Türkiye Cumhuriyeti eğer Doğu Akdeniz’de “doğal gaz” kavgasının iddialı aktörlerinden biriyse; “Kıbrıs Adası”, “Kıbrıs Cumhuriyeti” ve “KKTC”den oluşan siyaset üçgeniyle çok yakından ilgilenmek mecburiyetindedir.

Bu mecburiyetten dolayı da kimsenin Türkiye’yi suçlama hakkı yoktur!

Kimse, Türkiye’ye “çekil git buralardan, ne işin var senin?” de diyemez?

Haaa diyenler var mı?

Var!

Mesela İsrail!

Mesela Yunanistan!

Mesela Mısır!

Ve tabii ki “Kıbrıs Cumhuriyeti!”.

-*-*-

Ve Türkiye, kendi kıt-a sahanlığı içerisinde, “KKTC’nin varlığı” nedeniyle olmasa bile, “Kıbrıslı Türklerin varlığı” nedeniyle; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “belki de hakkı olan”, Münhasır Ekonomik Bölge’nin yüzde 67,5’inde net bir şekilde “hak iddiasında” bulunur!

-*-*-

Daha basit bir şekilde açıklarsak; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm devletsel haklarını kullanan Kıbrıslı Rumlar; “KKTC” üzerinden hak iddia eden Türkiye’den çok rahatsızdır...

-*-*-

Böyle bir ortamda, Kıbrıs sorununun çözümünü beklemek “ölüden gözyaşı beklemek” değil; “ölüden cinsel performans beklemek” kadar olasılık içerir!

Haliyle, “biz artık federal çözüm değil, iki egemen eşit devlet içerecek bir çözüm istiyoruz” demenin tam Türkçesi, bu anlattığımdır.

Çözüm olursa, Türkiye doğal gazda yine hak iddia eder ama “bizim üzerimizden hak iddia edemediği gibi”, örneğin Kıbrıs ile Akdeniz sahilleri arasındaki bölgenin en az yarısını kaybedebilir!

-*-*-

Şunu da söyleyebiliriz; Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan (Ki zerre hakkı olmayan bir devlettir), Mısır ve İsrail yanında, AB, ABD, Rusya ve bilimum diğerleri; “kapitalizm felsefesi kapsamında, Türkiye’ye, doğal gazla alakalı ciddi pay verirlerse”; Kıbrıs sorununu çözümü, değil federal bir şekil, uniter devlet şeklini dahi alabilir!

-*-*-

Tekrar ediyorum; Türkiye’nin bu hak iddiasına karşı çıkmak, en basit anlamıyla “Türkiye’ye düşman olmak”; daha kapsamlı anlamıyla da “Türkiye’ye savaş açmak”tır!

Ve ayıptır ama gerçektir; mutlaka söylemek lazım; Türkiye’ye düşman olmak veya savaş açmak da inanılmaz sıkı bronzo gerektiren bir durumdur!

-*-*-

İşin, doğal gaz iddiası ötesinde de bazı koşulları söz konusudur.

Nedir bunlar?

Mesela Türkiye, Kıbrıs Adası üzerinde, kendi prestijiyle alakalı olarak, askeri güç bulundurmaktan dolayı daha gururlu ve mutludur!

Hatta, Osmanlı’nın kiraladığı; Lozan’da tam anlamıyla “teslim edilen” Ada’nın en az yarısının şu anda “mülkiyet hakkı kapsamında görülmesi duygusallığı” söz konusudur ki en tehlikeli durumlardan biri budur!

Anadolu insanını bu konuda “hayır öyle bir şey yoktur” diye ikna edebilen çıkmamıştır!

-*-*-

Veya konuyu bir de şu şekliyle okuyabiliriz; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’tan çekilmesi demek; Türkiye’deki her hangi bir iktidarın, “iktidarsızlığını” açıkça beyan etmesidir!

Mümkün değildir!

Türkiye’ye, “exo Atilla abo din Gibros” veya “ne paranı ne askerini” demek; düşmanı olmaktır; bunu yapmak da ciddi bir askeri gücü gerektirmektedir!

Kısacası şu anda imkansızdır!

-*-*-

Elbette yukarıda yazdıklarım birer “siyasi analiz”dir ve sonuçta “komplo teorisi” olarak da kabul edilebilirdir.

Şu anda yazacaklarımı ise tamamen “komplo teorisi” sayabilirsiniz.

-*-*-

Efendim, çok geriye gitmeye gerek yok...

İki yıl kadar önce ülkemizde dörtlü bir koalisyon vardı...

Bu dörtlü koalisyon, Türkiye tarafından, kendi hak veya hak iddiaları için yeterince “dost” ya da “müttefik” görülmemekteydi ki bu bir yanlış saptamaydı aslında...

Çünkü dörtlü ya da ikili, KKTC’de “hazrolll!” komutuna “riayet etmemiş” siyasetçi pek dürümemiştir!

İstisnalar mutlaka çıkmıştır ama onların da sesi çok çıkmamıştır.

Türkiye’yi yönetenler, yanlış da olsa, şu veya bu nedenle dörtlü hükümetten memnun değildi...

O günlerde, o inançta olan bazı yetkililer, “Ersin Tatar başkanlığında bir hükümet ve Kudret Özersay başkanlığında bir devlet” için düğmeye bastılar.

-*-*-

“Buna asla itiraz olmaz” diye düşündüler ama özellikle UBP içinde önemli bazı noktaların başındaki kişiler, “Özersay asla olmaz” deyince; hesaplar tutmamaya başladı...

Ve plan, başladığı gibi yürümeyip; “... Tamam, o zaman UBP’li bir devlet başkanı ve UBP’li bir hükümet” patikasında yürüyüşe geçtiler...

-*-*-

Bu kez hedeflenen, UBP’li devletin başı, UBP’li başbakan ve HP ya da CTP ortaklığıydı...

Yine bazı iç dengeler ve HP ile Özersay’ın bu oyundan erken ayrılması; CTP’nin ise ciddi kazık yediği ÖRP örneğindeki gibi eski hatalara düşmemek yolundaki tecrübesi sonucu, şu andaki hükümet formülünde de karar kıldılar...

-*-*-

Efendim, dörtlü bozulurken müdahale var mıydı?

Efendim, cumhurbaşkanlığı seçiminde müdahale var mıydı?

Efendim, UBP genel başkanlık yarışı konusunda müdahale var mıydı?

Ve efendim, şu andaki HES yani Hamza Ersan Saner hükümetinin kuruluşunda, bakanlık dağılışında müdahale var mı?

Eğer cevabınız “evet”se!

İki şey söyleyebilirim:

1 – 1958’den beri hep benzer müdahaleler olmuştur, neredeydiniz?

2 – Eğer gerçekten müdahale olduğu konusunda eminseniz; yine iki şey söyleyebilirim:

a – Sokağa dökülün!

b – Görmeyin, duymayın, konuşmayın ama işeyebilirsiniz!

-*-*-

Ve tabi iki eğer, 2’nci maddenin “a” şıkkını yapacak cesaret ve örgütlülüğünüz varsa; buyurun yapın...

-*-*-

Bence yapamazsınız!

Neden?

Çünkü çok yakında maaşlarınızı alacaksınız!

13’üncü maaşlarınız da bir kaç hafta gecikmeli olsa bile ödenecek!

Ve siz 2’nci maddenin “b” şıkkını yaşama geçireceksiniz!

Tıpkı 1958’den, 1975’ten, 1983’ten, 1994’ten ve 2004’ten beri yaptığınız gibi!

-*-*-

Ve ne diyoruz hep birlikte; “Allâh için namaza, meyyit için duâya, Kıbrıs Türk Cemaatı niyetine uydum hâzır olan imâma"...

-*-*-

Toplumumuzun cenaze namazı kılınır...

“Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusuna, ne olur “Çok iyi” falan demeyin!

Çünkü biz hiç çok iyi olmadık ki!!!

-*-*-

Not: Umut var mı?

Ne umudu diyeceksiniz?

Mevcut hükümet için gerekli meclis oturumu yeter sayısı olan 26’nın yakalanamaması umudu...

Bu umut mu sizce?

Bence değil!

Hepiniz girin meclise.

Oyun oynamaya gerek yok.

Haaaa, “bakanlık almadım diye küsecek ve bu oyunu hiç beklenmedik bir şekilde bozacak UBP’li olur mu?”

-*-*-

Yürek, ciğer, dalak, böbrek, uykuluk mu?

Güner abiiiiiim gavur hepsinden garışık da geliyorum!

Bas soğanı da aldım Ömer’i yoldayım!

Boşveriiiiin!