Bu ülkenin gündeminde seçim olmamalı!

Bu ülkenin gündeminde, önce aşı olmalı!

Evet aşı!

Türkiye’nin aşılama programına baktığımız zaman, KKTC’ye yarın aşı gelme ihtimali sıfır bile değil!

“15’inde aşılarımız gelir” diyen Sağlık Bakanı Ali Pilli’yi ya kandırıyorlar ya da Bakan Ali Pilli bizi kandırıyor!

Pilli’yi tanıyorum, “bizi kandırmayacağından” eminim!

Dolayısıyla “kandırıldığı” iddiası bana daha gerçekçi geliyor!

-*-*-

Aşı!

Evet aşı olayı bize “devletsiz” olmanın nasıl bir acı olacağını kanıtlamalı!

İster Kıbrıs Cumhuriyeti, ister KKTC, isterseniz ve de dilerseniz TC!

Ama bir devletimiz olmalı!

Ve bu devletin yetkilileri, aşı bulamadıkları için, hesap vermeli!

-*-*-

Haaaa, diyeceksiniz ki, aşıdan önce, her konuda kandırılıyoruz ve bu kandırmaca nedeniyle zaten hesap vermeleri gerekir ki bu da ayrı bir gerçek ama en başa dönecek olursak, bizim gündemimizde içinde bulunduğumuz her açıdan iflas edilmiş bir dönemde asla erken seçim olmamalı!

-*-*-

Çünkü, en başta, bu ülkede Kıbrıs sorunu çözülmeden, hükümet değişikliğine gitmenin, portakal keserken makas değiştirmekten daha önemli veya değerli olmadığı apaçık ortadadır!

-*-*-

Bu ülkede cumhurbaşkanı değiştirmenin de hiç bir “farkı” olamaz...

Olmamıştır, olmayacaktır!

-*-*-

Hükümet değişikliğini ve erken seçimi lütfen aklınızdan çıkarın...

Bu konuda kararlarınız varsa değiştirin...

Bizi aşılayın, toplumu aşılayın, öğrencileri getirin, turizme ısınma turları atın; Ekim’de seçimi konuşuruz...

-*-*-

Ve ölüm yıldönümlerindeyiz...

Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş...

Allah rahmet eylesin...

-*-*-

Bu iki değerli ismi kendilerinden sonra gelen “lider”lerden farklı kılan; “savaş dönemi”dir...

-*-*-

Bu ülkede cumhurbaşkanı ya da lider değiştirmenin hiç bir “farkı” olamaz...

Olmamıştır, olmayacaktır!

Yukarıda bunu yazdık ya...

O yazdıklarım, 1974 sonrası için geçerlidir...

-*-*-

1974 öncesi durum farklıydı...

Dr. Küçük ve Rauf Denktaş da evet, attıkları adımların çoğunda Türkiye ile mutlak anlamda birlikteydi ama çok sık zamanlarda ve de çok dik duruşlarla, kendi yollarını çizmeyi başardıkları kesinlikle olmuştur.

-*-*-

Bugünkü yazıda, Doktor Küçük bir yana, daha çok, Rauf Raif Denktaş’ın “siyasi yaşamına” bakmak isterim...

-*-*-

Denktaş’ın siyasi yaşamını dörde ayırmamız gerekir...

Denktaş’ın 1957’den önceki siyasi yaşamında (1’nci dönem), “İngiliz Kraliyet Savcılığı” görevi vardır...

O süreç, sonraki süreçten çok farklıdır ve tarihçiler tarafından ayrıca incelenmelidir.

-*-*-

1957 ve 1974 arasındaki dönem ise TMT ve haliyle, Türkiye’de, silahlı kuvvetler bünyesindeki derin devletle ilişkilendirilebilecek dönemdir (2’nci dönem)...

Derin devletle ilişkilerini ayrıntılı bilemem – bu mümkün değil ama Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkileri her zaman mükemmel seviyede olmuştur ve Denktaş’ın siyasi kararlılığının en önemli kaynağı da budur.

-*-*-

1974 yılına kadar gelen dönemde Denktaş, toplumsal varlığımızın korunması ve tabii ki milliyetçi açıdan bakacak olursak, “Ada’daki Türk varlığı” adına, kusursuz görev yapmıştır. Her iki açıdan da “kahraman” olarak kabul edilmesine hiç bir itirazım söz konusu olamaz.

