Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde dün “Sokak modası... Nasıl giyiniyorlar, nereden alıyorlar” başlıklı bir köşe veya sayfa gözüme çarptı...
Magazin amaçlı yapılmış bir haber...
Bir yığın ismi lazım değil ünlü kişi seçilmiş, giydikleri üzerinden “magazin” yapılmış...
 
---
 
Evrensel gazetesinin ise ön sayfasında bir karikatür dikkat çekiciydi...
Kadın, “evde yağ kalmadı” diyor, kocası veya adam ise “yağ çıkaracak sinek bile..” diye yanıtlıyor.
Karikatürün altında ise bir başlık: Şekere yüzde 10 zam...
 
---
 
Pandemi, tüm Dünya’da olduğu gibi, Türkiye’de de Dünya’da da ciddi ekonomik sıkıntı yarattı.
Ancak, pandemiden etkilenmeyenler de yok değil elbette...
Bu süreçte servetine servet katan Dünya milyarderleri ile ilgili haberleri de sık sık okumaktayız.
 
---
 
Kapitalist sistemde, bir zenginin koluna taktığı çantanın fiyatının 25 bin TL olması ve aynı anda yoksul insanların evlerinde yemek yapacak malzemenin tamamen tükenmesi çok doğaldır.
Kapitalist ekonomide hükümetlerin pratik anlamda en büyük başarısı; kolunda 25 bin TL’lik çanta taşıyanla, en alt gelir sınıfındaki kişi arasındaki “gelir farkını” mümkün olduğunca azaltmaktır.
 
---
 
KKTC’de de bir işadamının açıklamaları üzerine, kimden ne kadar vergi alınıp, kime o vergilerin gelir olarak yansıtılması kavgalarını bir kaç günden beri sosyal medyamızda görmekte ve üzülerek izlemekteyiz.
 
---
 
Elimizde istatistik biliminin veya devletin istatistik biriminin ürettiği ciddi anlamda güvenilecek bilgi veya belge olmadığı için, gözlemlerle konuşmak ve yorum yapmak zorunda kaldığımız bir gerçek.
Önce bunu vurgulamak lazım.
Şu anda KKTC sınırlarında kaç kişinin yaşam sürdüğü tam olarak bilinmiyor.
Kimse bilmiyor.
Ülke “yasal anlamıyla” kaçakla dolmuş durumda.
Birilerini suçlamak amacıyla bu saptamayı yapmış değilim.
 
---
 
Zaten suçlayacak olsam, ülkenin yüzde 70’inin kaçak, yüzde 30’unun ise kaçmak isteyenlerden oluştuğu yorumunu yapardım!
Yapmıyorum, zamanı değil...
 
---
 
Şu anda, bazı saçma sapan kavgalara girmenin bir anlamı yok.
Ama devleti yönetenlerin gelir elde etmek adına – kaynak yaratmak adına çırpınıyor olmasını doğrusu görmek isterdim.
Ne yazık ki böyle bir çırpınış yok!
Hatta, devleti yönetenlerin, aşı adına da çırpınıyor olmasını görmek isterdim!
Bu konuda da, “sırtımızı dayadık Türkiye’ye, verirlerse şükran, vermezlerse, Allah kurtarsın” siyasetine devam!
 
---
 
Bu arada, aşı konusunda, sırası gelmediği halde, aşı yaptıran en başta milletvekillerini şiddetle kınıyorum.
Risk grubundayım, kimse aramadı, sormadı, ben mi aramalıydım?
Yoksa gidip “yasal devletimde aşı yaptırmak istiyorum” dersem, sırayı bozup aşı salınan kahramanlar beni bu yüzden hain mi ilan edecek?
 
---
 
Uzmanlar diyor ki; üretim azalırsa, işgücü zayıflarsa, toplumda bazı inançlar bilimin önüne geçerse, ekonomik zarar da üstüne gelir ve yoksullukla birlikte, endişe artar; umutlar azalır, fiziksel sağlıklar bozulmaya başlar, o ülkede suç ve şiddet artarsa, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, engelliler ve genelde toplum korunamazsa; çok ciddi anksiyete ve öteki ruhsal bozukluklar oluşur...
 
---
 
Gelin KKTC’ye bakalım...
Üretim azaldı mı?
Var mıydı ki!
İşgücü zayıfladı mı?
Çok zayıf ve darmadağınık!
İnanç ve bilim meselesi hiç de iyi yönde gitmiyor...
Peki ekonomik kayıp?
Ve yoksulluk?
Diz boyu!
Hatta gırtlağa kadar!
Suç ve şiddet arttı mı?
Arttı!
Çocuklar, yaşlılar, kadınlar veya engelliler bu ülkede yeterince zaten korunamıyordu!
Ve psikiyatristlerle lütfen konuşun; ben konuştum; anksiyete ve ruhsal bozukluklar ayyuk seviyesindedir!
 
---
 
Yani!!!
Yani, tarihin hiç bir döneminde veya şöyle söyleyeyim, 1958’den beri bu kadar berbat bir durumda olmamıştık!
Bu yorumu veya saptamayı yapmak sanırım hatalı değildir!
 
---
 
Çözüm mü?
Bana sorarsanız, “Kıbrıs sorununu çözmek dışında çaremiz zaten yoktu ama artık herkesin bunu anlaması lazım” derim de; asıl önemli olan benim ne düşündüğüm değildir!
 
---
 
Özel sektör – devlet sektörü kavgası; sorunlara çözüm olmaz.
Kıbrıs sorununu çözmemek için Dünya’nın inadına “asla kabul edilmeyecek” çözüm önerileri sunmak da çare değildir.
Peki ne yapmalıyız?
Başbakan Ersan Saner, yardımcıları, bakanları, müsteşarları, müdürleri, danışmanları düşünsün!
Bu nedenle görevdedirler!
Ve kolay gelsin!
 
---
 
Ne demiştik?
Ülkenin yüzde 70’i kaçak, yüzde 30’u da kaçmak isteyenlerden oluşuyor!
Ekleyelim; ülkede “vergi adaleti” de kaçak!
Kişi başına gelir mi dediniz?
“Nasıl hesaplansın ki nüfus bilinmeden”?
Bırakın Covid -19’u, sağlıklı yaşam beklentisi sıfır!
Sosyal devlet hiç yoktu zaten!
Her açıdan endişe!
Her bakımdan anksiyete!
Tam bir mutsuzluk!
E demokrasi de teslim!
 
---
 
Sevgili dostlar, övünüyorsunuz, vaatler, vaatler, vaatler bitmiyor!
Ucuzluk sözü bile verdiniz hıyarın kilosu neredeyse 20 TL!
Yani, Abdülhak Hamit Tarhan’ın dediği gibi; “bu ülke o kadar karanlık oldu ki, sadece oradaki mevki, parlak nurlar içinde ve aydınlık.”
Evet; Bülent Ersoy’dan dinleyelim:
“… Her yer karanlık, pür-nûr o mevkî”.