South Florida Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Earl Conteh Morgan, Afrika kıtasının ABD- Çin rekabet alanına dönüştüğünü belirterek, ''ABD ve Çin neredeyse tüm Afrika ülkelerinde aktif. Bu iki güç, farklı formlarda ama sessizce bu rekabeti sürdürüyorlar.'' dedi.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı SETA tarafından, "Dünya Siyasetinde Çin Etkisi" konulu panelde konuşan South Florida Üniversitesi Öğretim Üyesi Earl Conteh Morgan, Afrika üzerinden devam eden ABD-Çin rekabetini anlattı.

Afrika üzerinden devam eden ABD-Çin rekabetinde Çin'in kışkırtan taraf olduğunu söyleyen Morgan, ''Çin, kasıtlı bir şekilde bölgede ABD'yi kışkırtan politikalar yürütüyor. Çin, ABD'nin dünya ve Afrika üzerindeki gücünden rahatsız. Ve ABD'nin gücünü Afrika üzerinden kırmaya çalışıyor. Diğer yönden ABD de Çin'in fenomen bir güce dönüşmesinden rahatsız. ABD ve Çin neredeyse tüm Afrika ülkelerinde aktif. Ancak farklı formlarda kendilerini belli etmektedirler. Yani sessiz bir rekabet Afrika kıtasında bu iki ekonomik güç arasında süregelmektedir. Dünya görüşlerinin çatışması de bu sessiz rekabette etkili olmaktadır. Çin'in komünist ya da sosyalist bir kapitalizm görüşü evrensel insan hakları ile zaman zaman örtüşmüyor. Bu da kimi yardım, ticaret, yatırım ve uluslararası ilişkilere olumsuz yansımakta.'' diye konuştu.

Prof. Dr. Morgan, Çin-ABD rekabetinin, Afrika kıtasında en somut görüldüğü alanların petrol ve yer altı kaynaklarının kullanımı noktasında gerçekleştiğini kaydetti.

"Çin neden Afrika'da", "Afrika'da sadece petrol mu çıkarmak istiyor" veya "Çin Afrika'da kolonileşmek mi istiyor" gibi negatif soruların cevaplarının önemli olduğunu vurgulayan Morgan, şunları söyledi:

''Angola'da, Cezayir'de, Nijerya'da ve pek çok farklı Afrika ülkesinde stratejik bağlamda kaynaklar üzerinde aktif olduğunu, uranyum, petrol gibi değerli kaynakları kullanma gibi nedenlerle Çin'in Afrika'daki varlığı sorgulanmakta. O kadar derin ve kapsayıcı bir durum ki pek çok Afrika ülkesi ABD'yi bir tehdit olarak görmekte, ABD düşüşte olan bir ekonomik güç olarak algılanmakta.

Öte yandan ise Çin'in yükselen bir güç olarak algılandığı ve yakında Afrika bölgesinde lider ya da hegemon olarak ortaya çıkacağı düşünülmekte. Çin bu söylemleri doğrularcasına birçok Çin firması Afrika kıtasında boru hatları ve limanlar inşa etmekte. ABD ve Çin neredeyse tüm Afrika ülkelerinde aktif. Bu iki güç, farklı formlarda ama sessizce bu rekabeti sürdürüyorlar.''

''ÇİN İLE TÜRKİYE ARASINDA STRATEJİK VİZYON YOK''

Türkiye -Çin Araştırmaları Uzmanı Kadir Temiz ise Çin'in dünya siyasetindeki rolunu Doğu Akdeniz bölgesi ve Kıbrıs üzerinden değerlendirdi.

Çin fenomeninin doğuşu ve yükselişi ile ilgili tezleri anlatan Temiz, Çin'i anlamanın yolunun Çin ile ilgili bir vak'a çalışması yapmaktan geçtiğini söyledi.

Çin vak'ası üzerine çalışırken ekonomik veriler, krizler vaya diplomatik davranışlara dikkat edilmesi gerektiğini belirten Temiz, ''Çin'in Afrika'da, Orta Doğu'da sömürü politikaları yürüttüğü şeklindeki kimi komplo teorilerine, tabanı olmayan söylemlere bakmaktansa, Çin'in bu bölgelerdeki politikalarını somut verilerle doldurmak lazım. Biliyoruz ki Çin'in Orta Doğu'da tam teşkilatlı bir politikası çok nettir. Filistin'de Irak'ta şimdilerde ise Suriye'de. Suriye krizinde ya da İran ile yaşanan nükleer kriz meselesinde ya da Kıbrıs meselesinde.'' ifadelerini kullandı.

Temiz, Türkiye-Çin ilişkilerinin uzun süre ekonomi, ticari açıklar ve turizm meselesi üzerinden yürüdüğünü, politik anlamda ilişkilerin stratejik vizyon eksikliği düzeyinde seyrettiğini vurguladı.

Türkiye- Çin ilişkilerinin, ''Türkiye'ye kaç turist geldi'' söyleminin çok daha üstünde gelişmesi gerektiğine vurgu yapan Temiz, ''15 Temmuz darbe girişiminden sonra Çin darbe girişimi karşında Türkiye'nin yanında olduğuna dair destek mesajları verdi. Bu da iki ülke ilişkilerinin siyasi müzakere boyutlarına taşınmasını sağladı.'' görüşünü dile getirdi.