-*-*-

Ancak 1974 sonrasındaki iki dönem (3 ve 4’üncü dönemler); siyasi anlamda eleştirilebilecek dönemlerdir.

1974 sonrasının tüm laçkalığını elbette O’nun omuzlarına yüklemek doğru olmayabilir ama sorumluluğunu sıfırlamak da aynı derecede yanlıştır.

-*-*-

Müthiş bir 1974 başarısının akabinde, kendi deyişiyle “askeri zaferin ekonomik ve siyasi zaferle taçlandırılması” hedefi mutlak başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Ki şu anda “aşısız” olmamız bu siyasi başarısızlığın bir sonucudur.

-*-*-

Mesela milliyetçi kesimdeki bir çok kişi, Denktaş sayesinde, Elen faşizminin yol kesmelerinden, Rum polislerin ahlaksızlığından, EOKA’nın pervasız saldırılarından ve elbette topluca imha edilmekten kurtulmuş olduğumuzu söyler...

Haksız değiller...

Ama aynı kesimdeki bir çok kişi; 1974 sonrasındaki siyasetlerin neredeyse tamamının fiyaskoyla sonuçlandığını da görmekle mükelleftir...

-*-*-

Kıbrıs Türk Toplumu; 1974’te kıyımdan kurtulmuştur.

Ama Denktaş beyin de söylemleri arasında yer alan “biz toplum değil halkız” iddiasından yola çıkarsak, gerçekten “halk olmayı başarabilmiş “midir?

Ne kadar başarmıştır?

Kurulan devlet ne kadar “devlet” olabilmiştir?

Ve geldiğimiz nokta, sizce 1974’teki büyük zafer ve başarının bir sonucu mu olmalıydı?

Bu mudur yani?

-*-*-

Evet, Denktaş, çok önemli bir toplum lideridir.

1983’te belki KTFD Anayasası’na göre iki dönemle sınırlı kendi görev süresin için (Bu benim iddiam değildir, bizzat TC’li dönemin dışişleri bakanının iddiasıdır); belki toplumunu gerçekten “halk” yapmak için, bir devlet ilan etmiştir (KKTC’nin ilanı).

Ve Denktaş’ın yaklaşık 30 yıl görevde olduğu 1974 sonrasındaki ilk döneminde; yani dörde böldüğüm siyasi yaşamının üçüncüsünde; ikinci döneme kıyasla hayal kırıklığı söz konusudur.

Mesela 1974 sonrasındaki 30 yıl içerisinde yaşanan en ciddi başarısızlık; 1974 öncesinde toplu mezarlardan kurtarılanların Londra’ya kaçması veya kaçırılması hatta kovulmasıdır.

Bir diğer başarısızlık ise “1983’te ilan edilen KKTC’nin, siyasi anlamda bir tek milimetrelik öne sıçramasının olmamasıdır”...

-*-*-

Ve Denktaş’ın siyasi yaşamının dördüncü ve son bölümü ise “iktidarda” olmadığı dönemdir...

Ki bu dönemde aslında güç yitiren sadece Denktaş değildir.

Bu dönemde Türkiye’nin yakın siyasi tarihi adına veya Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi adına en önemli gelişme yaşanmış ve Denktaş’ın her zaman en önemli destekçisi Türk Silahlı Kuvvetleri siyasetten uzaklaşmış ya da uzaklaştırılmıştır.

Denktaş, evet kendi toplumu tarafından seçilmiş bir liderdir ama kimse inkar etmemelidir ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eksilmeyen desteği, en büyük siyasi gücü olmuştur.

-*-*-

Rauf Denktaş...

Dün 9’uncu ölüm yıldönümünde sevenleri tarafından anıldı...

Saygıyla selamlıyorum...

Saygımızı asla yitirmeden; sevgimizi asla azaltmadan, ama bazı gerçekleri de yine aynı şekilde “fazla” abartmadan geçmişi tartışmanın çok değerli olduğu inancındayım...

-*-*-

Ve geçmişte yaşananlardan yola çıkarak; başarıları alkışladığımız gibi, hataları da çekinmeden dile getirerek, ileride hata yapmamak konusunda daha başarılı olabiliriz diye düşünüyorum...