Artık şüphe yok, söylenti yok, “iddia” kelimesinin arkasına saklanacak bir alan da kalmadı. Hastanede bebek mamalarına alkol karıştığı kesinleşti. Bu cümle tek başına bile bir sağlık sisteminin ne kadar ağır bir sınavdan geçtiğini anlatmaya yetiyor. Çünkü burada söz konusu olan bir ürün değil; insan hayatı, hem de en savunmasız olanı.
Bebekler konuşamaz.
Bebekler şikâyet edemez.
Bebekler hak arayamaz.
Onların yerine sistemi yönetenler, denetleyenler ve sorumluluk taşıyanlar konuşmak zorundadır.
Şimdi ne olacak?
Asıl mesele, tam da burada başlıyor.
İlk olarak, bu olayın üzeri hiçbir şekilde örtülemez. “Teknik hata”, “izole vaka” ya da “yanlış anlaşılma” gibi ifadelerle geçiştirilecek bir durum değildir bu.Kamuoyuna açık, net ve eksiksiz bir açıklama yapılmalıdır. Hangi mamalar, hangi tarihler arasında, kaç bebeğe verildi? Bu soruların cevabı saklanamaz. Geçtik bu soruları kâh cevaplandı , kâh cevaplanmadı.
Bu zincirin herhangi bir halkası kopmuşsa, o kopuşun hesabı sorulmalıdır. Birkaç alt kademe çalışana yüklenip dosya kapatılırsa, bu yalnızca yeni felaketlerin önünü açar. Caydırıcı cezalar olmazsa, denetim sadece kağıt üzerinde kalır.
Hastane kapısından içeri giren bir aile, evladını devlete ve sağlık sistemine emanet eder. O emanete alkol karışmışsa, artık sistemsel bir çöküşten söz ediyoruz.
Hastaneler, sıradan birer depo değildir. Orada kullanılan her ürün, özellikle de bebeklere verilenler, defalarca denetlenmek zorundadır. Eğer alkollü bir mama hastanede kullanıldıysa, kurumsal sorumluluk da devreye girer. Kontrol mekanizmasını işletmeyen yönetimler, görmesi gerekeni görmeyen sorumlular bu zincirin parçasıdır.
Bu olay bize şunu açıkça gösteriyor:
Bir bebek, tek bir kişinin hatasıyla değil;
birden fazla “görmedim”,
birden fazla “kontrol etmedim”,
birden fazla “sorumlu değilim” cümlesiyle hayatını kaybetti.
Bebekler kendileri için adalet isteyemez.
Ama bir toplum, onların adına susmamayı seçebilir.
Gerçek sorumlular bulunmadan,
gerçek hesap sorulmadan,
bu dosya KAPANMAMALI…