Seçim dönemlerinde anketler, kamuoyunun en çok tartıştığı araçlardan biridir. Rakamların büyüsü, toplumun nabzını tuttuğu iddiası ve medyada yarattığı gündem, anketleri siyasetin vazgeçilmez bir parçası haline getirmiştir. Ancak şu gerçek göz ardı edilmemelidir: Bir anketin ne söylediği kadar, kimin tarafından yaptırıldığı ve hangi amaçla servis edildiği de önemlidir. Çoğu zaman bilimsel ölçümden çok, algı yönetimine hizmet eden bu çalışmalar, seçmenin zihninde yapay bir yönlendirme oluşturur.
Buna paralel olarak, sosyal medyada da benzer bir tabloyla karşılaşırız. Herhangi bir adayın ya da hükümet mensubunun paylaşımının altında yüzlerce, hatta binlerce yorum görmek mümkündür. Yüzeyden bakıldığında bu durum, güçlü bir toplumsal tepkinin göstergesi sanılabilir. Ancak daha yakından incelendiğinde, bu yorumların önemli bir kısmının ya fake hesaplardan ya da kim olduğunu bildiğimiz, görüşünü zaten tanıdığımız fakat arkadaşlık ilişkisi kurmadığımız kişilerden geldiği görülür. Bu kullanıcıların sosyal medyadaki varlığı, geniş bir toplumsal temsilden çok, kendi siyasi aidiyetlerini yeniden üretme çabasının bir parçasıdır.
Özellikle küçük yerleşim yerlerinde bu durum daha da belirginleşir. Facebook gibi herkesin birbirini tanıdığı platformlarda, siyasi yorum yapanların aslında kim oldukları bilinir. Yorum yapanların çoğu, kendi siyasi görüşleri doğrultusunda hareket eden, zaten oy tercihi belli olan bireylerdir. Dolayısıyla bu yorumların, toplumun genel eğilimini yansıttığı söylenemez. Aksine, siyasi kutuplaşmanın dijital alandaki yansıması olarak görülmelidir.
Dikkat çeken bir başka husus ise, bu yorumların çoğu zaman yapıcı olmaktan uzak olmasıdır. Kişisel saldırılar, alaycı ifadeler ve hatta küfürlü söylemler sıkça karşımıza çıkar. Bu da sosyal medyanın, demokratik bir tartışma zemininden çok, kutuplaşmayı ve dilsel şiddeti besleyen bir mecra haline geldiğini göstermektedir. Anonimlik duygusu ve taraftarlık bilinci, insanları yüz yüze söylemeyecekleri sözleri dijital ortamda sarf etmeye teşvik eder.
İdeolojik kümelenme açısından bakıldığında ise, özellikle muhalefet yanlısı kesimlerin sosyal medyada daha görünür olduğu dikkat çekmektedir. Karşıt görüş muhalefet etrafında örgütlenen gruplar, yorumlarıyla dijital alanı domine etmeye çalışmaktadır. Ancak bu görünürlük, toplumsal çoğunluğun gerçek sesi değildir. Sessiz çoğunluk, gündelik hayatına devam eden, sosyal medyada bağırmayı tercih etmeyen vatandaşlardan oluşmaktadır. Ve bu çoğunluğun sesi, sandık günü en gür şekilde çıkar.
İşte bu nedenle, ne anketlerin süslü rakamlarına ne de sosyal medyada oluşturulan yapay kalabalıklara aldanmamak gerekir. Asıl belirleyici olan, milletin iradesidir. Bu irade, ekran başında değil, sandık başında tecelli eder. Sosyal medyada en çok sesi çıkanların, sandıkta en az karşılık bulduğu örnekler az değildir. Çünkü bu millet, gürültüyle değil, hizmetle ve icraatla hareket eder.
Özellikle seçim dönemlerinde anketleri de, sosyal medyadaki yorum kültürünü de ihtiyatla değerlendirmek gerekir. Anketler manipülasyona, sosyal medya ise yapay görünürlüğe açıktır. Ancak milletin iradesi, tüm bu gürültünün ötesinde berrak bir şekilde sandıkta ortaya çıkar. Bugün dijital ortamda kendi yankı odalarında birbirlerini alkışlayanların, yarın milletin vicdanında karşılık bulamamasının sebebi budur. Çünkü hakikati söyleyen de, geleceği belirleyen de, her zaman olduğu gibi, milletin ta kendisidir.