Sosyal medya kullanıcılarının yakından tanıdığı TBT yani throwback thursday etiketi, eski fotolar paylaşıldığında kullanılıyor. TBT’nin bu kadar popüler olmasının nedeni ile ilgili görüşlerini paylaşan Reem Nöropsikiyatri Merkezi'nden Dr. Mehmet Yavuz, şu soruyu soruyor: TBT geçmişe duyulan bir özlemi mi anlatıyor, yoksa sadece daha fazla beğeni ve etkileşim almak için kullandığımız bir araç olarak mı görülüyor? İşte Yavuz’un analizleri…

SANAL BİR ÇEKİCİLİK YARATIYORUZ

Son yıllarda fotoğraf ve videolar, sosyal medya unsurlarının ana malzemeleri olmuş durumda. Dijital teknolojilerin gelişmesi ile bir günde bile yüzlerce fotoğraf çekiliyor ve bunlar içerisinden ‘en iyisini' sosyal medya hesaplarına yüklüyoruz. Üstelik teknoloji fotoğraflar üzerinde oynamamıza olanak tanıyor. Bu sayede kırışıklıklar düzeltiliyor ve mükemmele yakın görüntüler elde edilebiliyor. Yani bir çeşit, fotoğraflar üzerinde estetik operasyonlar uyguluyoruz ve neredeyse kendimizi tamamen değiştiriyoruz. Sonucunda kendimizin de inandığı sanal bir çekicilik yaratıyoruz.

FOTOĞRAFLARLA NEDEN BU KADAR OYNUYORUZ?

İnsanlar gerek çocukluk ve ergenlik dönemlerinde gerekse orta yaş ve yaşlılık dönemlerinde fotoğraflarıyla çok da barışık olmuyor. Şöyle ki; ergenlik dönemlerinde henüz fiziksel gelişim tam tekamül etmediği için çoğu kişi kendini güzel ya da yakışıklı bulmuyor. Ayrıca bu yaştaki bireyler kendilerini sürekli aktör ya da aktrislerle veya magazin dünyasına yansıyan ünlülerin, makyajlanmış resimleri ile kıyaslayarak eksik ya da yetersiz buluyorlar. Haliyle bu durum o yaştaki bireylerde özgüven problemlerine sebep oluyor. En nihayetinde çocuk veya ergenlik dönemi gençler; biraz daha gelişip yaş almanın beklentisiyle, orta ve ileri yaştaki bireyler ise gençlik yıllarının özlemini yaşayarak mutlu olamıyorlar.

GEÇMİŞ HÜZÜNLENDİRİYOR

Ama olayın neresinden bakarsak bakalım, akıllı telefonlarla artık hayatımızın her anına giren fotoğraflar, gerçek yaşantımızı olumsuz etkiliyor. Belki de uçsuz bucaksız teknoloji bir yandan hayatımızı kolaylaştrırırken diğer yandan da sanki bize bir bedel ödetiyor.

Şimdi size bir sorumuz var? Daha ilerisini bırakın, 40'lı – 50'li yaşlara gelip de 20-30 sene önceki resimlere bakıp üzülmeyen var mı? Orta yaştaki pek çok insan gençlik resimlerinin olduğu albümlere bakıp geçen zamana, yılların su gibi akıp gitmesine isyan etmiyor mu? Peki, sonuç ne mi? Tabi ki mutsuzluk.. Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğunu farkına bile varamadan derin bir sessizlik ve üzüntü kaplıyor insanı.

FOTOĞRAFLAR UNUTTURMUYOR!

Eğer fotoğraflar olmasaydı, belki de yıllar öncesindeki resimlerimize bakıp bu denli üzülmeyecek ve mutsuz olmayacaktık. İleri boyutlarda unutmak bir külfetse, fizyolojik boyutlarda unutmak bir nimettir. Eğer fizyolojik boyutta unutmalarımız olmasaydı hayatımız boyunca bizi üzen, acı çektiren anılarımızı sürekli hatırlayacak ve hep aynı acıları tekrar tekrar hissedecektik. İşte fotoğraflarımız bu fizyolojik ‘‘unutma'' sürecini sekteye uğratarak doğal hayatımıza müdahale etmektedir.

