Vücut ya da biyolojik saat öyle alıştı nedir; sabah 5 dedi mi; ayaktayım...

Eğer öğleyin vakit bulup da bir iki saat kestirmezsem, akşam KKTC’deki tüm kümes hayvanları ile birlikte uykudayım!

Hani “tavuklar gibi” derler ya!

Ondan!

-*-*-

2020’nin son akşamı hafif alkollendim!

Aslında ayıptır söylemesi; teşvik gibi de olmasın ama “hafif” değildi!

“Hafiften ağır” diyelim!

-*-*-

Eşim ve ben, tedbirler gereği 10 kişiyi geçmeyen çok güzel insanlarla bir araya geldik!

Her ikimiz de “gazetecilik” mesleğiyle iştigal ettiğimizden dolayı da; gündüzden “22.00 sonrası sokağa çıkma yasağını aşma durumuna karşı izin işini hallettik”...

Çünkü biliyorum; birinin evine gidersek; ben masada uyuya kalacağım!

Ve eve dönmek isteyeceğim!

Huysuz ve yaşlı adam modu!

Ne yazık ki öyle!

Kötü bir mod ama ne yapalım!

-*-*-

Nitekim, öyle oldu!

Sanırım sokağa çıkma yasağı başladığı saat ben bir kanepe buldum ve devrildim!

Uyandığımda 2021 olmuştu!

Bir yıl uyudum gibi bir şey!

-*-*-

Ve bu satırları yazarken de yine sabahın köründe kalktım!

Lefke’ye geldim!

Huzur’un adresine!

Eski Karadağ’da; Trodos’lara bakan, yemyeşil bir coğrafyanın merkezine!

-*-*-

“Yeni bir yıl! Yeni bir Serhat!”

Sloganım bu!

Bu sene yaş anlamında 54 olacağım!

Kilomun 154 olmaması lazım!

Hatta çok iddialıyım; ciddi yürüyüşe başlayacağım!

-*-*-

Ve kimse için üzülmeyeceğim!

Bir kez Türk Bayrağı yakan birden çok kez de aynı bayrağı katıldığı etkinliklerden kaldırtan kısa boylu amcanın, “... Ersin Tatar, milliyetçi isen Serhat İncirli’yi Kanal T’den uzaklaştır” şeklindeki bitmek bilmez sanal paylaşımlarına bu sene daha fazla güleceğim!

Sayesinde izleyenlerim de dinleyenlerim de okuyanlarım da artıyor!

-*-*-

Kanal T’nin sahipleri beni uzaklaştırmakta hürdürler de hayatını Türkiye düşmanlığına adamış bir dönek kişinin Ersin Tatar’a milliyetçilik ayarı çekmesine ayrıyeten ve de çok daha fazla güleceğim!

Tamam canım, ispat ettin kendini!

Bir tek Türk milliyetçisi sensin!

Ersin Tatar da beni hala Kanal T’den kovmadığı için bir numaralı Rumcu!

Allah aşkına, ne alıyorsan yani; ne içiyorsan; nasıl bir kafa sahibiysen!

-*-*-

Tamam ben Rumcuyum anladık da Cumhurbaşkanı ne alaka!

Hatta seni rahatlatmak adına söylemem lazım; benim bir dedemin ve bir nenemin neneleri, sanırım Rum’du!

Yani ya “Kıbrıs yerlisiydiler” ya da “doğrudan bildiğin Rum!”...

Birinin adını kızıma da koydum; bilgine; Florenza!

Yaz bir yerlere!

-*-*-

Neyse; bundan böyle; dün sabah yaptığım gibi; her sabah, ya taze portakal yiyeceğim ya da taze sıkılmış portakal suyu içeceğim...

Ve dediğim gibi, hemen her gün 30 dakikayla başlamak üzere, yürüyeceğim...

-*-*-

2021’in ilk ayı içerisinde koronavirüs aşısı olmak istiyorum...

Kıbrıs Cumhuriyeti veya İngiliz ya da KKTC vatandaşlıklarımı bu konuda seferber edeceğim!

Biri, bizi aşılar diye düşünüyorum!

Söylentileri dinlemiyorum, dinlemeyeceğim!

Aşıyı nereden bulursam, kimden bulursam, “salınacağım”!

-*-*-

Veeee, 2021 yılı içerisinde de başkalarının görüşlerine saygı göstermekle birlikte; federal çözüm inancımı asla yitirmeyeceğim!

-*-*-

Ve söz veriyorum; bir yere misafirliğe gidersem veya biri bize geldiğinde; oturduğum yerde uykuya dalmamak için çabalarımı artıracağım!

-*-*-

Gelelim düne...

Dün sabah bir saate yakın yürüdüm...

Dört portakal üç mandalinayı ağaçtan koparıp yedim...

Yok böyle yafa!

Yok böyle mandalina!

Lefke!

-*-*-

Derede ellerimi yıkadım!

Evet!

Yanlış okumadınız, derede ellerimi yıkadım!

En az iki saat “saka” da denilen bizim eski bülbülcüklerden bir 20 tanesinin ötüşlerini dinledim.

-*-*-

Lapsana topladım.

Onları “gaynattım”...

Zeytinyağı döküp, çok az ekmekle; evet ekmeği kesinlikle azaltmak lazım; yedim!

-*-*-

Güneşte oturdum!

Yeşilin en az 30 farklı tonunu saptadım...

Doğa’dan...

Çok uzaktan bir koyun sürüsünün sadece çanlarının sesini işittim...

Yine çok uzaktan gelen bir köpek havlamasını bir süre dinledim...

-*-*-

Günlük yazılarımı Gıynık ve Gündem Kıbrıs’tan paylaşma dışında; sanal medyaya girmedim.

Televizyon açmadım.

Haber okumadım.

Köşe yazarları ne yazmış bakmadım.

-*-*-

Yine güneşte oturdum...

Bir kaç tane kahve içtim...

Eski bazı kitaplarımı karıştırdım...

Oğlum Malta’da, telefonla konuştum...

Kızım Londra’da, iyi olup olmadığını sordum; gülüştük, şakalaştık, birbirimizi özlediğimizi söyledik ve yaklaşık iki saat da uyudum...

Evet, “sallanan salıncak” demişti Cem Yılmaz!

Kardeşim, sallanmayan salıncak da mı var?

Sallandım “salıncaklı koltukta” ve evet, iki saat, hem de açık havada, güneşte, üzerimde ince bir battaniye ile uyudum.

Hiç rüya görmedim.

-*-*-

Dinlenmek mi!

Aslında dinlenmenin yatmak, uyumak, tembellik etmek olduğuna inanmıyorum!

Dinlenmek, “kafayı dinlendirmek”tir.

Huzurlu olmaktır.

Doğayı sevmek ve hissetmektir...

Doğanın sunduğu tüm güzellikleri, ama en başta da nefis havayı solumak, sevgiyle ciğerlere çekmektir.

Ve bunu sevdiğinle paylaşabilmektir ayrıca...

-*-*-

KKTC’de sorun çok...

KKTC bir sıkıntılar ülkesi...

Ama özelde KKTC’nin; genelde tüm Ada’nın güzellikleri o kadar huzur vericidir ki; mutlaka içinize çekmeyi tavsiye ederim...

Üstelik, bedava...

Hava bedava, lapsana bedava, gömeç bedava...

Güneş bedava...

Deniz bedava...

-*-*-

Dinlenmek de lazım...

Huzur hepsinden önce lazım...

İngilizler; “huzur” ve “barış” için tek bir kelime kullanır; “peace”...

2021’de, bu İngilizce tek kelimeyle, Türkçe’deki her iki anlamına kavuşmak dileğiyle...