Dünkü yazımda, “Türkiye’den aşı gelmesi ihtimali sıfır” dedim ve yazıyı ekranda okurken, “geldiğini öğrendim”…

Anında özür diledim.

Getirenlere, gönderenlere bravo.

Teşekkür ederim.

Sıram geldiğinde mutlaka aşılanacağım.

(Bu arada iki gazeteci arkadaş, sanal paylaşım yapmışlar, Serhat İncirli inanmıyor, inanmadı, inanmaz zaten gibisinden… Nedense canlı yayında özür dilediğimden bahsetmemişler ama… Bir takım insanların illa ki Türkiye düşmanlığım olduğu havasını yaratmaktan çok hoşlanması ne ilginçtir… Oysa Dünya’da hiç bir ulus, halk ya da toplum, asla düşmanım olamaz; bunu da belirtmek istedim… Neyse!)

-*-*-

Türkiye’den aşı gelmesi ihtimalinin neden sıfır olduğunu düşündüm?

Çünkü, Türkiye’de şu anda 3 milyon adet aşı olduğu resmen açıklanmıştı.

Sağlık çalışanları ve 350 bin civarındaki en riskli grup da bir buçuk milyon kişi kadardır, aşılar iki doz yapılacağı için sadece bu kişilere yeter diye hesap yaptım!

-*-*-

Yanıldım!

Aşılar geldi!

Şimdilik 20 bin adet…

-*-*-

Dedikodular, spekülasyonlar, güvenirdim, güvenmezdim konuları artık yok!

Sanal alemde aşı yorumu yapan kimse beni ilgilendirmez…

Aşı kaçınılmaz.

Çin aşısı, Rus aşısı, Alman aşısı, Türk aşısı!

Fark etmez!

Ben aşımı olmak istiyorum.

Akabinde de kalabalık ortamlarda, marketlerde maske takmaya devam edeceğim. Dikkat etmeyi sürdüreceğim.

-*-*-

AB aşıları meselesine gelince!

Bu konuda Dr. Halil Hızal kesinlikle, her hangi bir siyasiden çok daha güvendiğim biridir.

Dr. Hızal TDP’nin genel sekreteri olabilir…

Ama bu konuda yaptığı açıklamalar, TDP Genel Sekreteri sıfatı ile yapılmıyor ve ne diyor?

“Aşılar küresel kamu malıdır. Aşılar tüm insanlığın kullanımına sunulmuştur. Söz konusu olan siyaset değil insanların sağlığıdır.”

-*-*-

Efendim Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın söyledikleri nedir?

Evet, içinde siyaset vardır ve hatalıdır.

O kadar…

Kavgaya, gürültüye, ağır eleştiriye ve bu işten “siyasi avantaj” kazanmaya hiç gerek yoktur.

-*-*-

Cumhurbaşkanı Tatar, “Rum’dan aşı almayız” darken “dışlayıcılık ve aşırı milliyetçilik” yapmıştır ama “Türkiye, ne paranı, ne askerini” demek de aynı seviyede “dışlayıcılık ve milliyetçilik”tir.

-*-*-

Doğru olan ne midir?

Doğru olan, çözümdür!

Siyasi çözüm amacıyla, paylaşmayı bilmektir!

Siyasi çözüm amacıyla, milliyetçilikten, düşmanlıktan, nefretten kaçmayı başarmaktır!

Ama herkes!

Tek taraf değil!

Her taraf!

Tüm taraflar!

-*-*-

Ve bunu sağlamanın yolu, uzlaşı hedefiyle, uzlaşı arzusuyla masada olmaktır!

-*-*-

Ve ikinci bir konu; Kıb – Tek’in yakıt ihalesinin ertelenmesi konusu…

Gelin bir de buna bakalım…

Bir yorum da bu konuyla ilgili yapalım!

-*-*-

Bu konuda, “ham hum” iddiası söz konusudur.

Hem de öyle böyle bir iddia değil!

