Cumhurbaşkanlığı eski Sözcüsü Hasan Erçakıca, Genç TV’de yayınlanan Didem Gürses’in sunduğu “Siyaset Yemeği” programına katılarak müzakere süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Talat ve Hristofyas döneminin “tarihi bir dönem” olarak adlandırıldığını belirten Erçakıca, şu anda devam eden süreç içinde bu örneğin verildiğini, ancak Cumhurbaşkanı Akıncı ve Rum Lider Anastasiadis’in müzakere etmeye devam ettiği Kıbrıs konusunda geriye doğru gidildiğini belirtti. Genel anlamda süreci takip ettiğini, bu konuda bazı örneklerin verilebileceğini kaydeden Erçakıca şunları söyledi:

"Talat ve Hristofyas döneminden gerideyiz"

“Dönüşümlü Başkanlık bu günlerde ‘olmazsa olmazımızdır’ deniliyor. Sağ partiler içinde bu tartışmasız bir kural. Son zamanlarda CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman da bu konuya işaret ediyor. Bu konu zaten Talat- Hristofyas döneminde kabul edilmiş bir konuydu. Bu konuyu, neredeyse Garantilere ve Toprak konusuna endekslenmiş şekilde tekrardan pazarlık masasına koyduk. Bu durum geride olduğumuzun en güzel göstergesidir. 

“Teati edildi ama kasaya kilitlendi”

Sayın Akıncı haritalar konusunda ‘ilk kez teati edildiğini’ söylüyor. Yönetim ve Güç Paylaşımı’nda ‘siyasi eşitlik sağlanmadan harita üzerinde konuşulmaması’ Türk tarafının bir prensibiydi. Türk tarafı bu prensibi ortadan kaldırınca haritalar Cenevre’de verildi, ama ‘karşılıklı teati’ yerine kasaya kilitlendi. Bu durum ilerleme olarak adlandırılmamalı. “

"Rumlar Kıbrıslı Türkleri eşit olarak kabul etmiyor"

Sürecin ilerlemesine en büyük engelin Rum tarafının yaklaşımı olduğunu söyleyen Erçakıca, Rum tarafının, sorunun esas çözülmesi için gerekli olan Kıbrıslı Türkleri eşit ortak olarak kabul etmediğini, bu prensibe göre müzakerelerin sürmesi gerkitiğine dikkat çekti. 

Erçakıca şöyle konuştu:

“Yönetim ve Güç Paylaşımı tartışılırken Kıbrıslı Türklerin kararlara eşit katılımı olması gerekiyor. Bu da ‘Kıbrıslı Türklerin istemediği bir husus Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kararı haline gelemeyecek’ demektir. Siyasi eşitlik, ‘Kıbrıslı Türkler bir karara katılmıyorsa bu karar ortaya çıkamaz’ demektir. Ancak Kıbrıslı Rumlar Yönetim ve Güç Paylaşımı tartışılırken bu noktada olmadıklarını gösteriyorlar.

“Anlaşma AB Birincil Hukuku haline gelmelidir”

Güvencelerimizden en önemlisi bu anlaşmanın AB Birincil Hukuku haline gelmesidir. Ancak sadece ‘AB’ başlığı bulunmaktadır. ‘AB’ başlığı altında prensip olarak iki tarafın bu konuyu vurgulaması gerekiyor. Bunun tam tersine Rum tarafı aslında bu konuya sıcak bakmadığını açıkca söylemeden, ‘bunun zor bir süreç olduğunu’ vurguluyor ve teknik gerekçeleri öne sürüyor. 

“Türkiyesizleştirme çabası çözümün önündeki en büyük engel”

Rum tarafı ve Yunanistan, Kıbrıs sorununa bir ‘işgal sorunu’ olarak bakıyor. Onlara göre Türkiye’nin bu işgalini sona erdirmek gerekiyor. 1950’li yıllardan başlayan süreçte Türkiye’nin yardımı ve desteği olmasaydı, Kıbrıslı Türklerin burada toplumsal bir varlığı olmayacaktı. Rum tarafının Türkiyesizleştirme çabası aslında çözümün önündeki en büyük engeldir.” 

“Mektup üzerinde mutabakata varılmış çok fazla husus olmadığını gösteriyor”

Erçakıca, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Meclis Başkanı Siber’in sorularını yanıtladığı mektubun tam metninin yayınlandığını, bu dokümanın daha detaylı incelenmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Bu dokümanın daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Genellikle bu mektupta varılan mutabakatların kısıtlı olduğunu, daha çok ‘değerlendirilmektedir’ yorumlarının yapıldığını görüyoruz. O mektup aslında müzakerelerde varılan durumu değil, Sayın Cumhurbaşkanının müzakerelerdeki tutumunu anlatıyor. Üzerinde mutabakata varılmış çok fazla husus olmadığı ortada. Bizlerin aradığı şey, hangi konularda tamamen mutabık kalındığıdır”. 

“Vatandaşlık ve muhaceret konularında mutabakat metni yok”

Mektupta yer alan vatandaşlık ve muhaceret konusuna değinen Erçakıca, Cumhurbaşkanının daha önce açıkladığı 220 bin KKTC vatandaşının olduğunu ve bu vatandaşların kökenlerine bakılmaksızın yeni devletin vatandaşı olacaklarını açıkladığını, şu anda çalışmak için KKTC’de bulunan insanların çalışma izinleri ile adada kalacaklarını belirttiğini, bu konuda bir mutabakat metni görülmediğini, ancak bu konuda Cumhurbaşkanının kararına güvenmek gerektiğini söyledi, şöyle devam etti: 

“Son günlerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Kıbrıs’ta AB vatandaşlarının uygulanan dört özgürlüğün sağlanması konusu var. Bu konu da Muhaceret ve Vatandaşlık konusunda değerlendirilecektir. Anastasiadis bu dört özgürlüğün sağlanması konusunda ‘işgalden beter’ açıklamasını yaptı. Bu konuyu kabul etmeyecekleri belli. Ancak bu konuyu AB’ye taşıyarak daha sonra ‘bu problemi AB çözemedi’ noktasına getirmeye çalışacaklar. Eide bu konuyu çözmeye çalışıyor, ancak bu konuda Rum tarafından tepki görüyor. 

“Türk vatandaşları ada üzerinde AB vatandaşlarının haklarına sahip olmalı” 

Bir Kıbrıslı Türk olarak da bu dört özgürlük konusunun çözülmesinden yanayım. Türk vatandaşları ada üzerinde AB vatandaşlarının sahip olduğu haklara sahip olmalıdır. Bu kritik sorunun çözümlenmemesi, müzakere sürecini durma noktasına getirecektir.” 

"Kıbrıs Türk ürünlerini satın almıyorlar "

Son zamanlarda Güney Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı saldırılara değinen Erçakıca, kapıların açılmasından bu yana neredeyse 14 yıllık bir süre geçtiğini, karışılıklı gidiş-geliş ve alışverişlerin araştırıldığını, Yeşil Hat Tüzüğü konusunda halktan da engeller olduğunu, bir ürün Yeşil Hat Tüzüğü kuralları taşısa dahi, oradaki toplum tarafından alınmadığını söyledi.

Erçakıca, sektörlerimizin ekonomik uyum sürecinden geçmesi gerektiğini, bu konuda da bir ilerlememiz olmadığını belirtti, şunları söyledi:

“Ticari ve sosyal açıdan zayıf durumdayız. Henüz insanların biribirine güven noktasına gelmediğini biliyoruz. Bu güvensizliğin en büyük nedenlerinden biri, bu saldırıları yapanlardan yeterince hesap sorulmaması. 

“Saldırganları bulmak için çaba göstermiyorlar”

Daha önce Sayın Talat’a bir konferans sırasında yapılan bir saldırı sonrasında Rum tarafının bu siyasi olayın faillerini ortaya çıkartmak ve yasaların öngördüğü cezaları almalarını sağlamak için yeterli çabayı göstermediğini hep birlikte yaşadık. Güven sorununun çözülmesi gerekiyor. 

“Mart ayında 5’li konferanstan olumlu sonuç beklemiyorum”

Mart ayında devam etmesi beklenen 5’li konferansın sonuç odaklı olacağına inanmadığını belirten Erçakıca, Rum tarafının bunun zeminini hazırlamaya başladığını, ‘Türkiye’deki referandum sürecinin buna engel olacağını’ belirtmeye başladıklarını, Rum tarafının seçim dönemini de buna bahane olarak gösterdiğini kaydetti.

Erçakıca, her iki halka adanın gerçeklerinin anlatılması gerektiğini ve bu gerçeklere yönelik bir çözüm olması gerektiğini ifade etti.