2018'de Kanada Devlet Nişanı'yla ödüllendirilmişti. Yaklaşımının temelinde, tüm bağımlılıkların altında bir travmanın yattığına yönelik inancı var. "Travmayı saptayabilecek biri varsa tabii" diyor. Mate, bağımlılığa karşı tavrımızın neden yanlış olduğunu BBC'ye anlattı.

'Gerçek nedeni tedavi etmiyoruz'

Bağımlılığa neyin yol açtığını bulmak istiyorsanız, bağımlılığın getirdiği faydaya bakmalısınız: Sizin ne işinize yarıyor?

İnsanlar genelde şöyle der: "Ağrılarımı kesiyor, stresten uzaklaştırıyor, bağ kurmuşluk, kontrol, anlam, hayatta kalma hissi, heyecan, canlılık veriyor."

Bir başka deyişle, bağımlılık o kişinin başka bir şekilde karşılayamadığı önemli bir insani ihtiyacı karşılar.

Tüm bunlar, bağ kuramama ya da tecrit olma ya da hayatta çok fazla stres olma kaynaklı, duygusal acı halleridir.

Dolayısıyla, benim bağımlılığa yaklaşımım "Neden bağımlılık?" değil, "Neden acı çekiyorsun?".

Bağımlılara baktığınızda, çocuklukta yaşanan sorunlar çoğaldıkça bağımlılık riskinin kat be kat arttığını görüyorsunuz.

Bağımlığın kökeni daima travmaya ve çocuklukta yaşanan sorunlara dayanıyor

Yani, bağımlılığın kökeni daima travmaya ve çocuklukta yaşanan sorunlara dayanıyor. Bu, her travma yaşayan insanın bağımlı olacağı anlamına gelmese de her bağımlının travma yaşamış olması demek.

Bağımlılığın tedavisi için cezalandırıcı önlemler ve toplumdan dışlamak yerine çok fazla merhamet, çok fazla yardım ve çok fazla anlayış gerekiyor.

Çoğu bağımlılık tedavisi yönteminin büyük başarısızlığa uğramış olması karşısında uyanıp, kendimize "Bağımlılığı gerçekten anlıyor muyuz?" diye sormamızı beklerdiniz, değil mi?

Ama tıp dünyasında bu pek sık olmaz.

Bağımlılığın gerçek doğasına, insanın çektiği acıya karşı verdiği bir tepki olmasına bakmıyoruz.

İnsanlara travmaları üzerinde çalışmaları ve çözmeleri için yardımcı olmuyoruz. ABD'de ortalama bir tıp öğrencisi, duygusal travma üzerine tek bir ders bile almıyor.

"Sana ne oldu?" diye sormak yerine, "Senin sorunun ne?" diye sormaya devam ediyoruz.

Bağımlılık bir tercih değildir

Bağımlılık konusunda doğru olmayan bir diğer görüş de, insanların yaptığı bir tercih olduğu.

Tüm hukuk sistemi, insanların bağımlı olmayı tercih ettiği varsayımı üzerine kurulu. Dolayısıyla, diğerlerini caydırmak için onları cezalandıralım.

Tanıdığım hiç kimse bir gün sabah kalkıp "Amacım bağımlı olmak" demedi.

Bağımlılık kimsenin yaptığı bir tercih değil, duygusal acıya verilen bir tepki.

Ve hiç kimse acı çekmeyi tercih etmez.

Bağımlılık genetik değildir

Bağımlılık konusunda doğru olmayan bir diğer görüş de, genetik olduğu inancı.

Evet, ailelerde kuşaktan kuşağa geçiyor. Peki, neden kuşaktan kuşağa geçiyor.

Ben bir alkoliksem ve çocuklarıma bağırıp, çağırıyorsam; onlar da büyüdüklerinde kendilerini alkolle sakinleştirir. Bunu genetik yollarla mı geçirmiş oldum?

Veya bu, kendi içinde büyüdüğüm koşulları onlara da yaşattığım için geliştirdikleri bir davranış mı?

Genetik yatkınlıklar olabilir ancak bu önceden saptanmış bir şey değil. Bu, genetiğinizin bir bağımlı olmak üzere programlandığı anlamına gelmiyor.

Bağımlılık çok yaygın

Image captionDr. Mate'ye göre, günümüz toplumunda bağımlılık çok yaygın

Bağımlılığın madde kullananlarla ya da toplulumuzdaki birkaç kaybedenle kısıtlı olduğu inancı da yanlış.

Aslında kültürümüzde çok yaygın.

Toplumun her katmanına baktığımda çok fazla bağımlılık, çok fazla saplantı görüyorum ve sadece bu da değil, bu bağımlılıkları gidermek üzerine kurulu tüm bir ekonomi görüyorum.

Her şeye bağımlı olabilirsiniz, klasik müziğe bile

Bana göre, bağımlılık bir insanın geçici bir keyif ya da rahatlama bulduğu, bunun için de arzuladığı davranışlarda kendini gösterir. Negatif sonuçlar yaratmasına rağmen bırakmaz ya da bırakamaz

Buna uyuşturucular, tütün, alkol ve her tür madde dahildir.

Seksle, kumarla, alışverişle, işle, siyasi iktidarla, internette oyun oynamayla ilgili olabilir. Kurduğunuz ilişkiye bağlı olarak her faaliyet bağılılık yapabilir.

İstemek ve rahatlama, uzun vadeli negatif etkisi ve bırakmakta zorluk varsa, bir bağımlılığınız var demektir.

İki büyük bağımlılığım vardı. Biri iş bağımlılıydı. İşte başarı ve tatmin için hem kendi ihtiyaçlarımı hem de ailemin ihtiyaçlarını görmezden gelmem anlamına geliyordu.

İş bağımlılığının kökeni, bilinçaltımda yeterince iyi olmadığıma, kendimi kanıtlamaya devam etmem gerektiğine, sevilebilir ve istenebilir biri olmadığıma duyduğum inançta yatıyordu.

Daha sonra dünya, kendini paralayan bir iş bağımlısı olduğum için sizi ödüllendiriyordu.

Aynı zamanda alışveriş bağımlılığım da vardı. Klasik müzik CD'leri alma bağımlısıydım. CD'lere bir günde 8 bin dolar harcadım.

Bağımlı olduğum müzik değildi. Evet müziği seviyordum ama asıl bağımlı olduğum şey satın almaktı.

Bir bestecinin belirli bir senfonisinin kaç tane CD'sine sahip olduğumun önemi yoktu. Bir sonrakini, bir sonrakini ve bir sonrakini de almalıydım.

Alışveriş çılgınlığımda bir kadın hastamı doğum yaparken bıraktım, CD almaya şehir merkezine gittim ve döndüğümde doğumu kaçırmıştım. Üzerimdeki etkisi bu kadar büyüktü.

Bunün gülünç olduğunu düşünebilirsiniz ve "Bu bağımlılığı, eroin bağımlısı hastalarınla nasıl kıyaslarsın?" diyebilirsiniz.

Ama bağımlı hastalarıma kendi bağımlılıklarımı anlattığımda gülmediler.

Başlarını salladılar ve "Evet doktor, anlıyoruz, tıpkı bizim gibisin" dediler.

Demek istediğim, aslında hepimiz birbirimize benziyoruz.