Bu ülkenin en büyük kaybı, geleceğini elleriyle toprağa gömmesidir. Her gün, gazetelerin sayfalarında sessizce kaybolan bir haber vardır: bir genç daha trafik kazasında öldü… Bir diğeri, hayatına kendi elleriyle son verdi… Bir başkası, zehrin pençesinde yitip gitti. Farklı başlıklar, aynı hikâyeler: kaybolan gençlik, kararan umutlar, sönmüş hayaller.
Biz gençlerimizi koruyamadık.
Ne yollarımız güvenli, ne şehirlerimiz… Trafik, sadece direksiyon hatası değil; denetimsizlik, ihmal, kuralsızlık ve umursamazlık zinciridir. Daha 18 yaşına basmadan ehliyet alan, hızın cazibesine kapılan gençler, bir anda direksiyon başında hayattan kopuyor. Her kaza sadece bir can değil, bir gelecektir.
Ama kayıplar sadece asfaltın üzerinde değil…
Görünmez bir başka savaş daha var: intihar. Sessiz, derin ve kimsenin duymadığı çığlıklar… Ders, sınav, işsizlik, umutsuzluk, aile baskısı, yetersizlik duygusu… Hayat, omuzlarına kaldıramayacağı bir yük bindiriyor gençlere. Sonra bir gün, o yükün altından kalkamayınca, uçurumun kenarına gelip sessizce bırakıyorlar kendilerini…
Ve bir diğer kara gölge: uyuşturucu.
Sokak köşelerinde gençleri tuzağa düşüren bir sistem var. Uyuşturucuya “çare” diye sarılıyorlar çünkü umutları elinden alınmış. Kimse onları dinlemiyor, kimse fark etmiyor. Oysa bir gencin düşüşü, sadece onun düşüşü değil; bir toplumun çöküşüdür.
Bu tabloyu değiştirmek için çok geç değil…
Gençlerimizi yitirmemek için önce görmek, duymak, anlamak zorundayız. Denetimsiz yollar yerine güvenli şehirler, susturulan çığlıklar yerine güçlü psikolojik destekler, uyuşturucu tuzakları yerine umut veren sosyal alanlar inşa etmeliyiz.
Çünkü unutmayalım:
Bir ülke, gençlerini kaybederek ölür.
Ve bugün, ya onlar için bir şey yapacağız…
Ya da her kaybın ardından sessizce başımızı eğip susmaya devam edeceğiz.
KARAKUŞ