Bilim tarihçisi Alex Boese’nin çılgın kitabı “Kafası Güzel Filler”deki deneyler Zihni Sinir’in uzaktan akrabası profesörler tarafından icra ediliyor. İnanılmaz olduğu kadar bir o kadar komik deneyler için gözlükleriniz ve beyaz önlüğünüzü hazırlayın.

“Kafamda filler dans ediyor, Kamil"... Bu bir replik... Biraz yumuşatılmış bir replik. ABD’li bilim tarihçisi Alex Boese’nin ilgi alanı ise insanların kafasındaki pembe gergedanlar veya dans eden filler değil. Basbayağı kafası güzel olan filler. Türkçe’ye “Kafası Güzel Filler ve En Acayip Deneyler” diye çevrilen kitap ABD'de büyük ilgi görmüştü.

Daha önce “Aldatmacalar Müzesi” ve “Hipopotam Cüceyi Yuttu” adlı iki kitabı bulunan tarihçi, kafayı dünyanın gelmiş geçmiş ilginç deneylerine takar. Tabii bu deneylerin hepsi bilim ve insanlık namına yapılmaktadır. 19. yüzyıldan günümüze kelli felli, IQ seviyesi Ferrari kadranına benzeyen profesörlerin deneylerini okuyunca donup kalmıyor, kahkahayı da basıyorsunuz. Bazen de irkiliyorsun. Kitapta 70’in üzerinde deney var.

LSD çekmiş filler, çift başlı köpekler, zombi kediler, ölmeyen hamamböcekleri gibi garip ama bilim dünyasında şok etkisi yaratan deneylere hazırsanız buyurun fen dersine...

“Kafası Güzel Filler” deneyi

Oklohama Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. West, Dr. Pierce ve Oklohoma Hayvanat Bahçesi Müdürü Dr. Thomas LSD’nin yarattığı etkilerden büyülenip “Bu ilaca bir fil nasıl tepki gösterir?" diye düşünürler. Sonunda fil Tusco’ya LSD vermeye karar verirler. 

LSD 1960’lı yılların başında mucizevî bir ilaç olarak görünür. Hastaların bilinç düzeyini artırır, hafıza kaybı yaşayanların çabuk iyileşmesini sağlar. Fakat testler ve doktorların endişeleri de git gide artar lâkin 1969’da ilaç yasaklanır. 3 Ağustos 1962’de ise üç kafadar, fil Tusco’ya normal insana verilen dozdan fazla vermek gerektiğine karar verirler. Filler üzerinde araştırmalar yapmış Dr. Thomas, fillerin ilaçlara karşı dirençli olduğu kanısına varıp dozu 297 miligram olarak ayarlar yani normal insan dozunun üç bin katı. Sonuç Tusco için acıklı olur. Fil ilacı aldıktan sonra dört dakika boyunca kuvvetlice haykırır, etrafında döner ve kontrolünü kaybedip yere düşüp rahmetli olur. Medyanın “ölümcül deney” diye ayukka çıkardığı olay sonrası üç kafadar sessiz sedasız köşelerine çekilir. 

Fakat olay kapanmaz, dört yıl sonra UCLA Üniversitesi psikofarmakologlarından Prof. Siegel, dozun yanlış ayarlandığını hesaplayıp tekrardan iki file LSD verir. Sonuç mu? Filler, tiz sesler çıkarır, konserdeki metalciler gibi, öne arkaya sallanıp, başlarını savururlar. İlacın ilk dakikalarında gayet saldırgan ve hareketli olup, sonrasında pelteleşir. İşin en ilginci ise su yerine kendilerini samanla yıkamaları olur. Ve 24 saat sonra filler normale döner.

“Kesik Başlı Köpek” deneyi

Dünva tarihinde birçok kes kesik bir başı yaşatma deneyi yapılır. Fakat bunların en abartılısını Rus bilim adamı Sergei Burkhonenko gerçekleştirir. Her deli Rus gibi votka kafasına sahip Doktor Sergei’nin diğer bir özelliği her Rus bilim adamı gibi üstün zekâlı olması...

