Direniş İradesi

Kıbrıs meselesi, yalnızca toprak ya da yönetim paylaşımıyla sınırlı teknik bir sorun değildir; özünde bir zihniyet problemidir. 1960’lardan bu yana birçok lider, farklı siyasi çizgilerden gelerek çözüm için masa başına oturmuş, sayısız belge imzalanmış, görüşmeler yapılmış, konferanslar düzenlenmiştir. Ancak her defasında sonuç aynı kalmıştır: Statüko sürmüş, umutlar bir sonraki müzakereye devredilmiştir. Bunun temel nedeni, karşı masada gerçek bir çözüm iradesi taşıyan bir zihniyetin hiçbir zaman bulunmamış olmasıdır.

Rum tarafının hâlâ vazgeçemediği Enosis ideali, sadece politik bir hedef değil; aynı zamanda Rum Ortodoks Kilisesi'nin ideolojik bir yönlendirmesidir. Kilise, Kıbrıs’ı Helen kimliğiyle tanımlamakta, Türk varlığını ise geçici bir sorun olarak görmektedir. Bu anlayış, ortak bir gelecek kurma çabasını sürekli olarak sabote etmektedir.

Federasyon modeli, Kıbrıs Türk tarafınca yıllarca samimiyetle savunulmuş olsa da, Rum tarafının maksimalist ve tek yanlı tutumları her seferinde bu girişimleri sonuçsuz bırakmıştır. Buna rağmen, CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman hâlâ “federasyon tek geçerli yoldur” söylemini sürdürmekte; bu da halkı, defalarca başarısız olmuş bir modele yeniden inandırmaya çalışmak anlamına gelmektedir. Crans-Montana’da Rum lider Anastasiadis’in masayı devirmesi hâlâ hafızalarda tazeyken, aynı masaya dönüş çağrısı, siyasi vizyonsuzluğun ötesinde tarihî bir körlüktür.

Son dönemde, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş’ın ise babalarının bıraktığı millî mirasa ters düşen açıklamalarda bulunması dikkat çekicidir. Serdar Denktaş bir yandan “baba mirasına sahip çıkıyorum” derken, diğer yandan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın iki devletli çözüm vizyonunu eleştirmektedir. Oysa bu vizyon, Rauf Raif Denktaş’ın ömrünü adadığı egemenlik ilkesinin günümüzdeki somut yansımasıdır. Bu tür çelişkili açıklamalar, hem tarihî hafızaya hem de halkın ferasetiyle uyuşmamaktadır.

Bu noktada, Kıbrıs Türk halkı için en gerçekçi ve onurlu yol, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın savunduğu egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözümdür. Bu model artık yalnızca Lefkoşa’da değil; Ankara’da, New York’ta, Brüksel’de de duyulmakta; Türk diplomasisinin kararlı desteğiyle yankı bulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti de garantör devlet olarak aynı vizyonu benimsemekte, bu çizgiyi dış politikasının temel bir unsuru olarak savunmaktadır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini büyük olasılıkla 19 Ekim 2025 tarihinde yapması beklenmektedir. Bu seçim, sadece bir isim etrafında şekillenmeyecek; Kıbrıs Türk halkının geleceğe nasıl bir yol haritası çizeceğinin de tarihî bir göstergesi olacaktır. Ya geçmişte defalarca denenmiş ve başarısız olmuş ve sonucu olmayacak  federasyon modeline dönülecek ya da kendi egemen devletimize sahip çıkarak onurlu bir istikamet izlenecektir.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, yalnızca bir siyasetçi değil; aynı zamanda direniş ruhunun, devlet bilincinin ve millî iradenin vücut bulmuş hâlidir. Türkiye ile güçlü bağları koruyan, Kıbrıs Türk halkının güvenliğini esas alan, uluslararası platformlarda sesimizi duyurabilen bir liderdir. Onun yeniden seçilmesi, teslimiyet değil; direnişin kararlı devamıdır.

Kıbrıs meselesi, bir müzakere başlığından öte, Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesidir.Sayın Tatar’ın liderliğinde sürdürülen bu duruş, yalnızca bugünü değil; gelecek nesillerin güvenliğini de teminat altına alacaktır.

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }