Aytuğ Türkkan'ın köşe yazısı...

   1983 yılında devletimizi kurduk…

Bakanlıklarıyla, daireleriyle, teşkilatlarıyla, mahkemeleriyle…

Anavatan Türkiye’nin de desteğiyle bugünlere geldik..

Ama bir yerde bir yanlışlık yaptık sanırım…

Devletin sadece kamudan ibaret olduğunu sandık.. İşin kötüsü bu algıyla da devam ediyoruz…

   Özel sektörü yok sayan, hiçleştiren, göç etmesine olanak sağlayan bir yapı!..

Gittikçe bu değişeceğine tam aksine daha da özendiren bir noktaya doğru ilerliyoruz!

Bunu hükümetler ve sendikalar el birliğiyle götürüyor maşallah!

Perde önünde sürekli kavgalı ama statükonun devamı için perde gerisinde sarmaş dolaş!

Son iki gündür yapılan tartışmalar sanırım bunun tam da göstergesidir…

   Evet bu ülke çok pahalı!

Ama pahalılık sadece kamu çalışanı için değil, özel sektörlü de yaşıyor bu devletcikte!

Farkında mıyız diye sormaktan kendimi alamıyorum, çünkü etrafında döndüğümüz konular farkında olmadığımızı gösteriyor!

Kamu çalışanına hayat pahalılığının karşılığı oranında meblağın maaşlara yansıtıldığı sistemin adıdır Eşel Mobil.. Ekonomi Bakanımız çıktı ve açıklama yaptı, “6 ayda bir kamudaki maaşlara yansıtılan Eşel Mobil 3 ya da 4 ayda bir yansıtılması gerekiyor” dedi, bunun için Bakanlar Kurulu’na önerge vereceğini söyledi..

   BRAVO, alkışlıyoruz…

Gerekçe oldukça haklı! Bu kadar pahalılık kaşrısında maaşlar eriyor ve bunun önüne geçebilmek için bir adım atılması talebi ortaya konuyor..

Ama eksik Sayın Bakanım!

Eşel Mobil hangi aralıklarla güncellenecekse o dönemlerde de en az hayat pahalılığı oranında asgari ücret de güncellenmelidir..

İşte eksik bırakılan nokta tam da burasıdır!

Yani pahalılık sadece kamu çalışanına mı var?

Özel sektörlü kaçıncı sınıf vatandaştır?

Kamuya Eşel Mobil verecek kaynak bulunuyor da asgari ücretlinin maaş artışına karşı çıkacak sermayeyi bir şekilde sübvanse edecek kaynaklar bulunamıyor mu?

Devlet sadece kamu çalışanı için mi vardır?

Cevabı ben vereyim; HAYIR! Sadece kamu çalışanı yok bu devlette! Lütfen artık birileri idrak etsin bu gerçeği..

   Geldik diğer konuya…

Efendim kamuda tek mesai mi çalışılsın, yoksa yazda ayrı, kışta ayrı mı?

Kaç saat çalışılsın, hangi saat diliminde ara yapsın, yoksa hiç ara yapmadan erken çıkıp eve mi gitsin?

Burada saatten çok önemli olan verimlilik!

Kamuda verimli çalışan personel sayısı bir elin parmak sayısını geçmez… Saat 15.30’a kadar daire açık olacak ama siz saat 14.30’da gittiğinizde işleminizi yaptıramayacaksanız ha 15,30’a kadar açık kaldı ha 17,00’ye kadar!

Meseleye çok yanlış yönden yaklaşıyoruz maalesef!

Kamuda yönetim mekanizmalarına liyakat sahibi insanlar atanmalı önce.. Daireler, bakanlıklar vatandaşın velinimet olduğunu anlayacak şekilde hizmet vermeli… Dahası eğer o hizmeti vermiyorsa oralarda oturup maaş çekemeyeceğini bilmeli…

Bunlar olmadıktan sonra, yani vatandaş hizmet alamadıktan sonra saatin ne önemi var?

İsteyen zaten istediği saat işe gidiyor, istediği gün izin alıyor…

Gereksiz bir saat tartışması yerine verimliliğe odaklanabilseydik keşke..