Gerçeğin Gücü...

Tülin Berova yazdı...

Seçim meydanları, siyasi rekabetin vitrinidir. Burada yalnızca sloganlar değil, görüntüler de yarışır. Alanın doluluğu, liderin tavrı, kameranın nereye odaklandığı… Hepsi seçmen psikolojisini etkilemeye dönük bir stratejinin parçasıdır. Ancak siyaset, sadece optik illüzyonlardan ibaret olamaz; gerçek, er ya da geç ortaya çıkar.

CTP’nin Kızılbaş Parkı’ndaki etkinliği bu açıdan dikkat çekiciydi. Kameralar, parkın belirli bölümünü kadraja alarak kalabalık izlenimi vermeye çalıştı. Oysa orada bulunanlar, katılımın sınırlı olduğunu net biçimde gördü. Bu tür görüntü yönetimi kısa vadede “biz güçlüyüz” algısı yaratabilir, ancak halk sandık başında fotoğrafın tamamını görür.

Mitingde bağımsız kadın milletvekilleri ve farklı siyasi figürler sahneye çıkarıldı. Kadın temsili demokrasinin gücü açısından elbette önemlidir, fakat bunu sadece “vitrin siyaseti”ne indirgemek, samimiyetini gölgeler. Halk, gerçek temsilin sahne ışıklarında değil, hayatın içinde verilen mücadelede mümkün olduğunu bilir.

Tufan Erhürman’ın “Bu mevcut hal ile beş yıl daha gidilmez” sözleri de dikkat çekti. Ancak hangi alanlarda, hangi verilerle ve hangi somut çözümlerle “gidilmez” dediğini açıklamadan, bu ifade slogandan öteye geçmez. Siyasette eleştiri meşrudur, fakat eleştiri somut öneriyle desteklenmediğinde inandırıcılığını yitirir.

Daha çarpıcı olan ise Cumhurbaşkanlığı yerleşkesiyle ilgili söylemdi. “Yerleşkeyi 7/24 halkın kullanımına açacağız” demek, mevcut yönetim halka kapalıymış gibi yanlış bir algı yaratır. Oysa Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, makamında oturup bekleyen değil; köy köy, mahalle mahalle dolaşarak halkın derdini yerinde dinleyen bir liderdir. Cumhurbaşkanlığı, yalnızca bir bina değil; halkla gönül köprüsü kuran bir iradenin merkezidir.

Seçim kampanyalarında psikolojik üstünlük önemlidir. Kalabalık mitingler, güçlü fotoğraflar, yüksek sloganlar… Bunlar motivasyon sağlar. Ancak motivasyon gerçeğe yaslanmadığında seçim akşamı yerini hayal kırıklığına bırakır. Bugün ülkemizin karşı karşıya olduğu zorluklar, süslü cümlelerle değil, cesur icraatlarla aşılır. İktidarın kalkınma projeleri, aktif diplomasi ve halkla doğrudan temas eden yönetim anlayışı, bu ülkenin geleceği için somut teminattır.

Tam da bu noktada, Güney Kıbrıs’ın en önemli gazetelerinden Fileleftheros’un başyazısı, konunun yalnızca seçim polemiği olmadığını, milli güvenliğimizle doğrudan ilgili olduğunu gösterdi. Gazete, “Kıbrıslı Türklere, Türkiye’ye karşı birlikte mücadele edelim” çağrısı yaptı ve Türkiye ile Türk askerinin Ada’dan ayrılmasını savundu. Rum derin devletine ve Nikos Christodoulides’e yakınlığı bilinen bu yayın organı, “Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin yönetimi altında mı kalacaklarına yoksa bizimle mi gideceklerine karar vermeleri gerekecek” diyerek açıkça saf belirlememizi istedi.

Bu çağrı, Rum tarafının niyetini net biçimde ortaya koyuyor: Kıbrıs Türklerini Türkiye’den kopararak, garantörsüz ve askersiz bir Ada düzeni kurmak. Oysa tarihten biliyoruz ki, Türkiye’siz bir Kıbrıs, güvenlikten yoksun, eşitlikten uzak bir Kıbrıs olur. Bugün Ersin Tatar’ın ve Ankara’nın kararlı duruşu, Türk askerinin adadaki varlığının pazarlık konusu olmayacağının teminatıdır.

Halkımız, Rum derin devletinin sinsi stratejilerine karşı, Türkiye ile omuz omuza, güçlü ve iradeli şekilde yoluna devam edecektir. Siyasette en güçlü görüntü, gerçeğin ta kendisidir. Ve bu gerçek, hem meydanlarda hem de milli davada halkımızın pusulasıdır.

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }