Hepimizin hayatında, çocukluktan yetişkinliğe kadar defalarca karşımıza çıkan aynı cümle vardır: “El âlem ne der?” Bu ifade çoğu zaman iyi niyetli bir uyarı gibi sunulur; fakat gerçekte bireyin benliğini şekillendiren güçlü bir toplumsal kontrol mekanizmasına dönüşür. İnsanlar, kendi istek ve ihtiyaçlarından önce çevrenin yargısını düşünmeye başlar. Bu durum, kıyafet seçiminden kariyer kararlarına, ilişkilerden yaşam tarzına uzanan geniş bir alanı etkiler. Zamanla kişi, kendi hayatının öznesi olmaktan çıkıp toplumun beklentilerine göre hareket eden bir figüre dönüşebilir ve iç dünyasında sessiz bir çatışma yaşamaya başlar.
Bilimsel araştırmalar da bu toplumsal baskının ruh sağlığı üzerindeki etkilerini açıkça göstermektedir. 2022 yılında Frontiers in Psychology dergisinde yayımlanan Vaswani’nin çalışması, özellikle kolektivist kültürlerde bireylerin “toplumsal normlardan sapma” korkusu yaşadıklarında kaygı, stres ve depresyon düzeylerinin anlamlı biçimde yükseldiğini ortaya koymuştur. Araştırma, kişinin yalnızca kendi adına değil, ailesi ve sosyal çevresi adına da yargılanabileceğini düşünerek çok daha ağır bir psikolojik yük taşıdığını vurgular. Böylece görünmez ama sürekli işleyen bir baskı sistemi oluşur ve kişi, kendini sürekli izleniyormuş gibi hissedebilir.
Günlük yaşamdan bakıldığında bu baskı çok daha somut hale gelir. Hayallerine uygun olmayan bir bölümü okumaya devam eden bir genç düşünelim. İçten içe bırakmak ve farklı bir yola yönelmek ister; ancak ailesinin “Bırakılır mı şimdi?” sorusu ve çevrenin “El âlem ne der?” cümlesi, onun kendi sesini bastırmasına neden olur. Genç, kendi hayatının sürücüsü olmaktan çıkar; toplumun direksiyonu tuttuğu, ona ait olmayan bir rotada ilerlemeye zorlanır. Uzun vadede bu durum, tükenmişlik, özgüven kaybı, pişmanlık ve kimlik karmaşası şeklinde geri dönebilir.
Bu döngüyü kırmanın yolu, bireyin kendi değerlerini, sınırlarını ve ihtiyaçlarını tanımasından geçer. Kişi, önce kendi iç sesini duymayı ve ciddiye almayı öğrenmelidir. Toplumsal beklentileri bütünüyle yok saymak mümkün olmasa da, onları hayatın tek belirleyicisi yapmamak psikolojik iyilik hâli için kritik öneme sahiptir. Çünkü sonunda kararların sonuçlarını toplum değil, biz yaşarız; bedeli de biz öderiz. Bu yüzden en temel soru şudur: “Ben gerçekten ne istiyorum?” Bu soruyu kendine dürüstçe sorabilen kişi, yavaş yavaş “El âlem ne der?” sesinin şiddetini azaltmaya başlar. Destekleyici ilişkiler kurmak, gerektiğinde profesyonel psikolojik yardım almak ve kendi hayatına dair küçük ama tutarlı adımlar atmak, özgün ve daha huzurlu bir yaşam inşa etmeyi mümkün kılar. Adım adım ve sabırla.