DOĞAL HALİMİZİ SEVMİYORUZ

İlginç bir bilgi var. Günümüzde insanlar görüntülü iletişim tekniklerine sanıldığının aksine itibar etmemektedir. Halbuki insanın karşısındaki kişinin sesini duyma kadar görüntüsünü görebilme olayı daha üst boyutlarda bir iletişim aracı olduğu halde hep bundan kaçınmaktadır. Neden mi? Aslında cevap çok basit! Çünkü birçok kişi doğal haliyle görünmek istemiyor. Kişiler için bakımlı bir şekilde yüzlerce fotoğraf çektirip içlerinden en iyi olanları paylaşmak daha güvenilir geliyor.

AĞIR SONUÇLARI OLABİLİR

Bazı narsist eğilimli kişilerde gençliğin kaybedilmesi, resimler ile belgelendiğinde çok daha vahim sonuçlar doğurabiliyor. Kişiler depresyona girebiliyor, çevresindekilerle görüşmek istemeyebiliyor, çareyi alkolde ya da uyuşturucularda bulabiliyorlar. Daha da önemlisi düştükleri bunalım çıkmazı intiharlara kadar gidebiliyor.

Bazı kişilerde eski fotoğraflardaki hallerine dönebilmek için, yaşlanmaya karşı adeta savaş açıyor. Her gün avuç dolusu vitamin, gençlik hapları, antioksidanlar, serum takviyesi yapılıyor veya değişik iklim ve coğrafyalarda farklı usullerle farklı yollara başvuruyorlar.Tabi ki kişilerin bu zaafını bilen kozmetik endüstrisi de bu durumu bir kar alanına dönüştürmeyi ihmal etmiyor. Pahalı kremler, losyonlar ve sayısız makyaj malzemesi piyasada oldukça büyük talep görüyor. Ayrıca plastik ve rekonstruktif cerrahi, önceleri sadece tıbbi nedenlerle ameliyatlar yaparken şimdilerde çoğunlukla estetik sebepler için uygulanıyor. Botox ve dolgu uygulamaları neredeyse rutin işlemler haline geldi.

PEKİ YA BAŞKALARININ FOTOĞRAFLARI?

Buraya kadar söylediklerimiz kendi fotoğraflarımızla alakalıydı. Bir de başkalarının özellikle de sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflar var ki; bu da ayrı bir konu. Ne yazık ki, sosyal medyanın bencil ve narsist bir tarafı var. İnsanlar genellikle sosyal medya hesaplarına sadece en iyi, en mutlu olduklarını düşündüklerini yüklüyorlar. Gayet mutlu mesut bir fotoğraf paylaşan kişinin aslında işinden, eşinden ayrılmış kötü bir halde olabileceği genelde hiç kimsenin aklına gelmiyor. Ayrıca sanki arkadaşları mutluluk dağlarında geziyormuş gibi, o mutlu da ben niye değilim diye bir kıskançlık hali de ortaya çıkabiliyor.

Bu noktada tabi ki, sosyal medyayı tamamen bırakın demiyoruz. Demek istediğimiz sosyal medyadan medet ummayınız. Diyelim ki harika bir mekanda düğüne ya da eğlenceye katılan kişi, ortamdan keyif almaya çalışacağına, mekanda çekildiği fotoğrafların sosyal medya da ne kadar beğeni aldığı ve ne kadar tıklandığıyla ilgileniyor. Sonuç ise anı yaşamak varken anı kaçırıyoruz. Dolayısıyla sosyal medyayı kolay iletişim kurma amaçlı kullanmalı, böyle mecralarda bir popülarite yarışına girmemelidir. Unutmayın, sosyal medya asla gerçek bir sosyal ortam değildir.

HER YAŞ ÖZELDİR

Diyeceksiniz ki, tüm bunlara fotoğraflar mı neden oluyor? Fotoğraflar kişilerin dışarıya karşı daha iyi görünme isteklerini ateşliyor. İnsanlarda daha güzel, daha çekici olma arzusunu tetikliyor. Dolayısıyla insanlar bulunduklarını dönemin keyfini sürecekleri yerine sürekli bir tatminsizlik ve gençlik özlemi içerisinde keyifsiz yaşıyorlar.

Halbuki yaşlanma doğal bir süreçtir. Bu anlamda her yaşın değerini bilmeli, geçmişe ya da geleceğe özlem duymadan, kendimizle barışık şekilde bulunduğumuz anın ve olduğumuz zamanın keyfini çıkarmalıyız.