Ve Doktor Sergei, bir köpeğin kesik başını üç saat yaşatır. Bunu mümkün kılan ise geliştirdiği pıhtı önleyici ilaç ve Otojektör adını verdiği yapay “kalp-akciğer” makinesidir. Sergei Burkhonenko 1920’lerin son yıllarında bu deneyleri gerçekleştirilir. Hatta bununla yetinmez. Sovyetler Birliği nde düzenlenen 3. Fizyologlar Kongresinde toplanan uluslararası bilim adamlarının gözü önünde deneyi tekrarlar. Yeni kesilen bir köpek başı meydana çıkarılır.

Köpeğin yakınındaki bir masaya vurulduğunda kesik baş irkilme tepkisi verir. Gözbebeklerinin içine ışık tutulduğunda küçülür. Dudaklarına limon damlatıldığında yalanır ve bir peynir parçası uzatıldığında peyniri yutar ve lokma yemek borusundan aşağı düşer. Bu deney Avrupa’da o kadar yankı bulur ki Bernard Shaw, Berliner Tageblatt gazetesine gönderdiği mektubunda konuya değinir. Hatta kendisinin bedensiz yaşanmasının güzelliğine değinip, gövdesiz kafalardan oluşan üniversite öğretim kadrosu kurulmasının lojman problemleri ortadan kaldıracağını bile söyler.

“Bu Gece Benimle Yatar Mısın?” deneyi

1978’de Florida Üniversitesinin psikologlarından Dr. Rusell Clark’ ın deneyi bir ders esnasındaki kız öğrencilerle oluşan laf dalaşından doğar. Dr. Clark, erkeklerin kadınları elde etmesi için dil dökmesi gerektiğini, kadınların ise parmaklarını şıklatınca her erkeği elde ettikleri konusunda boş boğazlılık eder. Buna kız öğrenciler karşı çıkar.

Ve iddia başlar. Beş kız dört erkek öğrenci kampüste bütün gün dolanacak, karşılarına çıkan kişilere “Kampüste hep gözüme çarpıyorsunuz. Sizi çok çekici buluyorum. Bu gece benimle yatar mısınız?” diyeceklerdir. Sonuçta tek bir kadın “evet” demez. Aksine erkeklerin yüzde “75’i kabul eder. Ret edenler, evliliklerini bahane gösterir. Deneyi değiştirler, öğrenciler bu sefer, “Akşam bana gelir misin?” teklifini soracaktır. Erkekler yüzde 69, kadınlar yüzde altı oranında kabul eder. Konuyu daha da yumuşatırlar, “Bu gece benimle çıkar mısın?” sorusu sonucu yüzde 50-50 oranı yakalanır. Bilim dünyası deneye pek itibar etmez, yetersiz bulur.

Dr. Clark denekleri çeşitlendirip, çoğaltarak deneyi geliştirir. 1982’de ve 1990’de deney binlerce kişi üzerinde test edilir. Sonuçta ilk deneyle aynı değerler ortaya çıkar.

“Nükleer Savaştan Kim Canlı Çıkar?” deneyi

Nükleer patlamalar veva nükleer savaş tehlikesinde tek canlı olarak hamamböceklerinin hayatta kalacağı efsanesi nereden geliyor? Bu bir şehir efsanesi mi, gerçek mi? Bu söylenti “evet” gerçek. 1959’da Qutermaster Araştırma ve Mühendislik bilim adamları bu deneyi gerçekleştirir. 25 hamam böceği çeşitli radyasyon dozlarına maruz bırakılır. Bir insanı öldürmeye yetecek 1000 rad doz sonrası hamamböcekleri kısırlaşır. Yani nükleer patlamalardan kurtulsalar bile üreyemeyecekler. 10 bin rad onları afallatır. Ancak 40 bin rad dozda nalları dikerler. Bir insanın dayanabileceği dozdan çok daha yüksektir ama radyasyona maruz kalma süresine göre dünyada tek baslarına hüküm sürmeleri zor. Öte yandan parazit yaban arılarını öldürmek için 180 bin rad doz radyasyona maruz bırakmak gerekiyor. Yani ölümsüz gibi bir şey...

