İki dönem yürüttüğü Rum Yönetimi Başkanlığı koltuğuna “çözüm başkanı” olarak seçilmesine rağmen, koltuktan retçi olarak ayrılıyor olmakla eleştirilen Anastasiadis kendisinden sonra bu koltuğa oturacak kişinin, “aşmaması gereken kırmızı çizgileri” ortaya koydu.

KIRMIZI ÇİZGİLER…

Gazete Anastasiadis’e göre “aşılmaması gereken kırmızı çizgiler” şunlar:

“Üçüncü tarafların müdahalesi olmadan bağımsızlığın ve egemenliğin güvence altına alınması. Türk askerinin çekilmesi. Bosna-Hersek’te veya Lübnan’daki gibi bir sonuca götürmeyecek işleyebilir bir yönetim şekli sağlanması. Avrupa müktesebatının güvenceye alınması. İki dönemlik görev süresinde Kıbrıs sorunundaki icraatlarının savunulması.”

Kıbrıs sorununun ve Kıbrıslı Rumların kabul edebileceği bir çözüm bulunması hedefiyle çıkmazın aşılması perspektifinin durumunun kendisini endişelendirdiğini söyleyen Anastasiadis Rum halkının kabul edebileceği çözüm şeklini “yönetim mekanizmaları veya yabancı askerlerin, özellikle de Türk askeri varlığı ile garantiler olmadan işleyebilirliği ve devletin bağımsızlığını güvenceye alacak bir çözüm” diyerek tarif etti.  

Anastasiadis, Kıbrıs sorununda, özellikle de Crans Montana’yı gündeme getiren 2014’ten 2017’ye kadarki müzakere sürecinde yapılması gerekmesine rağmen yapmayı ihmal ettiği herhangi bir şey olduğunu düşünmediğini belirtti.

Crans Montana’da ilk kez Türkiye’nin AB’nin de huzurunda müzakerelere katılmasını ve Rumlar için ana sorunlardan olan “garantilerin kaldırılması ve Türk askerinin çekilmesinin”  BM Genel Sekreteri tarafından tanımasını başardıklarını söyleyen Rum lider “İlk kez, toprak konusunda Annan Planı maddelerine dönülerek itirazımızın yüzde 1’de kaldığı ve bizi anlaşmaya çok yaklaştıran harita teatisi yapıldı” dedi.

“BİR OLUMLU OY KIBRIS TÜRK TOPLUMUNA VETO YETKİSİ VERMEK ANLAMINA GELİR”

Anastasiadis “devletin işleyebilirliğini sağlamak, “Kıbrıs Türk toplumuna veto yetkisi vermek anlamına gelen, merkezî hükümetin bütün kararlarında bir olumlu oy talebini aşmak için bir dizi öneri sunduğunu” söyledi. Anastsiadis, “Hükümet politikasının parti programları temelinde ittifaklar aracılığıyla belirleneceği, Cumhurbaşkanı Rum Cumhurbaşkanı Yardımcısı Kıbrıslı Türk olacağı, başbakanının da 4 yıl Rum ve 2 yıl Kıbrıslı Türk olacak şekilde dönüşümlü olacağı parlamenter sistemle başkanlık sistemini önerdik. Bu şekilde yönetim ve karar alma şeklindeki birçok sorun aşılacaktı. Güven yaratıcı Önlemler de, benimsenseydi, kuşkuları kaldıracak, iki toplumun da endişelerini giderecek olumlu bir ortam oluşturacaktı” diye ekledi.

“O ZAMANKİ ERDOĞAN’IN BUGÜNKÜ ERDOĞAN İLE HİBİR ALAKASI YOK”

Anastasiadis, savunucusu olduğunu hatırlattığı Annan Planı’nın Rum halkının yüzde 76 gibi ezici çoğunluğu tarafından reddedilmesinden sonra Rumları bu karara iten sebebi saptamak için 60 bin kişiye ulaşarak yaptıkları araştırmada sebeplerden en önde gelenlerinin güvenlik, devletin işleyebilirliği ve çözümdeki bazı önemli noktalarla ilgili kaygılar olduğu sonucuna vardıklarını hatırlattı.

“Şubat 2005’te AKP’nin davetiyle, DİSİ başkanı olarak ziyaret ettiğimiz Türkiye’de sonuçları Sayın Erdoğan’a ve o zamanki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunduk” diyen Anastasiadis o zamanki Erdoğan’ın bugünkü Erdoğan ile “hiçbir alakası olmadığını, Rumların kaygılarının giderilmesi için Tasos Papadopulos ile Mehmet Ali Talat arasında yeni bir diyalog başlamasını önerdiğini söyledi.

