Siyasi Saygı

Kamusal hayatın merkezinde yer alan siyaset kurumu, her dönemde eleştiriyle şekillenen, denetim altında gelişen bir yapıdır. Ancak eleştiri kültürü ile alaycılık arasında ciddi bir fark vardır. Son yıllarda siyasal figürlerle ilgili yürütülen tartışmaların niteliği, bu farkın yeterince ayırt edilemediğini göstermektedir. Eleştiri yapmak yerine kişileri küçük düşürmeyi amaçlayan, siyaseti magazinleştiren bir tavrın giderek yaygınlaşması yalnızca etik değil, sosyal ve psikolojik açılardan da ciddi bir mesele hâline gelmiştir.

Bu tutum, temelde yapıcı değil yıkıcı bir niyete dayanır. Siyasetçilerin fikirleri yerine kişisel özellikleri, duruşları, konuşma biçimleri ya da anlık davranışları üzerinden gündem yaratmaya çalışanların motivasyonu çoğu zaman siyasal değil, kişiseldir. Kendi varlığını görünür kılmak için başkalarının kamuya açık hatalarını öne çıkarmak, eleştirel düşüncenin değil, yüzeysel takıntıların ürünüdür.

Bu tür davranışlar, özellikle sosyal medyada daha yoğun şekilde gözlemlenir. Zira anlık paylaşımların hızla yayılması, kısa vadeli etki üretme arzusu ile birleştiğinde, en kolay hedef olarak siyasetçiler seçilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Bu tutum, hiçbir yapıcı yönü olmayan, yalnızca aşağı çekmeye odaklı, kitlelere değil benzer zihniyetlere hitap eden bir anlayışı yansıtır. Bu kişilerin itibar görmesi, genellikle kendi düşünsel seviyelerinde yankı bulan dar çevrelerle sınırlı kalır. Toplumsal anlamda kalıcı bir değer üretmeleri mümkün değildir.

Psikolojik boyutta değerlendirildiğinde bu yaklaşım, çoğunlukla özsaygı eksikliği, görünür olma arzusu ve yetki sahibi olamamanın yarattığı bastırılmış tepkilerin dışavurumu olarak ortaya çıkar. Siyasetçinin taşıdığı kamusal sorumluluğun büyüklüğü karşısında, herhangi bir yükümlülüğü olmayan bireylerin bu tür davranışları sergilemeleri, sorumluluk almadan eleştirme konforuna işaret eder. Bu durum, bir bakıma zihinsel tembelliğin ve eleştirel yetkinlik eksikliğinin yansımasıdır.

Sosyolojik açıdan bakıldığında ise bu tür davranışlar, toplumun siyasal kültüründeki zayıflığı gözler önüne serer. Tartışmaların odağı fikirlerden çok kişilere kaydığında, siyaset değersizleşir. Bu da kamuoyunun bilgiyle değil, algıyla yönlendirilmesine neden olur. Oysa güçlü bir demokratik kültür, tartışmayı bilgiye, ilkeye ve sorumluluğa dayandırır.

Kanaatimce, gündem yaratmak amacıyla siyasetçilere yönelik alaycı, küçümseyici ve kişiselleştirilmiş eleştirilerde bulunanların tutumu, sağlıklı bir eleştiri anlayışından çok davranışsal bir soruna işaret etmektedir. Bu bireylerin sınırlı bir çevrede karşılık bulmaları da bunun açık göstergesidir.

Oysa tüm dünyanın diken üstünde olduğu, neredeyse 3. Dünya Savaşı’na sürüklenme ihtimali barındıran İsrail-İran nükleer gerilimi gibi bir süreç yaşanırken, yaygaracı ve kendine gazeteci diyebilenlerin açtıkları sosyal medya hesaplarından hâlâ siyasetle alay eden içeriklerle vakit geçirmesi kelimenin tam anlamıyla bir akıl tutulmasıdır.

Böylesine tehlikeli bir dönemde kamuoyunu bilinçlendirmek yerine magazinleşmiş siyasi yaklaşımlara prim verilmesi, açık bir sorumsuzluk örneğidir. Bilinçli gazetecilerin de bu sorumluluğu taşıdığı asla yadsınamaz.

Kamusal aklın ve demokratik terbiyenin yükseltilmesi, ancak bu davranış biçimlerinin teşhir edilip reddedilmesiyle mümkündür. Siyasal kültürümüzü korumak ve güçlendirmek için, eleştirinin saygı, bilgi ve sorumluluk zemininde yapılması artık bir zarurettir.

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }