Takdir Sessizliği

Tülin BEROVA Yazdı...

Ne yapılırsa yapılsın memnun olmayan, ne sunulursa sunulsun bir eksik arayan, her girişimi küçümseyip her başarıyı tesadüf sanan bir ruh hâline mi dönüştük? Bugün toplum olarak en temel sorunlarımızdan biri, yapıcı eleştiriden uzak, sürekli şikâyet eden bir kültür içinde debeleniyor oluşumuzdur. Oysa eleştiri gelişmenin motorudur; ancak bu eleştiri, bilginin, adaletin ve sorumluluğun terazisinde tartılmadığında yıkıcı bir silaha dönüşür.

Toplumsal hafızamızda memnuniyetsizliğin bu kadar yer kaplaması, kuşkusuz kendiliğinden oluşmuş bir ruh hâli değildir. Ancak gerekçesi ne olursa olsun, her yapılanı küçümseyen, yapılan hizmetlerde bile art niyet arayan bir yaklaşımın fayda getirmeyeceği artık anlaşılmalıdır.

Bugün ister altyapı yatırımları yapılsın, ister sağlıkta ya da eğitimde iyileştirmeler yaşansın, toplumun belirli kesimleri tarafından hemen “zaten yapılması gereken buydu” tepkisiyle karşılanıyor. Elbette hizmet beklemek, hak talep etmek vatandaşlık bilincinin bir gereğidir. Ancak bu taleplerin yanında takdir duygusu, emeğe saygı ve şükran kültürü de gelişmek zorundadır. Şükretmek geri kalmışlığın değil, erdemin göstergesidir. Yıkıcı eleştirinin yaygınlaştığı, takdirin unutulduğu bir toplumda hiçbir birey motive olamaz; hiçbir yönetim uzun vadeli vizyonunu başarıyla sürdüremez.

Devlet, milletin ruh hâlinden bağımsız düşünülemez. Sürekli eleştiren ama hiçbir çözüm önerisi getirmeyen, yalnızca karamsarlık üreten bir dil; toplumun enerjisini tüketir, güven duygusunu örseler ve nihayetinde toplumsal barışı zedeler. Bilhassa sosyal medyanın etkisiyle büyüyen bu tutum, bireyleri sadece muhalefet etmekle yetinen ama katkı sunmayan bir pozisyona sabitliyor. Oysa toplum dediğimiz yapı, sadece devleti yönetenlerin değil, vatandaşlık görevini hakkıyla yerine getiren her bireyin omzunda yükselir.

Dahası, eleştirinin ifade özgürlüğü kisvesi altında hakarete, hatta küfre dönüşmesi; milletimizin ahlaki kodlarına, saygı kültürüne ve ortak yaşama anlayışına ciddi zarar vermektedir. Son dönemde ne yazık ki bazı mecralarda, kamu görevine talip olan ya da görev üstlenen herkese karşı küfürbaz bir dilin sıradanlaştığına şahit oluyoruz. Siyasi farklılıklar olabilir, yöntemler tartışılabilir, hatta sert eleştiriler de yapılabilir. Ancak bu topraklarda hiçbir başarıyı takdir edemeyip, eleştiriyi de küfürle yapan bir anlayış yalnızca muhatabını değil, hepimizi yıpratmaktadır.

O yüzden diyoruz ki; biz elbette eleştiririz. Aksayanı da, eksik kalanı da yüksek sesle dile getiririz. Ama bunu yaparken seviyeyi düşürmeyiz. Eleştirinin değeri, üslubundan ve çözüm önerisinden gelir; hakaretten değil.

Sürekli memnuniyetsizlik bir tür alışkanlığa, hatta kimliğe dönüşürse; geçmiş başarılarımızı sahiplenemeyen, bugünü değersiz gören ve yarına dair hiçbir umudu olmayan bir kitle oluşur. Oysa milletlerin ortak hafızasında, kriz zamanlarında bile bir araya gelme, olumluya yönelme ve şükrü hatırlama refleksi hayati önemdedir. Cumhuriyetimiz, zor zamanlarda dahi birlik duygusuyla ayakta kalmış; imkânsızlıklar içinde umudu çoğaltan insanların ferasetiyle bugünlere gelmiştir. Bu mirası yok sayarak her şeyi eleştirmek, her yapılanı küçümsemek, aslında geçmişe de büyük bir haksızlıktır.

Bugün ihtiyacımız olan şey; yapılanları yücelten sade bir  sadakat değil, yapılanı görüp hakkını teslim eden bilinçli bir vatandaşlık anlayışıdır. Eleştirelim, ama hakkı da teslim edelim. Yanlışı düzeltelim, ama doğruyu da alkışlamayı öğrenelim. Bu ülke hepimizin. Hep birlikte daha sağlam adımlarla geleceğe yürümek, şükrü ve saygıyı unutmadan mümkündür.

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }