İğne göremem...

Ya da şöyle söyleyeyim; “bana aşı yapılmasından rahatsız olurum”...

Veya şöyle açıklamaya çalışayım; “her hangi bir şekilde vücuduma iğne girmesi ile göz göze gelemiyoruz”...

Neden?

Bilemem...

Dün aşı yaptırdım da onu anlatacağım...

-*-*-

Ama ilk başlardan başlayalım...

Hatırladığım ilk aşıyı bana yapan kişi, Erdinç Selasiye’ydi...

Erdinç abiyi siyaset sahnemizdekiler, Yeni Kıbrıs Partisi’nden ve her türlü ilerici eylemden tanıyacaktır...

Saygı ve sevgiyle selamlamış olayım...

Yer: Gaziveren...

Harp öncesi ve sonrası yıllar...

Yani 1973’le başlayıp, 1970’lerin sonlarına kadar giden senelerden söz ediyorum...

-*-*-

“Aşıcılar gelecek” dendi mi ben kaçıyorum...

Her üç ayda bir geliyorlardı sanki!

Hatta her ay mıydı?

Şımarıklık da diyebilirsiniz, korkaklık da...

Anne – baba okulda öğretmen olunca siz şımarır mısınız?

Vallahi en küçük şımarıklık, nar çirpisi demekti!

-*-*-

Akılda kalıyor işte!

Benden bir yaş büyük – şimdi Londra’da olan Ahmet Mümtaz (Zurnacı) ve Mehmet Mercan (Pele), babamın “git bir çirpi kes ve getir” dediği okul arkadaşlarımdı...

Pele’nin dün ya da bir önceki gün doğum günüydü...

Buradan da kutlamış olayım...

-*-*-

Aşıdan kaçmanın cezası mı?

Önce sol kola aşı, sonra kıça çirpi!

Şımar şımarabilirsen!

Vaaaay, öğretmen baba bizim Serhat İncirli’yi dövmüş!

Annem de arada bir arşınlardı tokadı!

Ablama hayatları boyunca kızmadılar bile!

Acaba sıkıntı bende miydi?

Şaka tabii ki!

Herkesin anası babası eşsizdir ama benimkiler, eşşsiz ve de benzersizdir...

-*-*-

Evet, geçmiş yıllarda, yani biz çocukken çok aşı yapılıyordu.

Çiçek aşısı, kabaluk aşısı, üçlü aşı falan...

Aklımda bu isimler var...

-*-*-

Sonra askerde bir kez aşı yaptılar ama sanırım elimi kesmiştim ve yapılan tetanos aşısıydı...

Bir kere de koşarken tele takılmıştım, yine tetanos yapıldığını hatırlarım...

Yıllarca aşı görmedim sonra...

Taaa ki 1990’ların sonlarına doğru kendi çocuklarım oluncaya kadar...

-*-*-

Ve neredeyse 20 yıldır, hiç aşı olmadım diye düşünüyorum.

Hafızayı zorluyorum, yok!

-*-*-

Derken, geçen yılın Mart ayında bir virüs ile tanışmışız...

Koronavirüs...

Daha önce de bazı çeşitleri varmış ama bu yeni tipmiş...

Sonra bu virüsün, Covid 19 diye bir hastalığa sebep olduğu belirlenmiş.

Ve çeşitli ülkelerde “aşı” çalışmaları başlamış.

Bütün hayatlar alt üst!

Ne ekonomiler ayakta durabilmiş ne de sağlık sistemleri!

Bir kaos, bir kaos ki anlatması çok zor!

-*-*-

Derken, virüsle tanışmamızdan beş ya da altı ay kadar sonra, bazı ülkelerde bu virüse karşı bazı aşılar geliştirilmiş...

Sonra Türkiye de bu aşılardan satın alıp, bize de göndermiş.

Ayrıca, AB de bir miktar bize yollamış.

Hatta bu konu “milliyetçi” söylemlere, alışık olduğumuz hamasi siyasete bile konu edilmiş.

-*-*-

Derken, “insanlarla sürekli temas eden ve / veya risk grubundaki gazeteciler de aşılanacak” denince; “her ikisinin kapsama alanına giren ben” de, sanırım 300 kadar kişilik listeye alınmışım...

-*-*-

Dün sabah, aşımı olmak için belirtilen yere gittim.

Maşaallah kuyruk uzun; “listedeyim, sonra gelirim” dedim; öğleyin uğradım, kuyruk daha uzun...

Akşam üzeri gittim, Gazeteciler Birliği Başkanı Ali Cansu, Basın – Sen Başkanı Ali Kişmir, öteki yöneticiler ve yaşları benden küçük olsa da ellerini öptüğüm, oradaki tüm sağlık emekçilerine sevgilerimi sunuyorum...

Sonuç: Dün akşam üzeri aşımı yaptırdım...

-*-*-

Aşılandım...

Salındım...

Çocukluğum aklıma geldi, gülümsedim...

Acımadı...

Hemşire acıtmadı...

Teşekkürümü ettim, eve geldim, 16.20’de Kanal T’de canlı programım var, aşı olduğum spor kıyafetlerle “online” bağlanacağım...

Yan etki, ağrı, uyuşma, falan yok...

Aşılanmanın üzerinden bir kaç saat geçti, bir sıkıntı yaşamadım...

-*-*-

Ama farklı bir duygu...

Neden?

“Artık rahatım” duygusuna kapılıyor insan ki çok büyük yanlış!

İkinci dozu yaptırsanız da, dikkat etmek zorundasınız...

Bunu kafama soktum...

Lütfen aşılanan herkes de soksun, açılıp saçılmayalım, kendimizi, sevdiklerimizi korumaya devam...

Maskeye, mesafeye devam...

Uzmanlar öyle diyor...

Kim bilir, belki de artık sokağa, markete, mağazaya hayatımız boyunca hep maskeli gideriz!

-*-*-

Henüz “gelecek nasıl şekillenecek?” şeklindeki soruya net bir cevap veremiyoruz!

Net bildiğim tek şey, aşıyı yapan veya salan hemşire kardeşimin dediği, “10 gün alkol almak yasak!”...

Keşke bunu önceden söyleselerdi!

Şaka şaka!

İçkiyi seviyoruz elbette her Kıbrıslı gibi ama dayanırız elbette!

-*-*-

Ve aşılanmamızı sağlayan herkese, tekrar tekrar binlerce kez teşekkürler...

Gazeteciler Birliği’ne, Basın – Sen’e, Sağlık Bakanlığı’na, Bakan’a, Müsteşarına, aşı ekibine... Ve elbette hükümete...

-*-*-

Ama teşekkürün en büyüğü Türkiye’ye...

Efendim, “Cenevre Sözleşmesi gereği, Türkiye, kontrolü altındaki Kuzey Kıbrıs’taki ahaliyi aşılamak zorundaymış”...

Geçiniz...

Kavgaya, laf sokmaya, şuna buna gerek yok...

Siyaset sıfır bu konuda!

Şu ana kadar gönderilen 80 bin doz aşı; 1974 müdahalesinden bu yana, bence Türkiye’nin bizim için yaptığı en güzel şey...

Teşekkürler...

Devamı olmalı, gelmeli ve evet, “Şükransa şükran” çekilmeli!..