Ayda 100 milyon TL’lik bir “vurgun”dan söz ediliyor!

-*-*-

Ve Bakan Erhan Arıklı, “bu düzen böyle gitmez” demektedir.

-*-*-

Eğer gerçekten “ham hum” varsa, bu konu, tıpkı şu anda İtalya’da olduğu gibi, mahkeme huzurunda aydınlığa çıkarılmalıdır.

Doğru yol budur!

Yok mesele, “hep siz ham hum olmaz, şimdi biraz da biz ham hum”sa; bu yol, yol değildir!

-*-*-

Ve gelelim üçüncü olaya…

Yunanistan’ın en ünlü günlük gazetelerinden biri Kathimerini’dir…

Bu gazetenin bir de “Kıbrıs” versiyonu vardır.

Lefkoşa’da hazırlanır ve basilar.

Kathimerini Kıbrıs’ın Genel Yayın Yönetmeni kayıplar konusundaki çalışmaları ve Kıbrıs sorununun çözümünden yana yazıları ile bilinen gazeteci Andreas Parascos’tur…

Kathimerini Kıbrıs Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Andreas Parascos, geçenlerde Rum lider Nikos Anastasiadis’le ilgili bir yazı yazdı… Gazetenin patron yazısını “yalanlamasını” istedi. Parascos, “ne münasebet” dedi. Patron, O’ndan habersiz gazetenin internet sayfasında onun adına “özür” yayınladı…

Yenidüzen dün bu haberi derledi ve güzel bir haber hazırladı.

Habere göre, Kathimerini gazetesi, 10 Ocak Pazar günkü sayısında Parascos imzasıyla Anastasiadis’in zengin yabancılara verilen altın pasaportu altın yumurtlayan tavuk olarak gördüğünü ve tam da bu nedenle Mont Peleran ve Crans Montana’da çözümsüzlüğe oynadığını yazdı.

Parascos, Anastasiadis’in ‘iki devletli çözüm’ü de bu yüzden dile getirdiğini kaydetti.

Makale üzerine Yunanistan merkezli Kathimerini gazetesinin Kıbrıs’taki sahibi, Anastasiadis’in baskısı ile Parascos’tan ‘yalanlama ve özür’ talebinde bulundu. Ancak deneyimli gazeteci bunu kabul etmedi…

Ancak Kathimerini Kıbrıs’ın internet sitesinde Andreas Parascos’un ‘yalanlama ve özür yazısı’ yayımlandı. Bunun üzerine Parascos ‘yalanlama ve özür’ yazısının kendisine ait olmadığını açıkladı ve gazetedeki görevinden istifa etti.

-*-*-

Bunun üzerine nasıl bir yorum yapılır?

Hemen söyleyeyim!

Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs halkları kesinlikle kardeştir!

Liderleri de liderlikleri de kardeştir!

Hepimiz kardeşiz!

Çünkü ancak kardeşler bu kadar benzeyebilir!

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Pasarscos’a, Güney’den ve Kuzey’den neredeyse tüm gazeteciler ve gazetecilik kuruluşları destek verdi.

İnternette, “Hepimiz Pasarscos’uz” yazılı, çeşitli dillerde “profiller” oluşmaya başladı.

Evet ben de Parascos’um…

Ama siz de lütfen kabul edin; “hepimiz kardeşiz” değil mi?

Kardeşiz kardeş!

Tıpkısının aynısıyız!

-*-*-

Bülent Ecevit’in 1947’de Londra’da yazdığı şiirindeki gibi:

“… Bir soyun kanı olmasın varsın / damarlarımızda akan kan / içimizde şu deli rüzgâr / bir havadan…”

-*-*-

Veya Kostas Kleantus’un dediğinden:

“…Bütün dünyanın barış şarkılarıyla çınlayacağı / ve yeryüzünün bütün insanlarının / kardeş olacağı günü düşlerken / unuttuk birbirimizi…”