Temiz, ''Bir kuşak bir yol'' projesinin bölgede yeni bir rekabet ortamı doğurduğunu ve bu rekabetin Çin-Pakistan koridorunda halı hazırda başladığını söyledi.

Arap baharından sonra enerji kaynakları ve Doğu Akdeniz bölgesinin daha da önem kazandığına değinen Temiz, ''Çünkü bu süreç yeni krizleri ve yeni rekabet ortamlarını da beraberinde getirdi. Bu krizler, rekabetler ve çatışmalar, bir anlamda dünyanın geleceğini belirleyecek. Türkiye-Çin ilişkilerinde en önemli konularından biri de Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunu. Çin-Türkiye ilişkilerinin normal seyrinde ilerliyor. Çin, genellikle Türkiye’nin dahil olduğu olaylarda tarafsız kalmayı tercih ediyor.

Fakat Kıbrıs meselesinde Çin, Güney Kıbrıs’ın tarafında tavır takınmaktadır. Mısır ile Rum kesimi arasında yapılan anlaşma sürecine dahil olmak istiyor. Hatta bir parçası olmaya başladı bile. Bölgede Filistin, Mısır, İsrail ve Suriye gibi aktörler var. Çin'in bu sürece dahil olması bu bölge için çok önemli. Bu bağlamda Çin, Kıbrıs'ta çıkarlarını gözetlerken Türkiye ile çatışmadan da uzak durmaya çalışmaktadır.'' ifadelerini kullandı.

Kadir Temiz, Çin'in gerek Orta Doğu'da gerek Akdeniz'de gerek Orta Avrupa'da oluşan krizlerde birincil aktör durumuna geldiğini ama dahil olduğu alanlarda çatışmadan tamamen uzak durarak, çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini de sözlerine ekledi.

''RUSYA-ÇİN ORTAKLIĞI DAHA DA GELİŞECEK''

New South Wales Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alexander Korolov'un sunumunu, eşi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Wu Fengshi gerçekleştirdi.

Fengshi, Çin ve Rusya'nın bir ittifak paktına dönüştüğü veya ne zaman dönüşeceği hakkında bir tahminde bulunmanın zor olduğunu belirtti.

Rusya-Çin ilişkilerinin Sovyet Rusya'nın yıkılmasından sonra geliştiğini belirten Fengshi, ''Bu süreçte karasal sorunlarını, ihtilaflarını çözdüler. Birbirine komşu olan bu iki büyük ülke birçok anlaşma imzalayarak ilişkilerini bugüne taşıdılar. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, dünyada en çok bir araya gelen iki lider.'' dedi.

Fengshi, ortaklık, sınırlı ortaklık, stratejik ortaklık, sınırlı savunmacı stratejik ortaklık, yoldaş, ikircikli ortaklık, gürültülü ortaklık gibi birçok tanımın, Rus-Çin ortaklığı için kullanıldığını anlattı.

Rusya ve Çin'in ittifak kurma güdü ve motivasyonunun çok güçlü olduğunu anlatan Fengshi, ''Bu iki ülke menfaatlerini kurumsal hale getirmek için de ayrıca güçlü bir motivasyona sahipler ve askeri bir ortaklığa doğru adım atıyorlar. Dolayısıyla imzaladıkları paktlarla kendi güvenliklerini de kontrol altına alıyorlar. Bu anlaşmalar doğrultusunda ülkelerden biri bir tehditle karşı karşıya kalırsa diğerinin yardım edeceği belirtiliyor. Kurulan bu paktlar doğrultusunda askeri yetkililer sık sık bir araya geliyor ve önemli adımlar atıyorlar. Rusya ile Çin bu ortaklıkları kurarken ikili düzeyde kalmıyorlar. Uluslararası boyut kazandırarak farklı ülkeleri de bu kapsama alıyorlar.'' diye konuştu.

Fengshi, Çin'in 60 yılda gerçekleştiremediğini Rusya ile ittifakı sayesinde gerçekleştirdiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:

''Çin, Rusya ile gerçekleştirdiği ortak askeri tatbikat sayesinde şu anda Akdeniz'de savaş gemisi bulunduruyor. Son dönemlerde iki ülke balistik füze kullanımı ve ortak savunma konusunda da ciddi bir ortaklığa gitmiş durumdalar. Ayni şekilde Çin bu bölgeye odaklanmış ve Rusya dışında yeni ortaklar arıyor. Çin ve Rusya iş birliği son yirmi yılda istikrarlı bir güçlenme sergiliyor. Ve bu askeri iş birliği kurumsallaşma aşamasını geçti. Artık daha ileri bir iş birliğine dair güçlü bir temel oluşturma çalışıyorlar. Ve askeri ilişkilerin çok daha ileri aşamalara taşınabileceğini söylemek lazım. Yapacakları en son şey ortak savunma paktı olacak oraya henüz gelinmedi ama bu da yakınd a gerçekleşebilir.

2015'ten bu yana Çin ve Rusya, savaş konusunda da ortak askeri kurumlarını tesis etti. Ne kadar ileri düzeyde çalışabileceklerini belirlemiş durumdalar. Küresel seviyede çok büyük ve dramatik bir değişiklik olmazsa yani, ABD-Çin ya da ABD-Rusya ilişkilerini etkileyecek çok büyük bir değişiklik olmazsa Rusya ve Çin'in Asya Pasifik'te gücü daha da artacak ve bu ilişki daha da güçlenecek gibi görünüyor.''