Anastasiadis bu müzakerelerde, birçok alanda önemli ilerleme kaydedildiğini ancak birçok yakınlaşmanın da Türkiye’nin müdahalesi ile Kıbrıslı Türkler tarafından revize edildiğini söyledi. “Ada genelinde hiçbir kısıtlama olmaksızın mülk satın alma da dahil 4 temel özgürlük” yakınlaşmasını örnek gösterdi ve Kıbrıslı Türklerin Ocak 2017’de bundan vazgeçerek her bir toplumun çoğunluğunu sağlayacak şekilde Kıbrıs Türk liderliğinin belirleyeceği kriterlerle zamana bağlı tavan sınırları koyduğunu hatırlattı.

“TÜRK SEÇİMLERİNDEN SONRA AYAKLAR SUYA ERERSE…”

“Türkiye’nin, süper güçmüş gibi davranma ve gerek Kıbrıs’a gerek Ege’ye gerek Suriye’ye veya Libya’ya veya Dağlık Karabağ’a müdahale etme stratejik tercihi değişmezse dostluk hareketleriyle olguların değişebileceğine inananların hayal dünyasında yaşadığını düşünüyorum” diyen Anastasiadis “keşke Kıbrıslı Türk vatandaşlarımız muhatabımız olsaydı. Maalesef Ankara’dır. Değişmesi gereken budur. Türk seçimlerinden sonra ayaklar suya erer ve Türkiye’nin revizyonist davranışı değişirse belki yeni olgular oluşur” ifadesini kullandı.

DOĞAL GAZ…

Nikos Anastasiadis denizde Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını belirlediklerini ve parselledikleri alanları, Türkiye’nin niyetlerini bildikleri için, arama-sondaj lisanslarını AB üyesi İtalya ve Fransa şirketleri ile ABD ve Katar ortaklık şirketine verdiklerini, pandemi ve Rusya’nın Ukrayna müdahalesi öncesi durum nedeniyle bir süre ara verilen enerji programının 2021’de yeniden başladığını hatırlattı. Anastasiadis, o günden bu yana 3 sondaj 2 keşif, çok sayıda sismolojik araştırma yapıldığını, 2023’ün ikinci yarısında 12’nci parselde yeni bir sondaj yapılacağını söyledi. 12’nci parselde keşfedilen doğal gazın kullanımının, şirket hisselerinin sürekli el değiştirmesinden kaynaklandığını belirterek, İsrail’le ortay hat anlaşmazlığını çözüm yörüngesine oturttuklarını, doğal gazın Mısır’daki terminallere aktarımı konusunda büyük ilerleme kaydedildiğini, geriye sadece detaylar kaldığını söyledi.

“HİDROKARBON KAYNAKLARINI DEĞERLENDİRMEDE EGEMENLİK HAKLARINI KULLANMAYA DEVAM”

Tek yanlı MEB ilan ederek parselledikleri alandaki hidrokarbon kaynaklarının değerlendirme konusunda “egemenlik haklarını kullanmaya devam edeceklerini” söyleyen Anastasiadis “teknik ve ekonomik açıdan en iyi değerlendirilebilecek görülen noktalarda doğal gazı, lisans verdikleri şirketlerin işbirliğinde çıkartıp satacaklarını anlattı.

Anastasidis Doğu Akdeniz doğal gazını deniz altı boru hattı aracılığıyla Avrupa’ya iletmeyi hedefleyen EastMed projesinin terk edilmediğini, incelemede aşamasında olduğunu da iddia etti.

Nikos Anastasiadis, “Zeus-1 keşfinin,  6’ncı parselde daha önce keşfedilen Cronos-1 ve Calypso-1’e çok yakın olmasının, bunların ortak altyapılar aracılığıyla değerlendirilebilmesi ön şartlarını yarattığını” belirterek şirketlerin, sözde “Rum MEB’i” veya komşu ülke MEB’lerinde yeni yataklar bulmak üzere kapsamlı planlarını oluşturmak için verileri değerlendirme ve analiz etmekte olduğunu belirtti.

Anastaiadis “önümüzdeki 2-3 yıl, Kıbrıs’ı enerji alanında bir oyuncu haline getirmemiz açısından belirleyici olacak” ifadesini kullandı.