpa fiyatlarında ciddi artışlar gözlemliyoruz. Bu da ekmek fiyatlarına yansıyor."

2008 yılında tahıl ihracatçısı ülkelerde yaşanan kuraklıklar, yüksek seyreden petrol fiyatları ve artan tarım girdi maliyetleri dünya genlinde bir gıda krizine yol açmıştı.

2006 - 2008 yılları arasında küresel pirinç fiyatı yüzde 217, buğday fiyatı ise yüzde 136 artmıştı.

Tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan bu şok, Afrika ve Asya'daki gelişen ülkelerde büyük sokak gösterilerine dönüşmüş ve Burkina Faso, Senegal, Moritanya, Özbekistan, Bangladeş gibi çok sayıda ülkede on binlerce gösterici artan gıda fiyatlarını protesto etmişti.

Jane, hasat zamanı geçtiğindeyse, ürünlerini sattıkları tüccara gidip aynı ekini iki kat pahalıya geri aldıklarını anlatıyor ve "Bu Kenyalı çiftçiler için tam bir kısır döngüydü" diyor.

Çiftçilerin hasadını yaptığı ürünler saklanamadığı takdirde ya çürüyüp gidiyor, ya da hastalık kapıyordu. Yani üretimi artırmak tam anlamıyla çözüm getirmemişti. Hasat edilen ürünler kimsenin sofrasına ulaşamadan çürüyordu.

Jane bugün tarımsal ürünlerin hasattan sonra çürümemesi için çalışmalar yürütüyor:

"Dünya çapında hasadı yapılan tarımsal ürünlerin yüzde 30'unun tüketilmeden yitirildiği tahmin ediliyor."

Jane ABD ya da Avrupa gibi dünyanın gelişmiş bölgelerinde ürünlerin büyük kısmının satın alanların evlerinde çürüyüp gittiğini söylüyor ve "Bu ülkelerde tüketicilerin buzdolabında çürümüş gıdaya tahammül edecek maddi gücü var" diyor.

Afrika'nın gelişmekte olan ülkelerinde ise sorun tedarik zinciriyle alakalı.

Örneğin Kenya'da bir mango üreticisi Kasım - Mart ayları arasında hasat yapıyor. Bu aylarda her yerde mango bulmak mümkün oluyor. Arz bu kadar artınca da çiftçiler çok düşük fiyatlardan hasatlarını satıyor.

Bazı çiftçiler ağaçlardaki olgunlaşmış mangolarını toplamıyorlar bile. Jane, "Bazı çiftçilerle gidip konuştuğunuzda size yetiştirdiği mangoların yüzde 80'inin hasadını yapmadığını söylüyor. Bir yıllık mahsulün yüzde 80'ini çürümeye bırakıyorlar" diyor.

Bu sorunu aşmak için Kenya gibi ülkelerdeki çiftçilerin soğuk depolara ihtiyacı var. Ancak bu çiftçilerin köylerine henüz elektrik dahi ulaşmış değil.

Jane Ambuko ve ekibi, alternatif teknolojilerle çiftçilere yardımcı olmaya çalışıyor.

Geliştirdikleri bir yöntem ıslak kömür çevrili soğutma odaları.

Kömürün üzerindeki su buharlaştıkça havadaki enerjiyi emiyor ve odadaki ısıyı düşürüyor.

Bu sorunu aşmak için Kenya gibi ülkelerdeki çiftçilerin soğuk depolara ihtiyacı var. Ancak bu çiftçilerin köylerine henüz elektrik dahi ulaşmış değil.

Jane Ambuko ve ekibi, alternatif teknolojilerle çiftçilere yardımcı olmaya çalışıyor.

Geliştirdikleri bir yöntem ıslak kömür çevrili soğutma odaları.

Kömürün üzerindeki su buharlaştıkça havadaki enerjiyi emiyor ve odadaki ısıyı düşürüyor.

Doğayı 'geliştirmek'

Bilim insanlarının üzerinde çalıştığı bir diğer alan ise bitkilerin genetiği.

ABD'nin Illinois Üniversitesi'nden Amanda Canavagh ve ekibi bitkilerin milyonlarca yıldır mükemmelleştirdiği bir süreci inceliyor: Fotosentez.

Amanda, fotosentezi 'gezegenimizdeki en güzel biyolojik süreçlerden birisi' olarak tanımlıyor:

"Camdan dışarı baktığınızda muhtemelen bir yaprak görebilirsiniz. O yaprak güneş ışığı enerjisini emiyor, karbondioksit çekiyor. İnanılmaz bir şey"

Amanda ise tohumların genleriyle oynayarak fotosentezi daha 'etkin' hale getirmeye çalışıyor.

"Güneş ışığı enerjisinin sadece yüzde 5'i bitkinin biokütlesine aktarılıyor ve bitkinin büyümesini sağlıyor."

Fotosentez tepkimesinde kritik rol oynayan rubisco enzimi, enerjiye dönüştürtülecek olan karbondioksitin yakalanmasını sağlıyor.

Ancak Rubisco, bazen karbondioksit yerine oksijen de yakalayabiliyor ve bu da bir tepkimeyle domino etkisine dönüşüyor.

Amanda, Rubisco'yu bir aşçıya benzetiyor:

"Aşçının yapacağı pasta için önce raftan malzemeleri indirmesi gerekiyor. Ama çok hızlı hareket etmesi gerekiyor. O yüzden de bazen yanlış malzemeyi alıyor. Şeker yerine tuz alıp pandispanya harcına katıyor."

Amanda bu hataların, bitkilerin büyüme hızını günde ortalama yüzde 30 ila 50 yavaşlattığını belirtiyor ve "Oysa bu boşa giden enerji bitkinin ve mahsulün büyütülmesinde kullanılabilir" diyor.

Amanda ve ekibi, bitki genlerini değiştirerek rubisco enziminin hataları nedeniyle yavaşlayan büyüme sürecini daha hızlı hale getiriyor. Bir yandan da rubisco enziminin işini kolaylaştırmak için karbondioksit yoğunluklarını artırıyor.

Amanda, "Aslında yaptığımız şey, mutfakta raflara daha fazla şeker koymak gibi" diyor.

Bu yolla geliştirilmiş tohumlardan çıkan bitkiler, yüzde 40 daha büyük hale geliyor.

Her ne kadar birçok bilim insanı genetiği değiştirilmiş bitkilerin yeni 'yeşil devrim' olduğunu savunsa da, bu yolla üretilen mahsullerin antibiyotiklere karşı direnç geliştirilmesine ya da ciddi hastalıklara yol açabileceğini savunanlar da var.

Birleşmiş Milletlerin '2100 yılına gelindiğinde dünya nüfusu 11 milyara ulaşmış olacak' öngörüsü gıda güvenliği açısından bir risk olarak görülüyor.

Her ne kadar farklı alanlarda çözüm arayışları devam etse de, dünya henüz ikinci 'Yeşil Devrim'ini başlatabilmiş değil. Uzmanlar, gerçek anlamda bir ilerleme için hükümetlerin ve bilim dünyasının aynı 1960'larda olduğu gibi yeniden tam bir uyum içerisinde çalışması gerektiğini söylüyor.