“Şok Eden itaat” deneyi (Milgram Deneyi)

Tanımadığınız biri size talimat verse, masum bir kurbana işkence eder ya da onu öldürür müydünüz? Bu soruya kimse “Evet” demez. Fakat yanlış düşünüyorsunuz. Stanley Milgram’ın meşhur deneyi bunun cevabını 1960’da verdi. 

Dr. Milgram, Yahudi Soykırımı sırasında Alınan vatandaşların nasıl milyonlarca kişiyi kamplara götürüp öldürdüğünü, emirlere nasıl itaat ettiklerini merak ediyordu. Deney şöyle olacaktı; beyaz önlüklü araştırmacı, soruları cevaplayacak öğrenci ve öğretmen... Eğer, öğrenci yanlış cevap verirse, öğretmen elektriğin dozunu artırıp öğrenciyi cezalandıracaktı. Tabii; bu kandırmacaydı, ortada elektrik yoktu. 

Öğrenci ise araştırma grubundaki bir aktördü. Kadın, erkek, genç, yaşlı, toplumun her meslek grubundan birçok denek araştırmaya katıldı. Hepsi öğretmen rolünü üstleneceklerdi. Beyaz önlüklü araştırmacı ise sadece “Lütfen devam edin, deneyin gereği devam etmelisiniz, başka şansınız yok” gibi gayet sakin telkinlerde bulunacaktı.

Öğrenci, araştırmacının sorduğu ilk soruları biliyordu. Diğer soruları yanlış cevapladığında, araştırmacı, öğretmeni uyarıyor, öğretmen de şalteri kaldırıyordu. Her seferinde doz artıyordu. İçerideki öğrenci kılığındaki aktör, her yanlış cevaptan sonra elektrik almış gibi çırpmıyor, bağırıyor, ağlıyor, öleceğini haykırmasına rağmen, araştırmacı öğretmene devam etmesini söylüyor, sahte voltaj 180-200-300-400'lere kadar çıkıyordu. 

Tabii ki öğretmen, gerçek voltaj verdiğini düşünüyordu. Dr. Milgram, hiçbir öğretmenin sonuna kadar gitmeyeceğini düşünmüştü. Fakat inanılmaz bir şekilde yanıldı. Öğretmenlerin yarısından fazlası öğrenciye hiç acımadı. Öğrenci, numaradan bayılsa ve kalp hastası olduğunu söylese de deneye devam ettiler. Sadece beyaz önlüklü biri onlara “deney gereği devam etmelisiniz” dediği için... 

Dr. Stanley, yıllar sonra bir televizyon programında; “Deneye katılan bin kişi üzerindeki gözlemlerime dayanarak ve bu deneyler sonucunda, Nazi Almanya'sında gördüğümüz ölüm kampları ABD'ye kurulsa, orta ölçekli bir Amerikan kasabasından bile yeterli personeli çıkarabiliriz...” demişti.

Yıllar sonra aynı deneyin benzeri maymunlar üzerinde yapıldı. Maymun önüne yiyecek gelmesi için kafesinin önündeki zinciri çekmeliydi. Fakat, zinciri çekerse yanındaki kafesteki komşusuna gerçek elektrik şoku veriyordu. Maymunlar ilk seferinde zinciri çektiler fakat sonrasında bir daha çekmeyi ret ettiler. Bazıları 12 gün aç kalmaya razı olarak ölümü göze aldı. Çoğu açlık kramplarına yakalandı. Kısacası insanların yapamadığı yapmışlar. “Hayır” demişlerdi.