Orta yol bulmak nedir?

Veya orta yol bulmak doğru bir yöntem midir?

Şunun için soruyorum: “Egemen iki devlet modeli ile üniter devlet modelinin orta yolu nedir?”

Yani mesela Tahsin Ertuğruloğlu, “egemen eşit iki devlet” diyor...

Güney’de de mesela ELAM veya Eleni Teocharus gibi düşünenler “üniter devlet” dışında çözümü taviz kabul ediyor!

-*-*-

Yani iki tarafta doğru veya yanlış; “uçtaki” taleplerin orta yolunu bulmak, iki taraftaki “uçtakileri” ortada buluşturmak önemli değil mi?

Çünkü bu buluma olmazsa, anlaşma da olmaz, olmayacak!

-*-*-

Ne Tahsin bey ne de Eleni hanımı suçlamak doğrudur!

İstediklerini görüşü savunmaları, en doğal haklarıdır.

Şiddet ve hakaret içermediği sürece, dilediklerinin savunmasını da yapmalarına saygı duyarım!

Ama, “uçtaki” düşüncelerle ortaya çıkmak, aslında “çözüm istememek” veya “her türlü çözüme karşı çıkmak” değil midir?

-*-*-

Konu nereden mi aklıma geldi?

Bir polis arkadaşımız, göçmenleri taşıyan tekneye ateş açmış...

Motoru vurmuş ve tekne durmuş.

Bir mülteci de yaralanmış.

-*-*-

Ortada iki taraf var: Ödüllendiren taraf ve ceza verilmesini isteyen taraf!

Her iki taraf da, kendi inançları doğrultusunda haklıdır!

Bir taraf diyor ki, “... Evrensel insan hakları, mülteci hakları... Zavallı insanlar, bu insanlara ateş açan birine nasıl ödül verirsiniz?”.

Öteki taraf ne diyor?

“... Bravo, helal olsun, polis görevini yaptı!”.

-*-*-

Her iki bakış açısı da bence yanlış değil!

Mültecilerin acısı, hakları falan diyerek olaya yaklaşırsanız, durum farklı olur...

Ama “kaçmaya çalışan şüpheli bir tekneyi tabanca atışı ile durduran polis açısından bakarsanız”, kesinlikle görevini yapmıştır!

-*-*-

Peki ne yapmak lazım bu durumda?

Orta yol bulmak lazım!

Nedir orta yol?

Ateş açan polise ödül verilmesini kınayan altı örgütle polisimizin kumandanları buluşmalı.

Oturup konuşmalı.

Bu ülkede, mültecilerle ilgili eksiklikler var.

Bu ülkede, yabancı insanlara kişisel davranışlarda ciddi ırkçı tavırlar var.

Polisin tüm bunlardan haberi var mı?

Yine oturup konuşmalı.

Polis, görevini yapmıştır.

Emir neyse, onu uygulamıştır.

-*-*-

Ayrıca, oturup konuşurken, polisin kimliğinin açıklanmasının, toplum tarafından linç edilmesinin da yanlış olduğu konusu tartışılmalı! (Ki bu da bir insan hakları ihlalidir)...

Elbette mültecilerin hakları olmalıdır ve bu ülkedeki en ciddi eksikliklerin başında bu konu gelmektedir ama o polisin de hakları yok mudur?

Polis, A kişisi, B kişisi, C kişisi hiç fark etmez, aldığı eğitimin ve görevinin gereğini yapmıştır!

-*-*-

İşte o eğitim ve görev şeklinin yanlış olup olmadığını bulmaya, orta yolda buluşmak denir!

-*-*-

Ve her devlet, bu gibi durumlarda, kesinlikle polisinden yana durur!

Bu da ayrı bir gerçektir.

-*-*-

7 Temmuz 2005’te Londra’da bombalar patlamış ve 52 kişi ölmüştü.

Polis, olayın faillerini bulmak için, alarmdaydı.

22 Temmuz 2005 günü, Londra’daki Stockwell Metro İstasyonu’nda bir olay yaşandı.

Polisin, şüpheli diye takip ettiği Brezilyalı Jean Charles da Silva e de Menezes, sırtında çantası ile istasyona girerken, polisler tarafından durdurulmak istendi.

Dur be mübarek çocuk!

Durmadı!

Koştu, oradan, sıçradı, buradan sıçradı, polisin takibinden kaçamadı...

Tam trene girdiği anda, özel eğitim almış bir polis, boynundan aşağıya yanılmıyorsam tam altı kurşun sıktı.

Amaç, sırtındaki çantada bomba düzeneği varsa, patlatmasına müsaade etmeden şüpheliyi etkisiz hale getirmekti.

-*-*-

Ne yazık ki “tipi” Orta Doğulu olan 27 yaşındaki yüzde yüz masum Menezes anında öldü...

Suçsuz olduğu ortaya çıktı.

-*-*-

Bağımsız Polis Şikayet Komisyonu (IPCC) iki ayrı soruşturma başlattı. Bulguları başlangıçta gizli tutulan Stockwell 1 adlı soruşturmada, memurlardan hiçbirinin disiplin cezası almayacağı sonucuna varıldı. Stockwell 2 adlı soruşturmada ise polis komuta yapısı ve halkala iletişimleri şiddetle eleştirildi...

2006 yılının Temmuz ayında, Kraliyet Savcılık Servisi (CPS) yani İngiliz Başsavcılık Dairesi, herhangi bir polis memurunu şahsi sıfatla yargılamak için yeterli delil bulunmadığını saptadı. Ancak Emniyet Teşkilatı’nın başındaki müdürü ve teşkilatı sorumlu tuttu. Para cezasına çarptırdı... O dava henüz kapatılmış değil ama soruşturma açık dosya olarak tozlu raflarda bekliyor...

-*-*-

Bütün bu soruşturmalar bağlamında, asla tetiği çeken polisin adı açıklanmadı ve “büyük çoğunluk”, “görevini yaptı” dedi.

Dünya’daki neredeyse tüm insan hakları örgütleri ise vurma olayını kınadı.

-*-*-

Menezes’in ailesi de dava açtı...

Polis, aileden özür diledi bildiğim kadarıyla ama vuran polis hiç bir zaman bilinmedi; açıklanmadı; suçlanmadı...

O polise, o tür bir durumda, bir kaç saniye içerisinde, boyundan aşağıya doğru şarjörü boşaltması öğretilmiş ve emredilmişti...

-*-*-

Yasalar ve benzer olayların olmaması için uygulamalar da yeniden gözden geçirildi...

-*-*-

Bizde bir taraf suçluyor, öteki taraf ödüllendiriyor...

Kimse ne sivil toplum örgütleri ne de polisimiz oturup, mültecilerle ilgili yasaların ne olacağını konuşuyor.

Oturup konuşmak, tartışmak ve en doğru yasayı yapmak orta yolda buluşmaktır...

Anlatmak istediğim de budur...

-*-*-

Siyasette de aynı yolu sürdürüyoruz...

Eğer bir yerde, bir konuda tartışma, çatışma, kavga varsa; orta yerde buluşmak o kavgayı, çatışmayı bitirir...

Orta yol, en doğru yoldur...

Ama orta yolda buluşmayı reddetmek, kavgayı sürdürmekten veya çatışma istemekten başka bir şey değildir!